Micheal Mann’ın yönettiği, Will Smith’in başrolü oynadığı, Muhammed Ali’nin hayatının bir kısmını anlatan Ali adlı filme şanssızlıktır ki ilk kez televizyonda rastladım. Berbat seslendirmeye*, Will Smith gibi müthiş önyargılı olduğum bir başrol oyuncusuna rağmen geçtiği dönem (1964-1974) itibariyle ilgimi çektiğinden izlemeye koyuldum.
Ali’nin ilk ağırsiklet boks şampiyonluğundan başlayıp çalkantılı yaşantısının en çarpıcı noktalarına değinen film, hem biyografik hem de bir dönem filmi olması itibariyle ilgi çekiciydi. Karakterin psikolojisine, sosyal çevresine, içinde bulunduğu zamansal gerçekliğin toplumsal etkilerine ve olaylarına, o dönemin önemli kişilerine, politik oyunlarına kadar bir dolu detaya girmesi itibariyle Muhammed Ali’nin yaşamında yaptığı en önemli seçimlerin ve O’nun Muhammed Ali olmasındaki kilometre taşlarının güzel bir tercümesi olan filmde asıl konumuza gelecek olursak: Ali, müslüman olmuş; bir dolu şampiyonluk kazanmış; evli ve çocuklu mertebesine erişmiş, Vietnam Savaşı’na katılmamak adına başkaldırmış; Malcolm X ve Martin Luthr King, Jr. çoktan öldürülmüş bla bla bla… Yıl 1974. Ali, ünlü Rumble in the Jungle maçına katılmak üzere Zaire’ye gider. Bunca yıl afro-amerikanların haklarını savunmak adına kendince çaba göstermiş biri olarak ilk kez Afrika’yı görmenin heyecanı içinde olan Ali, antrenman için kendini sokağa atar ve koşmaya başlar. Korumalar eşliğinde bir süre koştuktan sonra ara sokaklara dalıp korumaları eker. Bu arada farkında olmadan yıldızlı otel konforunun dışına taşmış ve Afrika gerçeğiyle karşılaşmıştır. Sokaklarda ABD’de göremeyeceği cinsten çarpık yapılar, çarpık insanlar… Halk, onunla birlikte koşmaya başlar; ona kendi dillerinde bir şeyler söyleyip sevgi gösterisinde bulunur. Bu sırada arkadan sakince kalın sesli bir üflemeli çalmaya başlar. Ardından ritm, ardından çello… kalın tonlardan incelere doğru ağır ağır ilerler notalar… Ali koşar; Salif Keita yanık sesiyle girer “tumara, onli tumara”** diye… Ali koşar, Zaireliler koşar… Ali duvarda çizilmiş resimleri görür: Muhammed Ali boks eldivenleri ile… Muhammed Ali dağlardan tepelerden büyük; füzeler üstüne düşüyor, füzeler eli kadar… Muhammed Ali yumruğuyla tankı parçalıyor… Zairelilerin kahramanı Muhammed Ali… Zairelilerin sesi Keita… Afrika’nın acılarının sesi…
Bu filmin güzelliğine ek olarak, Will Smith’e olan önyargımı yıkmakla kalmamış, sevgi beslememe sebep olmuştur. Çocukluğumda TRT’de çıkan bir haber üzerine babamın “Aaaaa, Muhammed Ali müthiştir; danseder gibi boks yapar.” deyişiyle başlayan, olimpiyat ateşini yakışı sırasındaki onurlu hali ile sevgiye dönüşen merakım, o dillere destan ring halini defalarca izleyip boks gibi kınadığım bir şiddet zımbırtısının seyrine doyamama hali yaratmışken bende, Will Smith’in 1 senelik çalışma sonucunda Muhammed Ali’nin kelebek gibi uçup arı gibi sokmasını nasıl da harika canlandırdığını görünce müthiş bir doyuma dönüştü. Yine aynı Will Smith, Salif Keita Tomorrow şarkısını söyleyip, az önce anlattığım olağanüstü kareler ile Afrika’yı dillendirirken Micheal Mann, Muhammed Ali’nin Afrika’ya ilk kez giden, kendini bilinçli sanan şimarık bir Amerikalı’nın yaşamış olması muhtemel travmayı, eblek mimikleri ile şahane anlatmış. ALİ BUMAYE!
* (Muhammed Ali’nin “Kelebek gibi uçarım, arı gibi sokarım” derken 15 yaşında bir delikanlı edası takındığını hiç sanmam…)
**Tomorrow
Salif Keita
tomorrow,only tomorrow
Sajo jon te i fe,Ousmane ko ka bi
fe ka bife koniete ka le te sigi
Sajo jon te i fe malienw
ko ko u bi fe ko u bi fe ko ni e te ko ulu te sigi
mogo ma taa folo kanaa
saya ma son nene ma an sayakera nene balidi
tomorrow,only tomorrow
Sajo see you tomorrow (refrain)
sajo jon te i fe Fatoumata
ko o ka bi fe ka bi fe kono ete ka le te sigi
Sajo jon te i fe BâOumouko
ka bi fe ka bi fe ko ni ete ka le te sigi
mogomataa folo kanaa say mason nenema an
mogo mataa folo kanaa
saya mason nenema an saya kera nenebali ye
tomorrow see you tomorrow,
sajo see you tomorrow
by Gand
20 Şubat 2009 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
6 yorum:
"Ray" ile birlikte son zamanlarda izlediğim en iyi biyografik filmlerden biri.
Bumaye Ali de "öldür onu Ali" demekti sanırım..
Hocam Afrika, Salif Keita beni cok etkiledin. 2 tane post attim bu konu uzerine bende...Filmde verilen o duygu gercekten cok onemli. Hani demissin ya; "Zairelilerin kahramanı Muhammed Ali… Zairelilerin sesi Keita… Afrika’nın acılarının sesi…"
Daha önce Don King'in hayatını anlatan bir filmde e bu konuya değinilmişti ama Ali filmindeki yaklaşım çok daha gerçekçi ve vurucuydu elbette. Ehh birde sporsever biri için bu tür filmler bence dahada lezzetli oluyor. Hem olaylara hemde sportif detaylara dikkat edebiliyor insan.
hayatım boyunca hiç zamansal gerçeklik içinde bulunamadım, toplumsal mesajlar veremedim... sevgili gand neden çikolata gibi bir filmdi diyip kestirip atmıyorsun, bizim kafamızı karıştıyorsun:)
flying dutchman ve kısık ateşte pişmiş kereviz tadındaki sinema yorumları geri dönsün, fazla bilgi cildi yoruyor:)))
bu arada salif keita ne güzel insandır, yemore yemore...
Will Smith "The Pursuit of Happyness" filminde de harikaydı, önyargı zaten kırılmamış olsaydı onu önerecektim.
Yorum Gönder