12 Şubat 2009 Perşembe

TILSIM STAMFORD BRIDGE'DE




















Guus Hiddink ve onun sihirli değneği hakkında blogda sayısız yazı var. Doğduğu kent olan Varsseveld'in (kentte Korelilerin ziyaretlerinin kesilmesi sonucu yıkmından önce adına bir müze vardı) wikipedia açıklamasına girdiğinizde "Guus Hiddink'in doğduğu şehir" olarak anılmasına sebep olan bu adamın, Felipe Scolari görevden alındığında Abramovich tarafından ilk olarak aranacağından adım gibi emindim. Aslında bu iş daha önce 2 kez gerçekleşme eşiğine gelmişti. Birincisi Mourinho görevden alındığındaydı ama Hiddink Euro 2008 için sadece Rusya'ya yoğunlaşmak istiyordu, ikincisi de Şampiyonlar Ligi finalinin hemen sonrasındaydı. Hatta Hollanda televizyonu ile maç öncesi sahada röportaj yapan Hiddink'e "gelecek seneki takımınızı izlemek nasıl?" diye bir soru sorulduğunda çok fazla tepki göstermeden gülerek geçti. Er geç Abramovich yatını İngiltere'de tuttuğu sürece Chelsea'nin başına geçeceği belliydi. Geçti sonunda, 4 ay için 2.5 milyon pound alacak. Bu Scolari'ye 7.5 milyon pound tazminat veren Chelsea'nin toplamda bir hoca değiştirmede 10 milyon poundu kasasından çıkarttığı anlamına geliyor. Hiddink'in kontratı 4 aylık, bunun tek sebebi var o da Rusya futbol federasyonunun halen atamaya hafiften tepkili olması. Zira Rusya elemelerde çok da kolay olmayan bir grupta ve Hiddink'in Chelsea'ye eğilerek konsantrasyonunu milli takım üzerine vermeyeceğini düşünüyorlar. Daha önce bunu Avustralya-PSV bağlantısıyla başardı Hollandalı. Rusya-Chelsea bağlantısı tabi daha zorlu. Ben Hiddink'in her 2 takımı çalıştırması nedeniyle bir kayıp yaşayacağını düşünmüyorum. Zira dün Rus milli takımıyla Antalya'da kampta bulunan Hiddink BBC'ye bir açıklama yaparak önlerinde, Mart ayında görece kolay bir Azerbaycan maçı olduğunu, bir sonraki maçın ise ligler bittikten sonra Haziran ayında olduğunu belirterek Rus milli takımının etkilenmeyeceği garantisini verdi ki fikstüre bakıldığında açık şekilde görebiliyoruz. Yukarıda belirttiğim gibi eğer ortada Rus milli takımı görevi olmasaydı bu kontrat çok daha uzun süreli olacaktı ki eğer Hiddink önünde duran lig veya Şampiyonlar Ligi kupalarından en az birini kazanırsa o kontrat sezon sonu uzayacaktır. Peki bunu yapabilir mi? Asıl yazıyı yazma amacımız da transfer haberini vermekten ziyade konuyu tartışmak.




















Guus Hiddink 1998'deki Real Madrid atamasından sonra ilk kez bu derece büyük ölçekli bir takımın başında. PSV Eindhoven ve Real Betis de elbette Avrupa'nın en önde gelen kulüplerinden ama Chelsea ve Premier Lig'in bambaşka bir havası var. Real Madrid kariyeri pek iyi geçmedi onun için. Sadece 7 ay sürdü. Chelsea kariyeri kağıt üzerinde 4 ay. Kariyerindeki sadece 2 falsodan 1 tanesini unutturma şansı elinde (diğeri Fenerbahçe). Şahsi kanaatim Hollandalı'nın Aston Villa ve Liverpool'ı altetmekte çok fazla sıkıntı çekmeyeceği. Ama önünde duran bir Alex Ferguson ve Manchester United abidesi var. Üstelik şu anda mağlup olmayı bırakın gol bile yemiyorlar. Dolasıyla Hiddink'in Chelsea soyunma odasındaki değişkenleri kontrol etmek yanında United'ın da kötü bir döneme girmesini beklemesi gerekecek. Şahsen işin Premier Lig tarafından çok çok ümitli değili. Hiddink'in burada ikinci sırayı almasının dahi önemli olduğunu düşünüyorum. Hele puan farkı şu andaki gibi 7 yerine 1-2 gibi bir seviyede olursa büyük iş başarmış demektir. Eğer zirveye oturursa zaten cv'sine bir mucize daha ekler. Bu anlamda bize ipucu verecek bir şey var. İç saha maçları. Chelsea deplasman maçlarında bugüne kadar 26 puan almış, lider Manchester United ise 25. Aradaki 7 puanlık farkın sebebi United'ın iç saha maçlarında Chelsea'ye attığı 8 puanlık fark. Maviler, Stamford Bridge'deki 13 maçın sadece 6'sını kazanabildi, yarısından azını. Yani ulaşılması çok güç bir hedef yok ortada. Deplasman formunu üç aşağı beş yukarı devam ettirip kendi evlerindeki karneyi düzeltmeleri halinde zirveye ortak olacaklar. Hiddink'in iç saha maçlarında kariyerinde çok iyi bir performansı var. Örneğin PSV'yi 2004-05 Şampiyonlar Ligi yarı finaline götürdüğü sene kendi evlerinde hiç mağlup olmadılar. 1987-88 Avrupa Şampiyon KulüplerKupası'nı sadece 1 mağlubiyet alarak (Galatasaray'a karşı) evine götüren PSV'nin de aynı karnesi mevcuttu. Hiddink Güney Kore'yi evinde düzenlenen turnuvada yarı finale çıkarttı. Ben iç saha maçlarında büyük problemler yaşayacağını düşünmüyorum.























Hiddink'in en önemli artılarından bir tanesi, sabit bir sistem belirleyip hangi takıma giderse gitsin oyuncuları bu sisteme oturtmaya çalışmak yerine oyunculara göre bir sistem belirlemesi. Yani duruma göre kendini değiştirebilen bir adam ki bu onun en önemli özelliği. Tabi takımlarının bazı özellikleri ortak. Dinamik, hem savunma hem hücum yönü iyi olan kanat adamları, rakibi çok iyi kitleyen bir orta saha ve attırmamaktan çok atmayı düşünen bir takım karakteri. Özellikle Hiddink'in takımlarının oyuncuları hem defansif hem hücum yönü güçlü olan oyunculardır. Zaten yetiştiği ülkenin total futbol karakterinin ve Rinus Michels'in öğretilerinin bir örneği bu. Dolayısıyla Chelsea böyle oynayacak. İşini kolaylaştıracak ölçüde Frank Lampard, Michael Ballack, Obi Mikel gibi göbek adamları zaten bu karakterde olan oyuncular. Ancak Solomon Kalou ve Malouda'nın onun futbol tercihinde zorluklar yaşayacağını düşünüyorum. Drogba, Michael Essien gibi adamların da performansını artıracağını düşünüyorum. Hiddink'in bir başka önemli özelliği kadrodaki futbolcuları çok iyi tanıması, her birini en iyi performans vereceği noktalara yerleştirmesi ve bu sayede de elindeki malzemeden maksimum faydayı sağlaması. Bütün bunlar Chelsea'nin Scolari döneminden daha iyi bir performans göstereceğinin işaretleri.

BBC'de Hiddink'in bu sene kaç kupa kazanacağı ile ilgili bir anket var. % 75 oranıyla "hiçbir kupa" seçeneği önde. Geri kalan % 25 oranı 1-2 ve 3 kupa arasında paylaşılmış durumda. Dolayısıyla İngilizler pek umutlu değiller. Ancak Hiddink'in gerçekleşemeyeni var etme gibi bir özelliği var. 2002 Dünya Kupası elemerinde Avustralya play-off finalinde Uruguay ile karşılaşmış ve barajı geçememişti. 4 sene sonra bu 2 takım ilginç şekilde yine karşı karşıya geldiler son play-off maçında. Bir fark vardı. Hiddink 4 sene önce yoktu, bu sefer Avustralya'nın başındaydı. Avustralya tarihinde ilk kez dünya kupasına gitti. Dolayısıyla çok karamsar olmamak lazım. Bu arada dikkatimi çeken bir başka şey var. Türkiye'de eleştirmenlere, eleştirdikleri eski futbolcular tarafından arada bir "kaç sene top oynadın?" tarzında acaip bir soru yöneltilir. Hatta daha önce futbol oynamamış ya da kariyerleri başarılı geçmemiş teknik adamların çok başarılı olamayacağı söylenir. Alex Ferguson, Jose Mourinho, Arsene Wegner, Rafa Benitez, Guus Hiddink....Bu adamların hiçbirisi kariyerlerinde sıradan bir futbolcu olmanın ötesine geçemediler. Mourinho futbolculuk kariyerine bile sahip değil. Ama bu 5 adam bugün dünyanın en büyük 10 futbol zekasının arasında şüphesiz. Bu zırvayı bir kenara bıraksak iyi olacak sanırım.

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Ehehe Hiddink bu resimde Ferhat Güzel gibi çıkmış=)

ragip dedi ki...

Yanlış hatırlamıyorsam Arrigo Sacchi "futbolculuk kariyeri olmadan nasıl teknik direktörlük yapılabilir ki?" şeklinde bir soru yönelten muhabire "bu durumda iyi bir jokey olmak için öncelikle at olmak gerekir."diyerek cevap vermişti.
Bu teknik direktörlerin bulundukları pozisyon da herhalde yukarıdaki cevabı doğruluyor

Adsız dedi ki...

Ulen bizden kovulan soluğu Chelsea de alıyor ne iş yav :))

Ferman

Radical Media dedi ki...

Ziya Şengül'ün " göndersinler bu adamı futbol bilen birini getirsinler bu takımın başına " vecizesi geldi aklıma ...