26 Mart 2009 Perşembe
BAYRAK ADAM
Geçtiğimiz cuma UEFA Kupası'nın çeyrek final kuralarını çeken isim Can Bartu'ydu. Sinyor'u kelimelerle anlatmaya çalışmak nafile olur. Fenerbahçe tarihinde Can Bartu'nun büyüklüğü, ancak mahalle maçlarında koştururken kendisini Can diye takdim eden (yani Fenerbahçeli olmasına vesile olduğu) eskinin küçükleri, şimdinin büyükleriyle anlaşılır. Bu da epeyce bir insan eder.
Saha içerisindeki her şeyi bir kenara koyalım. Fenerbahçe son yıllarda böyle bir bayrak adam yaratamadıysa kabahat kimin, kimlerin? Toplum değerlerinin erozyona uğraması, maneviyat denen şeyin modası geçmiş kışlıklara, dolapların arkasında naftalinle birlikte yarenlik etmesi gibi şeyler, hep yuvarlak tespitler. Milan'ın yarattığı Maldini efsanesine bir kilometre yaklaşamamak neden? Michael Jordan denince akla gelen onca şeyin arasında en büyük yeri Chicago'nun alması gibi, onunla çağdaş herhangi bir isim söylendiğinde Fenerbahçe'nin "Ama"lar eşliğinde hatırlanmasının sebebi nedir?
Bugün İslam Çupi'yi haklı ve yüksek bir mertebede tutan zihniyetin, kulübün resmi görüşüne ve arkasında durduğu insanlara "eleştiri getiren herkesi" ve geçmiş hizmetini silmesi sonucu bugün "Bayrak Adam" rütbesinde insan kalmaması sürpriz değil. Çünkü istavrit hafızası böyle bir şey. Zamanında İslam Çupi'nin de "Teknik direktörleri yerdiği, futbolcuları yerin dibine soktuğu, yönetimleri kalemiyle dövdüğü" unutulur. Bir mit yaratılır. Günün gerçekliği, beşerin zaafları ve meziyetleri ise resmi görüşün ve yarattığı mitle takipçilerinin altında ezilir.
Fenerbahçe bir asırı aşkın zaman halkın takımı oldu. Bir o kadar daha bu mirası afiyetle yiyebiliriz. Ama halkın takımı olmanın bir bedeli ve bu bedeli öderken esas olan şeyin "Hoşgörü göstermek" olduğunu unutan zihniyet görev başında bulunduğu müddetçe, "Halkın Takımı" sıfatının sandığımız kadar uzun ömürlü olmayacağını görmek için kılavuza ya da dürbüne gerek yok.
Temcit pilavı bir emsal olacak ama Can Bartu gibi insanları, sırf eleştirdiği için silen zihniyet, Emre Belözoğlu gibi birine sahip çıkmakta tek bir an olsun tereddüt göstermiyorsa "Biz neden bayrak adam yaratamıyoruz?" diye sormanın alemi yok. Tıpkı yıllar sonra "Biz neden halkın takımı değiliz"i sormanın alemi olmayacağı gibi.
Sancağı düşmana vererek, dalgalanmasını sağlayamazsınız. Halkı kendinizden iterek, kendinizi halktan soyutlayarak "Halkın Takımı" kalamazsınız...
by Canarino
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
30 yorum:
Sonuna kadar hakli bir yazi. Kimi zaman ben de "Ulan Can Bartu da herseyi elestiriyor" diyorum ama Fenerbahce'nin sirf bu yuzden boylesine saygin bir ismi bir "sembol" haline getirememis olmasi ya da ondan daha fazla faydalanmiyor olmasi uzucu.
Ben Can Baru'yu o derece sevemeyen bir Fenerbahçe taraftarıyım. Kendimce sebebini anlatmaya çalışayım. Kendisi ile sözleşme yenileneceği açıklanan Löw'ün kovulmadan iki gün önceki basın toplantısına gidelim:
"Benim karım futboldan anlamaz. Eve gittiğimde bana ilk söylediği şey "Mustafa'nın sakatlığına çok üzüldüm" oldu. Benim futboldan anlamayan karımın anladığını bu "futbol uzmanları" anlayamıyor. Bu insanların futbola olan uzaklığı, Türkiye'nin Avustralya'ya olan uzaklığından daha fazla!"
Bütün sezon boyunca aynı yazarlar tarafından sürekli belaltı vuruşlarla yıpratılmaya çalışılan Löw, bir basın toplantısı ile hakkındaki abuk sabuk eleştirilere yanıt veriyor. Takım şampiyon olamamış ama taraftar Löw'ü seviyor ve destekliyor. Fenerbahçe için pek alışılmış bir durum değil... Yönetim de zaten sözleşmesinin yenileneceğini açıklamış. Ancak bir sorun var: Masada duran yazının sahibi herkesin anladığını anlayamamış ya da vuracak başka nokta bulamamış, Löw'e ağzına geleni söylüyor Mustafa Doğan'ı oyundan aldı diye. Temel eleştiri noktası sezon boyunca değişmemiş zaten: "Bu adam Fenerbahçe'de ancak stajerlik yapar". "Ancak stajerlik yapar" denen adam Almanya'da kupalar kazanmış, takımına Kupa Galipleri Kupası'nda final oynatmış. Sorun bunlar değil ama, sorun yazının altındaki imzada: Can Bartu.
Basın toplantısı Pazartesi günüydü. En geç haftasonunda imzaların atılması bekleniyordu. Çarşamba günü Fenerbahçe Löw'ü gönderdi. "Sinyor"a bulaşmanın bedelini ödemiş oldu Löw.
Bu olay benim açımdan kırılma noktasıdır. Fenerbahçe kulübünün Can Bartu'ya gerekli değeri vermediğini düşünmüyorum. Kendisini eleştirdi diye teknik direktör gönderildi, daha ne olsun?
Lefter de var ama..
Bayrak adam yaratamamak ülkenin bir sorunu, sadece Bülent Korkmaz ile Galatasaray bunu aşabildi. Düşünsenize Beşiktaş'ın bayrak adamı şu an İbrahim Üzülmez..
Maldini efsanelerine yaklaşmak kolay değil, bizler Ümit Özat'ı kovmaktan beter eden taraftarlarız, nasıl bayrak adam yaratırız ki..
http://www.lefterevefa.org/
@hebenneka
Mevzu sadece "Can Bartu'ya gösterilmeyen değer" değil. Kaldı ki burada bahsedilen değer yalnızca "İcra makamının verdiği" de değil. En iyi örneği kendinden vermişsin mesela.
Bir kere Löw bu sebepten gittiyse bile, kabahat eleştirende değil, eleştiriye cevap verdi diye onu gönderen basiretsiz zihniyettedir. Ha diyorsan ki "Bu yönetim (daha doğrusu Aziz Yıldırım) hiç bir oyuncusuyla / teknik adamıyla kapışarak, saçma sapan ayrılmadı"; o da senin takdirin. Ama tarih yazıyor, neyin neden, kimin kimden gittiğini...
zico olabilirdi o, didi den büyük olabilirdi fenerbahçe tarihinde... herkesi kucaklayabilir, aziz yıldırım düşmanlığı ile yetişen yeni nesle zico duruşu ve sevgisini verebilirdi... bu takıma sahip çıkacak, ruhunu koyacak futbolcular yetiştirebilirdi... antrenörlüğü büyüdükçe fenerbahçe'yi, fenerbahçe büyüdükçe efsanesini büyütebilirdi... bütün her şeyini, olağanüstü futbol bilgisini fenerbahçe'ye verebilirdi... verdirtmediler!
hiçbir şeyden değil en çok da bu yüzden gitti... çok sevildiğinin ve sevileceğinin bilinmesin yüzünden!
Can Bartu ve bayrak adamlık !!!
"Can Bartu yere burnu düşse eğilip almaz"
O ve Kemal Belgin her hafta Fenerbahçeyi yerden yere vursunlar nesine gerek Can Bartunun bayraklık veya adamlık...
Ferman
@ Canarino
Can Bartu'yu neden sevmekte zorlandığımı anlatmaya çalışmıştım yalnızca.
"Bu yönetim (daha doğrusu Aziz Yıldırım) hiç bir oyuncusuyla / teknik adamıyla kapışarak, saçma sapan ayrılmadı" iddiasını Aziz Yıldırım'ın bile dile getirebileceğini sanmadığımı belirteyim. Löw'ün gidişindeki ortamı -ne kadar güvenilirdir ayrı konu- Gürcan Bilgiç şöyle ifade etmişti: Öyle bir kulis oldu ki, Aziz Yıldırım O'nunla devam edemedi. Emre ise "Ben Size Macarları Yenemezsiniz Demedim"in yazılmasına sebep olduğu akşam yaptığıyla gözümdeki son kredisini de tüketmişti, gerisi hikaye.
Ama buradan farklı ve yararlı bir tartışma çıkabilir diye düşünüyorum. Bir kaç farklı noktadan bakarsak:
Mesela Maldini, Can Bartu'nun yaptığını yapar mı? Gazetedeki köşesinden takımın antrenörüne sürekli belaltı ve dayanaksız eleştiriler getirir mi sezon boyunca? Diyelim getirdi. Bunlara karşı bir basın toplantısıyla yanıt aldığında kendi yanıtını gazetesindeki köşesinden mi verir yoksa doğrudan teknik direktör aleyhine kulise mi başlar kulüp içinde? Maldini egosunu kulübün menfaatinin önüne geçirir mi? Yani temel soru şu: Hakikaten Maldinilerimiz, Fachettilerimiz var da biz mi değerini bilemiyoruz?
Varol Döken'in dile getirdiği nokta da çok önemli bence. Başarıyı herkes kendi adına sahiplenmek istiyor. Fenerbahçe'nin yakaladığı başarıda en önemli payın hemen herkes tarafından Zico'ya verilmesinin hiç rolü yok mudur acaba Zico'nun gönderilişinde? Kişisel düşüncemi söyleyeyim: Bence Aziz Yıldırım'a göre o başarının en büyük mimarı kendisidir ama kamuoyunda aslan payı Zico'ya verilmiştir. Bu durumun da Aziz Yıldırım gibi bir insanda kaçınılmaz olarak Zico'ya karşı negatif bir yansıması oluşmuştur kanısındayım. Kimsenin başkandan daha önemli veya başarılı olmasının istenmediği bir ortamda ne kadar mümkündür "bayrak adam" yaratabilmek?
Bir başka sorun da "bayrak adam" olabileceklere nasıl davranıldığı. Benim hatırladığım kadarıyla futbola Fenerbahçe'de başlayıp hep bizde devam etmiş son adam Müjdat Yetkiner. Her sene Müjdat'ın yerine oynamak üzere bir yabancı futbolcu alındığı bir dönemi de hatırlıyorum ben. Müjdat bir süre yedek bekler, sonra formayı kapardı. Ertesi sene, O yabancı gönderilip bir yabancı daha alınırdı Müjdat'ın yerine. Şimdi de Semih var altyapıdan gelen. O'nun oynayabileceği yere de mütemadiyen bir yabancı "yıldız" transfer ediliyor. Değişen pek bir şey yok.
Bir başka sorun da şu: Taraftar kendi oyuncusuna küfretmeyi çok seviyor. Bunu yaparken de korkunç derecede bir yerli-yabancı ayrımı var. Yerli futbolculara karşı had safhada bir tahammülsüzlük söz konusu. En ufak hatalarında homurtular, küfürler geliyor. Oysa yabancıya karşı, aslında her oyuncuya karşı olması gereken bir hoşgörü var. Sınırlı sayıda istisnası da olsa; seyirci tüm çoşkusunu yabancıyla kutlayıp tüm öfkesini yerliye kusuyor. Fondaki müzik küfür olunca bayrak adam yetişmesi de zorlaşıyor.
Var olduğunu düşündüğüm engeller bunlar.
Bayrak adam yaratamamak da mı taraftarın suçu oldu şimdi?
Takım kötü, taraftarın suçu.
Transfer yok, taraftarın suçu.
Bayram adam yok, taraftarın suçu.
Taraftar değil, günah keçisi.
Ha taraftarın eksiği vardır. Mesela bu insanlar dururken Emre Belözoğlu'nu kafasının üzerinde gezdirmeye can atmak (var böyle adamlar) kabahattir nazarımızda ama icra makamının mensuplarından birisi ya da kulübün yönlendirici dinamikleri de bir zahmet elini atacak bu işlere.
@Ferman
Kemal Belgin apayrı bir konu. Rahmetli babası, Suat Belgin'e zerre benzememiş Fenerbahçelilik konusunda. Ama teraziye koyduğun iki isim o kadar birbiriyle alakasız olmuş ki anlatmak mümkün değil. Biraz Fenerbahçe tarihi okuyan insan bunun gayet net olarak ayırdına varır, diye düşünüyorum.
Evet, benim için Can Bartu bayrak adamdır. Yanına üç değil, otuz üç tane ünlem koysak değişmez. Aynı Faruk Ilgaz Sosyal Tesisleri'nde ya da rahatsızlıkları yüzünden çıkamadıkları evlerinde Fenerbahçe'yi eleştiren diğer 70'ini aşkın bayrak adamlar gibi.
King Santillana abi bugün bloğunda bir şey yazmış Lefter için:
"O ki, babalarımızı Fenerbahçeli yapan bir büyük Fenerbahçelidir"
Bu işler aynen üstadın dediği gibidir. Üç satır yazıyla, koca tarihi silemezsin.
@Barış
Taraftara sürekli suç bulanlara ben de gıcığım ama kusuruma bakmazsan "seni seviyoruz Emre Belözoğlu" diye pankart açanlar çok şeylerini yitirmişlerdir. Ve bu adamlar çoğalmaktadır.
Fenerbahçe taraftarı reklefsini yitiriyor, yönetimin payı muhakkak var ama bu, bu kadar da aymazlık içerisine düşmeyi gerektirmez.
@hebenneka
Sevip sevmeme meselesi kişisel tasarruftur zaten, buna bir şey demeye hacet yok. Benim anlatmaya çalıştığım şey, her şeyin göründüğünden çok ama çok daha farklı olabileceğiydi. Löw konusunda da bu böyle.
"Maldini çıkar mı, çıkmaz mı?" da değil esasında mesele. Çünkü biliyorum ki bire bir aynısı çıkmaz. Nevi şahsına münhasır coğrafyanın, aynı şekildeki sosyal tarzından, yine aynı tarza sahip adamlar çıkar.
Tamam, diyelim ki Can Bartu sevilecek adam değil. Burnu düşse, gider yenisini satın alır. Armudun sapı vardır, üzümün de çöpü. Peki en güncel örnek Aydın Örs? Onun ne kabahati vardı da bayrak olamadı? İşine gelince, stadyumun yoldan en görünen köşesine “Fenerbahçe büyüklüğü kupa büyüklüğü değildir” diye asanlar, onu görünce göğsü kabaranlar, işine gelmeyince neden Aydın Örs’ü harcadılar? Neden sessiz kaldılar? Aynı adamlar Emre’yi bin bir vaveyla ile karşıladı oysa. “Her ne kadar gelişi içimizi burksa da…” şiirleri yazıldı. Yarın aynısı Fatih Terim için de olacaktır, gelecek olursa…
O yüzden taraftarmış, medyaymış, bayrak adam olacakların medyadaki halleriymiş, şüphesiz etkilidirler ama kusura bakma, son on küsur yılda o erozyon arttıysa, nedenlerin en büyüğü bunlar değildir.
@Alper
Birincisi, o adamları çoğaltan şey, hakim zihniyet ve dalkavukları. Daha çok ikincisi hatta. “Madem yaptın, kabulleniyorum”cular. Tersine zihniyet sahibi, yani kendisine “Tribüncü” diyen insanların da süreç içerisinde hataları oldu kesinlikle ama reflekslerin yitirilmesinde en büyük pay bana kalırsa idarenindir. İmam orada cemaati akil kılmak için var. Kendine kadro yaratmak için değil…
Ayrıca, doğrudur, o pankartı açanlar taraftar ama bence açana değil de açtırana bakmak lazım :)
Ülkemizde bayrak adamlık titrini bir oyuncunun kazanmasıda kaybetmeside çok kolay olduğundan bence biz bu anlayışa uzağız.
Ama eski dönem futbolcuları ki şimdi çoğu ekranda yada gazetelerde sırf dönemlerinde bayrak adam oalbildikleri için yazıyorlarsa bence bu geçen süreçte ülke olarak bazı şeyleri kaybetmişizdir.
Can Bartu bencede kendi takımı için efsane ve bayrak adamdır. Bu nedenle bazı eleştirileri yapmaya hakkı vardır. Ama bu yorumlarda verilen Löw örneği gibi bir duruma pek inanamıyorum. Her şeyden önce Aziz Yıldırım basında önemli ve yılların köşe yazarı isimleri haricinde kalan kısmı ciddi anlamda parmağında oynatıyor ki bu o dönemde böyleydi. Bu nedenle basında Löw'e karşı bir baskı varsa bunun arkasında muhtemelen Aziz Yıldırım vardır.
Birde Maldini ve Costacurta ve hatta Raul ve Hierro gibi isimlerle ilgili bir şey söylemek lazım. Bu oyuncuların aktif hayatında onlarla iyi geçinmeyen oyuncular ve teknik direktörler asla o kulupte kalamazlardı. Bu durum hepsi spora veda ettiğinde de aynen geçerli olacaktır. Zaten hemen hepsi ilerleyen dönemlerde kulup içinde farklı pozisyonlarda görevler alacaklardır.
ben tribün adamı değilim hatta tribünlerden nefret ederim, kişisel olguların, bireysel fikirlerin, özgürlüğün toplumsal hezeyan içinde kaybolmaya mahkum olduğu yerdir tribünler en azından benim gördüğüm bu... bütün hayatım 5 dakika önce küfrettiği adamı 5 dakika sonra bağrına basan adamcıkları incelemekle geçti, bulamadım atomlarını... roberto carlos gol attığında fenerbahçem için sevindim ama bir kere roberto carlosss diye kendimi parçalamadım... taraftar haklı olsaydı 7 tane attığımız maçta söz verdikleri beyaz bayrakları sallarlardı... o maçta 5 bin kişi falan vardı herkesi tek tek görebildim ve elindeki beyaz mendili (aslında bilgisiyar örtüsü:) tek sallayan bendim...
istisnalar kaideleri bozar elbette ama fenerbahçe taraftarı kaide kural bayrak falan dinlemez... onun için futbolcu gol attığı sürece vardır... lütfen kimse kişisel alınmasın burada tartışan ve okuyan zaten bunun dışında kalıyor ama açıkçası böyle bir taraftar da genellemeyi hak ediyor...
bu arada cidden soracak olursam bayrak adamlık kavramı tam olarak nedir ve ne zaman çıkmıştır? bazen böyle kavramlar öyle çabuk giriyor ki hayatımıza sanki ömür boyu bizdeymiş gibi hoyratça kullanıyoruz... takiyye gibi, meczup gibi, bayrak adam gibi...
@ CaRtMaNtR
Löw olayı ne yazık ki doğru. Dönemi ve olayı çok iyi hatırlıyorum. Bilinip dile getirilemeyenlerdendir. Takip edebildiğim kadarı ile bir tek Gürcan Bilgiç bahsetti bugüne kadar, o da üstü kapalı şekilde. Linki şöyle:
http://arsiv.sabah.com.tr/2006/11/26/bilgic.html
Yazıda oyuncu Moldovan olarak geçiyor. Mustafa Doğan olduğunu ya hatırlamıyor, ya da doğru ismi vererek yeni bir polemik yaratma ihtimalinden uzak kalmak istemiş. Löw'ün "Mustafa Doğan" değil de "Mustafa" sözünü kullandığını çok iyi hatırlıyorum. Adamın Alman Milli Takımı'nın başına geçtiğinde ilk basın toplantısındaki "baskıyı kaldırıp kaldıramayacağı" sorusuna "f.bahçe gibi bir takımı çalıştırdıktan sonra her yerde, her şekilde, her eleştiriyi kaldırırsınız!" yanıtını vermesi boşuna değil.
@ Canarino
Konunun pek çok farklı dinamiğinin olduğunu vurgulamaya, değişik açılardan üzerine gittiğimde neler gördüğümü anlatmaya çalıştım. Temelinde bahsettiklerimiz çok farklı şeyler değil. Hatta bunların dışında, benim aklıma gelmemiş dinamikler olabileceğine de inanıyor ve kabul ediyorum. Müjdat örneğini de özellikle, sorunun yalnızca son döneme ait olmadığını vurgulamak için verdim. Tüm bunların üzerinde ve andıklarımızın ötesinde "kulüp kültürü/kimliği" meselenin bambaşka bir yönüdür.
Son dönemde "Fenerbahçe=Ben/Biz"e doğru gidişi görmemek zaten mümkün değil. Bayrak adam çıkmasını engelleyen en önemli şeylerden birisi de bu. O bayrak taşınacaksa da o "Fenerbahçe=Ben/Biz"ciler taşır, başkasına izin verilmez. Kim sevilecek kim sevilmeyecek, kimin için pankart açılacak kimin için açılmayacak en iyi onlar bilir. "Kurumsallaşmak"tan anlaşılan maalesef her şeyi tek elden yönetmek, kontrol altında tutmak oldu. Çok klişe olacak ama Arsenal başkanının adını kaç kişi bilir ya da kulüp Gillet&Hicks ikilisine satılmadan önceki son Liverpool başkanını? Yalnızca Zico örneğinde değil, Gerets'in son sezonundaki süründürülüşünde de aynı "Osmanlı Mantığı"nın işlediğine inanırım. Hiç kimsenin "Fenerbahçe=Ben/Biz"cilerinin önüne geçmesine izin verilmez. Sormuş olduğum sorulardan biri yanıtlardan birine dair ipucunu da barındırıyor zaten içinde, anımsatayım: Kimsenin başkandan daha önemli veya başarılı olmasının istenmediği bir ortamda ne kadar mümkündür "bayrak adam" yaratabilmek?
@ Varol Döken
Cahilliğimi mazur görün ama "bilgisayar örtüsü" ne yahu? Dantelli mi :D
@ varol
Sen tribün adamı değilsin… Peki.
Hatta tribünlerden nefret edersin… Eyvallah.
Kişisel olguların, bireysel fikirlerin, özgürlüğün toplumsal hezeyan içinde kaybolmaya mahkum olduğu yerdir tribünler… Amenna.
5 dakika önce küfrettiği adamı, 5 dakika sonra bağrına basan adamcıklardır… Süper tespit.
Hepsine “iyi hoş” diyelim, senin kendi fikrin diye saygı duyalım da… Şu yukarıdaki cümlelerle; bizim ve tanıdığımız bir sürü akil insanın içerisinden çıktığı tribün olgusunu cümleten itin mak’adına soktuktan sonra, “Kimse kişisel alınmasın” deme bari.
Sen şimdi millet tribündeyken, merdivenlerden tek tek indin. Saha ortasına geçtin. Eline megafonu aldın. “Lan tribündekiler ben sizin var ya...” diyip, peşine sinkafı sıraladın. Sonra da “Kişisel almayın bak” dedin. Oldu mu? Olmadı...
Ha ben daha fazla bir şey yazmayacağım. Hem konu sapmasın diye, hem de tribüne ön yargılı bakan ve kim varsa “Kapatılası manyak” gören insana “Tribünde makul insanlar da vardır”ı anlatmaya çalışmaktan yorulduğumdan...
Zaten bunu yazdıktan sonra, mesainin bitmesini bekleyip, sonra da Kazakistan tribüncüleriyle alışveriş merkezlerini yağmalamaya gideceğiz. Oralardaki manyak kardeşlerimin de burayla eş zamanlı olarak, sağa sola çirkinleşeceklerini biliyorum...
Yaşasın “Tüm Genellemeler Yanlıştır ama Yapmak Lazım Bir Şekilde” tamlaması...
Can Bartu benim ne akrabam ne bişeyim...Ama Can Bartu'nun ukala olmak için, herşeyi beğenmemek için o kadar çok nedeni var ki...
Lefter’le birlikte Can Bartu, Fenerbahçe tarihidir yahu...Müjdat'tan Ümit Özat'tan falan bahsetmiyoruz burda...Can Bartu'nun yaptıklarını Türk futbol tarihinde, daha doğrusu türk spor tarihinde bir daha kimsenin yapabileceğini sanmıyorum.
Adamdan hala Fiorentina taraftarı “sinyor” diye bahsederken biz burada……Hey allahım…..
@canarino
bazen üzerinde çok düşünülüp yazılması gereken şeyler, iş acelesi içinde makine hızıyla yazılıyor... eli kalem tutan biri olarak başkasında görsem çok kızacağım cahilce yanlışlara düşmüşüm... ama ondan önce öfkeme ve üzüntüme yenik düşmüşüm...
kendimi tam olarak ifade edebilmem için zamanım ve buradaki alan yeterli değil ama bana bunu yazdıran şeyin temelinde en çok şu var:
maçlara babamla gidiyorum ve kombineyi ona hediye almıştım... yıllarca maça gitmemiş bir adamı ikna ettim götürüyorum... fener gol atınca bir süre önce kaybettiği yaşam sevinci gözlerine geri geliyor, öyle seviyor fenerbahçe'yi... asla küfretmez, şu kardeş kardeş maç izlenen zamanlardan kalma... şimdi ben bu adamla maça gidiyorum, arkamdaki adam 5. saniyede küfre başlıyor, önümüzdekiler zaten oturmadığı için 65 yaşında adam bütün maç ayakta izlemek zorunda kalıyor, bir de yenilince birbirine giren taraftarlar falan... bulunduğum tribün telsim, belki de bölüme ait bir özelliktir bu... gözü kapalı, herkesi silecek, akli adamların varlığını reddedecek değilim ama bu sene bize hiç rast gelmedi işte...
ayrıca tribünlerin vandallığından çok bireyselliğini kaybetmesinden bahsetmiştim, yağmalamak ve manyak tanımları yoktu yazımın içinde...
kişisel olarak sizi ayırmak zorunda kaldım çünkü bu blogdaki ortak aklı çok seviyorum, burada yazan kimseyi tanımama rağmen bir ortak iyi niyet oluşturduklarını düşünüyorum, o yüzden rahat yazıyor, o yüzden joe ya sallıyor ve o yüzden sizi ayırmaya çalışıyorum...
öylesine güzel bir tribün hasreti var ki içimde yerim de zamanım da olsa anlatamam... takımına sahip çıkarken, karşı takıma küfretmeyen, futbolun top ile oynandığını bilip atılan her şutun kaleye gidemeyeceğini gören, sahadaki adamın tek farkının sahada olması onun dışında yanındaki arkadaşım dediğin adam kadar insan olduğu bilen, tepkisini çakmaklar ile değil ıslıklar ile veren, bütün maçı koltuklara basarak izlemek yerine takımla atağa kalkan, kendi keyfi için değil takımı için tezahürat eden, ikiyüzlü olmayan, sevgisinin de nefretinin de arkasında olan, en zor anında takımına sahip çıkan, kötü oynayan futbolcuyu değil, kötü niyetli futbolcuyu yuhlayan, bir takımı takım yapan gerçek değerlere sahip çıkan bir tribün... eğer böyle bir tribün varsa, 10 desibellik bütün sesimi onun için feda etmeye hazırım...
son paragrafın doğru olmuş, onun için bir şey diyemem, bireysellikten bahsedip genelleme ile kapatarak o lafı hak etmişim...
not: megafonu elime alsam aragones'e küfrederim zaten orada da yanılmışsın:)
@hebennaka
yok dantelli değil üstünde hepinizden nefret ediyorum yazan, geçen seneki kristal elma gecesi'nde masalarda peçete niyetine duran büyük beyaz bir örtü işte:)
bilgisayarı tozdan koruyorum, bilgisayarım da ben de eski modelim, agresifim, obsesifim kompülsifim:)
Anlamadım ki ne yani Can Bartuyu sevmek ve saygı duymak zorundamıyız,bende Lefter ile Can Bartunun aynı cümle içinde geçmesinden hicap duyuyorum aslında (al bende kullandım)...
Fio taraftarı değil Sinyor Allah dese onun için umrumda değil sevmiyorum ve Fenerbahçenin ne bayrağı ne de adamı olarak görmüyorum...Fikirlerimde beni bağlar,Hay Allahım filan denecek bi şey yok.
Ferman
Hayır Ferman, öyle bir zorunluluk yok. Fenerbahçe'ye Can Bartu'nun verdiklerinin milyonda birini vermemiş insanlar, onu sevse ne olur, sevmese ne olur. Dağlar, sevilmedikleri zaman yüksek olmasaydı her yer düz alan olurdu herhalde.
Fiorentina taraftarının (Fio diyince daha samimi oluyordur belki ama...) vefalı, Fenerbahçe taraftarının büyük bir kesiminin ise nereye çekilirse oraya gittiğini gösteren bir şeydir, Can Bartu'yu Fenerbahçe'nin herhangi bir şeyi olarak görmemek. Sonra müzede Rüştü'nün kramponlarına, Ogün'ün formasına, Emre'nin resimlerine bakarsınız. Hay Allahım!
Nasıl olacak?
Doğru ben Fenerbahçeye kalbimi,gönlümü paramı zamanımı verdim ve karşılığında hiç bi şey almadım milyonlarcası gibi,samimi olsun diye yazayım Fio taraftarı olmayı hiç düşünmedim mesela...
Ferman
asıl konu kaynamış, bayrak adamlık nedir hala tam bilmiyorum ama can bartu fenerbahçe'nin sembolüdür... hatta fenerbahçe devridir...
lefter, can, cemil, rıdvan, tuncay olacaktı ama tuncay gitti belki gökhan gönül olur...
can bartu yu sevme ayrı ama ona senin vermediğin payeyi almak ayrı...
Ferman, sen büyük Fenerbahçeliymişsin. Şimdi biz ne desek olmayacak...
@ varol
"Bayrak Adam" denen şey, semboldür. Nasıl ki bayrak, bir sembolse...
Canarino cümlenin sonunda dediğim ve senin nedense görmediğin (!) "milyonlarcası" gibi büyük bi taraftarım ve büyük bi klube sevdalıyım.Senin nasıl bi taraftar olduğun ise inan umrumda değil...
Hayırlı işler...
Ferman
Ben de onu diyorum işte Ferman... Sen çok şey vermişsin, Can Bartu hiç bir şey vermemiş bu kulübe.
O değil de Can Bartu ve benzerleri olmadan bu kulüp nasıl büyük olacaktı ve nasıl milyonlara hitap edecekti, onu da bilmiyorum. Sen biliyorsundur onu da...
Her şey bir yana, cümle kapatırken sarf edilen şu "Rahat ol" ya da "Hayırlı İşler" gibi hitaplara da bilahare hayranım.
Dükkana bekleriz her zaman. Ne satıyorsak artık. Buluruz bir şeyler ama "Rahat ol"
Senin hayranlığını kazanabilmek ne mutluluk verici bi olay..
Evet ben ve benim gibi bir çokları bu klube çok şey verdi ve hiç bi karşılıkda beklemedi ,almadıda...Bunun karşılığında klube çok şey veren artık ne verdiyse Can gibi abilerimizde aldı emeklerinin karşılığını ve hala medyada hafta sonları cıkıp almaya devam ediyorlar.Allah daha cok versin gözümüz yok ama herkesin verdiği aldığı ortada...
İkili konuşmayla ilgili olarak da efendim o vermişde sen vermemişsinde bilmem ne de,alaycı,küçük görücü yazılar yazman bi garip ve ilginç...Senin fikrin kendine benim fikrimde kendime ama ben efendice cevap yazdıkça dilim döndüğünce fikrimi ifade etmeye calıştıkça anlamsız bi aşağılama ve küçümseme çabası görüyorum sende,yazık cidden şu blog içinde ki bi yazar için...
Sözün özü bu dakikadan sonra ne yazarsan yaz umrumda değil cevap filanda yazmayacağım...Bu blogu okumayı sana rağmen cok seviyorum...
Hayırlı işler.
Ferman
@Ferman
dışarıdan müdahale edeyim kısaca
yaptığınız ikili tartışmanın içeriği size aittir ama ben canarino'nun bu blogun kalitesini düşürdüğü veya yakışmadığını düşünmüyorum, aksine çok şey katmıştır. Yaptığınız bir tartışmadan hareketle tüm bir blogdaki yazarlık işleriyle ilgili genelleme yapmak pek hoş olmuyor...Blogu ona rağmen okuma onun katkılarıyla oku...
@ Ferman
Mailini verir misin? sağ taraftaki mailimden mail atabilirsin...
Burdan tartışmayalım...
Ferman
Giriş mesela şöyle olsaydı, üsluptan bahsedebilirdik.
(Can Bartu'nun "Bayrak Adam" olduğuna inanmıyorum.)
Buna mukabil "Amenna ama bence yanlışsın" der geçerdik. Geçerdim.
Ama öyle olmadı. "Nesine gerek Can Bartunun bayraklık veya adamlık..." şeklinde oldu. Yani "Can Bartu, adam değildir" oldu.
Aslında, Can Bartu sırtında Fenerbahçe formasıyla kupalar kaldırırken ve hatta belki de on binlerle ifade edilecek sayıda adamı Fenerbahçeli yaparken, daha vitamin olduğu portakalın ağacı dikilmemiş bir insana bunları anlatmaya çalışmak, abesle iştigal ama demek ki abese karşı bir zaafımız var ki onunla iştigal ediyoruz.
Ferman
Her insanın kutsal saydığı bir takım değerler ve onlar üzerinden sevdiği bir takım kişiler vardır. Barad-Dur da ben de Can Bartu'yu şahsen tanımayız. Ama severiz ve çok saygı duyarız. Saygı duyduğumuz adama, tuhaf argümanlarla "Adam değil" denirse de, "Eden, bulur" kabilinden bir karşılık veririz. Bu, hayatın her alanında böyledir. Yazım, çizim alanında ise illa ki böyledir. Klavye vermiş, bir kaç da parmak vermiş. Yazıyoruz. Israrla “Ben zorunda mıyım kardeşim? İsteyene gider” tarzı yazılınca, cevabı da böyle oluyor haliyle. Ayrıca doğrudur, ben öyle atla deve bir şey yazıyor değilim buraya. Vasat bir anlatım tarzı ve konu skalasına sahibim.
Uzatmayalım...
Netice olarak bir sürü insanın zaman ayırıp okuduğu, (kendimi tenzih ederek söylüyorum) Fırat’ın ve diğer arkadaşların oldukça ciddi bir bilgi / görgü paylaşımı yaptığı böylesine mütenasip bir yerde, bu seviye, bir raddeden sonra üzücü tabii.
Lakin iki husus var.
Birinci “Lakin”
Biz profesyonel bir iş yapmıyoruz. Fırat benim kardeşim sayılır. Burada, onun imtiyaz sahibi olduğu bir ortamda, keyifli vakit geçirmeye çalışıyoruz. Blog yazarlarıyla ya da okurlarıyla her konuda birleşiyor değiliz. Ama birleşmediğimiz her konuya dalıp da onların değerlerine bodoslama yapmıyoruz. Yanlış anlamaya ve anlaşılmaya mahal vermemek için mümkün mertebe bir takım şeyleri gözetmeye çalışıyoruz.
İkinci “Lakin”
Biraz yukarıda bahsettiğim üzüntü, bir yerden sonra sinire dönüyor. Bunun olmaması için de lafta değil, hakikaten efendi olmak gerek. Akıllı olmak gerek. Evet Ferman, efendi ol, akıllı ol...
Yorum Gönder