10 Mart 2009 Salı
AMADEUS
1993 yılının yağmurlu bir haziran gününde, otobanda seyreden bir tır yanındaki arabaya çarpmamak için hamle yapar ve aracının kontrolünü kaybederek bariyerlere çarparak durur. Üç şeritlik yolun tamamını kapatan tırın hemen arkasından gelen kırmızı Golf ise tıra feci şekilde çarpar. Aracın ön koltuğunda uyumakta olan 1,97’lik dev emniyet kemeri olmadığı için aracın ön camından fırlar ve hayatını kaybeder.
Eğer bu feci kaza olmamış olsa bugün Michael Jordan, gelmiş geçmiş en iyi basketbolcu sıfatını büyük ihtimalle bu kazada ölen efsane basketbolcu ile paylaşmak zorunda olacaktı. Drazen Petrovic ile.. Yine bu feci kaza olmamış olsa bu satırların seyri de çok değişik olacaktı.
Geçtiğimiz haftadan bana kalan Split’te bol gollü bir kupa maçı ve Zagreb’te hüzünlü bir müze ziyareti idi. Drazen Petrovic Spor Salonunun hemen önündeki bu müze ile geçmişe uzanıp onun ne kadar büyük bir sporcu olduğunu ve ölümünün basketbol için ne denli büyük bir kayıp olduğunu bir kez daha hatırladım.
Drazen, (Hırvatlar Drajan diye telaffuz ediyorlar.) 22 Ekim 1964 yılında o zamanlar Yugoslavya mahiyetinde olan Sibenik’te doğar. Hırvat anne ve Karadağlı babanın ikinci çocuğu olan Drazen, ilk ve ortaokulu çok başarılı bir öğrenci olarak yüksek bir derece ile bitirir. Ailesi, ağabeyi Aleksandar gibi onun da müzik eğitimi almasını ister, ancak onun aklında sadece basketbol vardır. İkinci gitar dersinden sonra ailesine müzik eğitimine devam etmek istemediğini, sadece ve sadece basketbol oynamak istediğini açıklar. Bu, bir yıldan fazla bir süre müzik eğitimine gitmek için evden çıkan ve gizli gizli basketbol oynayan ağabeyi Aleksandar’ınkinden daha cesur bir davranıştır ve belki de onun karakteri hakkında esaslı bir ipucudur.
Aleksandar’ın idman yapmış olduğu salona giderek takımdan ayrı olarak tek başına çalışmaya başlar, durmaksızın şut atar. Ağabeyi Aleksandar ve koçu ondaki hızlı gelişimi çok kolay fark ederler. İlk zamanlar topu potaya bile yetiştiremiyorken zamanla kendi stilini oluşturur. Her sabah altıda salona gidip okulun başlangıç saati olan sekize kadar şut atar, sandalyeleri dizip dribling çalışması yapar. 15 yaşında ilk takımı olan Sibenka’da oynamaya başlar. Kısa sürede takımın yıldızı olan Drazen, takımı ile birlikte 1983 ve 1984 yılında iki kez Koraç Kupasında final oynar ve iki finali de Limoges’a kaybederler. 1983 yılında ise Sibenka, Yugoslavya şampiyonluğunu Drazen’in maç süresi bitmişken attığı iki serbest atış sonrası kazanır. Bu şampiyonluk Drazen için bir yol ayrımı anlamına gelir. Partizan, Cibona ve daha bir çok takım peşindedir.
Aynı zamanda çok iyi bir öğrenci olan Drazen, hukuk fakültesinde okuma şansı da bulabileceği için Cibona’yı tercih eder. Ağabeyinin de takımda olması onun uyum sürecini kısaltır ve ilk yılın sonunda Yugoslavya lig ve kupa şampiyonu olurlar. Aynı yıl daha sonra transfer olacağı Real Madrid’e karşı Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde 36 sayılık bir performansla ilk Avrupa şampiyonluğunu kazanır.
Tavizsiz bir profesyonel ve tam bir winner olan Petrovic, doğup büyüdüğü ve basketbola başladığı kentin takımı Sibenka’ya karşı ilk maçında, Sibenkalı taraftarların, onlara fazla sayı atmaması isteğine 56 sayıyla karşılık verir.
Ertesi yıl elde Yugoslavya kupası ve Sabonis’in Zalgiris’ine karşı kazanılan üst üste ikinci Avrupa şampiyonluğu vardır. İkinci yılından itibaren Drazen zaten yıldızlarla dolu olan kadronun lideri olur. Real Madrid onu bu yıl transfer etmek ister. Ancak Yugoslavya kanunlarına göre bir oyuncu 28 yaşına kadar sadece Yugoslav takımlarında oynamak zorunda olduğu için bu transfer gerçekleşmez. Real Madrid’in Petrovic ile anlaştığı ve onu transfer etmek için gerekli izinleri alana kadar bekleyeceği anlatılır.
Üçüncü yılında üçüncü Avrupa şampiyonluğunu Kupa Galipleri Kupası finalinde Scavolini Pesaro’yu geçerek kazanır. Geçen yıl olduğu gibi lig şampiyonluğunu da finalde kaybederler. Oynadığı dört yıl boyunca Cibona’nın istisnasız tüm maçları kapalı gişedir. Bilet bulamayıp maça giremeyenler skoru ve Petrovic’in neler yaptığını öğrenmek için maç bitene kadar salonun önünde beklerler. Artık o, basketbolun Amadeus’u (Mozart’a ithafen) olarak anılmaktadır. Takımdaki dördüncü ve son yılını kupa şampiyonu ve Koraç kupası finalisti olarak tamamlar ve Real Madrid’in yolunu tutar.
Real, ona o güne kadar Avrupalı bir oyuncuya ödenen en yüksek rakam olan altı sıfırlı bir kontrat sunar. (Yugoslav kayıtlarına göre 1.300.000 USD) Ve ona istediği herhangi bir arabayı almayı teklif eder. Drazen kırmızı bir Porsche ister. Ancak kırmızısı ile olan aşkı kısa sürer, arabası Zagrep’teki evinin önünden çalınır. İspanya’da krallar gibi karşılanan Drajan herkesin sevgilisi olmuştur. Gittiği kulüplerde onun girişiyle müzik kesilir ve hoş geldin seramonisinden sonra onun sevdiği şarkılar çalınmaya başlar. Masal gibi geçen bir yılın sonunda lig finalinde Barcelona’ya kaybedilen şampiyonluğun rövanşını yine Barcelona’ya karşı kazanılan İspanya Kupası ile alırlar. Aynı yıl Kupa Galipleri Kupası finalinde İtalyan Caserta’ya 62 sayı atan Drazen, Madrid’e bu şampiyonlukla veda eder.
89 yılında Portland Trail Blazers’ın yolunu tutar. Kariyerinde her zaman bir adım ileri gitmeyi hedef koyan Drazen için Portland macerası yine kendi ifadesi ile tatsız bir geri adım gibidir. Koç Rick Adelman ona istediği süreleri vermez ve Drazen kendini gösterme şansını bulamaz. Başta eski kulüpleri olmak üzere birçok Avrupa takımı onu geri almak için uğraşır. Ancak o kendini ispatlayabilmek için daha fazla süre alacağı bir takımda oynamak ister. Denver’ın da dahil olduğu üçlü bir takas sonrası 1991 yılında New Jersey Nets’e transfer olur. Burada çok sevdiği 4 numaralı formasından vazgeçip, “onlara nasıl 3 sayı atıldığını ezberleteceğim” diyerek 3 numaralı formayı alır.
Burada geçirdiği ilk yılda eski kimliğine bürünür ve 86 yılından beri playoff yüzü göremeyen Nets ile playoff’lara kalırlar. Aynı yıl Nets’in MVP’si ve yılın Avrupalı oyuncusu ödülünü alır. 92-93 yılında yine Nets’in en iyi oyuncu ödülü ve yılın Avrupalısı seçilir. NBA’deki bu son sezonunda NBA gelmiş geçmiş en iyi 3. takımına seçilir. Ancak All-Star takımına çağırılmamak onun için büyük bir hayal kırıklığı olur. Zira en iyi skorerler içinde çağırılmayan sadece o’dur. Artık NBA’den iyice soğumuştur, kontratını bir türlü uzatmayan NETS ile de yollarını ayırmaya karar vermiştir. Yakın arkadaşı Vrankovic’in oynadığı Panathinaikos ile anlaşmak üzeredir. Vrankovic, o dönemki başkan Giannakapoulos’un kendisine onu almak için istediği her şeyi vermeye razı olduğunu ve onu ikna etmesini istediğini anlatır.
92-93 sezonu bitiminde Avrupa Şampiyonası elemeleri için Polonya’ya gider. Yaşadığı diz sakatlığına ve tüm ısrarlara rağmen şampiyonaya katılmayı büyük ölçüde garantilemiş takımını yalnız bırakmayı kabul etmez ve son maçını Slovenya’ya karşı oynar. Dönüş yolunda Frankfurt havaalanında Drazen ağabeyi Aleksandar’a takımdan ayrılacağını ve bir kız arkadaşı ile birlikte araba ile Zagreb’e geleceğini söyler. Bu ağabeyinin onu son görüşü olur. Sonrası bilinen kaza ve Drazen’in hazin ölümü.
Kariyerindeki bir çok başarının yanı sıra, NBA de bile oynarken yazları, doğmuş olduğu kentte her gün sokakta 3’e 3 maç yapabilecek kadar amatör ruhlu, eski takımlarına karşı acımasız olabilecek kadar sıkı bir profesyoneldi. Ona ait hatırladığım son şey 92 olimpiyatları finalinde Dream Team’e karşı Kukoc ile birlikte sergilediği muazzam direnişti.
Amerikalılar’ın Petro’su, Hırvatların Amadeus’u, ağabeyi Aleksandar’ın Stony’si tüm Hırvat halkı için bir sembol ve gurur kaynağıdır. Hırvat tenisçi Goran Ivanisevic kariyerindeki kötü gidişe 2001 yılında kazanarak dur dediği ve ona ithaf ettiği Wimbledon’a, duvarına astığı arkadaşının posteri ile her gün konuşarak hazırlandığını anlatır. Bu efsane şampiyonluktan sonra ülkesine döndüğünde üzerinde Drazen’in 3 numaralı Nets forması vardır.
Ölümünden sonra Petrovic adına Lozan’daki olimpik müzenin bahçesine kariyerindeki 16 yılı simgeleyen 16 parçalı bir anıt yapılır. Zagrep’teki spor salonunun adı Drazen Petrovic Basketball Hall olur ve ölüm yıldönümü olan 7 Haziran 2006 yılında ziyaret etmiş olduğum Drazen Petrovic Memorial Center açılır. Sahibi olduğu cafe Amadeus ise halen faaliyettedir.
by gorky.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
13 yorum:
çok sevdiğim bu basketbolcunun hayatını böyle güzel anlattıgınız için teşekkürler lakin bir gariplik var
yazıda şöyle bir bölüm var
'Ancak Yugoslavya kanunlarına göre bir oyuncu 28 yaşına kadar sadece Yugoslav takımlarında oynamak zorunda olduğu için bu transfer gerçekleşmez. Real Madrid’in Petrovic ile anlaştığı ve onu transfer etmek için gerekli izinleri alana kadar bekleyeceği anlatılır.'
ama yazının devamında Realin petrovic'e verdiği plakette de görebildiğimiz gibi Petrovic bu klüpte 1988 de oynamış.
Yani 24 yaşında..yani yugoslav hükümeti bir istisna mı yapmış nedir yazıda belirtilmemiş...
her şeyi belki yakalarız, ab ye de gireriz ya da en kötü teğet geçeriz inşallah ama asla ve asla avrupa'nın ölenlerine gösterdiği bu saygıyı, bu korumayı, bu hak ettikleri hayranlığı veremeyiz...
asla!
michael jordan'dan daha çok izledim bu adamı... futbolda zico olduysak potada dragonnnn petrovic olduk (adını da söyleyemedik ama sevdik bu adamı)
müthiş...ellerine sağlık
@ rogg
Evet bahsettiğin gibi bir karışıklık varmış gibi gözüküyor. Gerçek şu ki senin de söylediğin gibi yugoslav hükümeti bu transfer için özel bir izin vermiş.
Mükemmel bir yazı kardeşim...ellerine sağlık...
abi binlerce kez eline sağlık. harika.
gorky eline yüreğine sağlık..
çocuk yüreğime basket aşkını yerleştiren yegane insandı drazen.. kazayı geçirip jordan'a yol arkadaşı olmasa dahi gelmiş geçmiş en büyük guardlardan biridir bu kesin..
içim sızladı yine..
hvala brate
babası Sırp'tır.Wikipedia da yazılana göre Bodiroga ile kuzenler..
Gerçekten enfes bir yazı olmuş. Hele İvaniseviç'in resmini görünce tüyerim diken diken oldu.
eski telekomlu miliçeviç bir roportajında eskiden çok iyi fal baktıgını son baktığı falda petrovic'e "bugün araba kullanma" dediğini ve o gün o kazayı geçirdiğini anlatmıştı.
o gunden beri fal bakmamıs
Gelmiş geçmiş en büyük basketbolcu Ginobili'dir. Tartışmaya dahi kapalıdır bu konu.
Yorum Gönder