1 Nisan 2009 Çarşamba
DERS
Şimdi öncelikle söyleyeyim gecenin flaş skoru La Paz'dan, Bolivya-Arjantin maçından geldi. Yatmadan önce "2010'da favorin kim?" diye soran eşime "Tamam" dedim "sen yat, Arjantin tartışmasız". Adamlar o uyurken 6 gol yedi. Yarın eşim soracak "ne oldu Arjantin?" diye, ben yarın karıma ne diyeceğim kaptan...Maçı izleyemedim, izlemeden bir şey söylemem yanlış olur ama Arjantin'li oyuncuların tümünün sahada uyurgezer gibi oldukları söyleniyor, bizim Tuncay da Bolivya fena basıyor dedi izlerken. 6 golün 3 tanesini atan 32 yaşındaki Joaquin Botero kariyeri boyunca Amerika kıtasında forma giymiş bir adam. Şu anda oynadığı takım da Meksika 2. Ligi'nden Correcaminos. Anlayın işte nasıl bir maç olduğunu, bana "100 maç oynasak 99'unu" türünde bir maç izlenimi verdi ama izlemeden konuşmamak lazım tabi. Maradona'nın teknik direktörlük kariyerindeki dördüncü maçı kalesinde 6 gol birden gördüğü maç oldu. 6 gol yemeden büyük hoca olunmuyor zaten artık. Bkz. aşağıdaki paragraflar...
Pazartesi yazdığımızı yineleyelim. Şu an içinde bulunduğumuz tabloya şaşırmamak lazım. Bu takım bundan 9 ay önce Basel'deki İsviçre-Türkiye maçının 90. dakikasında maç boyunca sahada yürüyen Tuncay Şanlı, Arda Turan'a olağanüstü bir pas çıkarmasa idi izleyen 3 ay boyunca peri masallarını yaşamayacaktı, bu takım bundan 3 ay önce dünyanın en iyi 10 kalecisinden birisi olan Peter Cech, 86. dakikada hayatının en büyük bireysel hatalarından birisini yapmasa 3 ay boyunca peri masallarını yaşayamayacaktı ve bundan 3 ay önce 94. dakikada Rüştü'nün doldurduğu topa hamle yapan Emre Aşık'ın 2 kişinin üstüne çullanışına kimsenin itiraz edemeyeceği bir faul çalınsa idi...............Bu liste sürer gider. Türk milli takımının son 4 yılda aldığı kritik galibiyetlerin 3 tanesinin doğrudan kaleci facialarından gelmesi (Mhyre, Nikopolidis, Cech) önemli bir mesajdır. Türkiye'nin 4 sene önce bir "takımı" yoktu. Bugün de bir takımı yok. Hep söyledik, "sürprizlerin takımı", "turnuvaya renk katan takım", "mucizelerin takımı" olmak yerine "en sıkıcı takım", "mekanik takım", "istikrarlı takım" gibi sıfatları yeğlerdim. Birisi ün kazandırıyor diğeri turnuva. İspanya bu zıtlığın en güzel örneklerindendi. Bir süredir bu özelliği sürdürüyorlar ve buna rağmen dün akşam İspanya'yı mağlup etme şansımız ayağımıza gelmişti.
Kadrosunda Avrupa'nın an itibarı ile en formda 2 takımından (Liverpool, Barcelona) önemli futbolcular bulunan bir takımın 55. dakikalarda maçı 1-0 geride götürürkenki hali "biz kendimizi çok zorlamayacağız" diye bas bas bağırıyordu. Oyuncuların yarısı Premier Ligi geri kalan yarısı da La Liga'yı düşünüyordu zaten. 60. dakikalar civarı Riera'nın ikiye bir yakalanan bir pozisyonda Fernando Torres'e attığı ve yerini bulmayan komik bir pas var. Liverpool antrenmanında bile birbirlerine böyle pas atmıyorlardır. O top bile İspanyol futbolcularının kafasının o an sahada olmadığının göstergesiydi. Amiyane tabirle "evet oynamak istemeyen takımı göz göre göre uyandırdık". İbrahim Üzülmez'in yaptığı müdahale kale sahası içinde kafa vuran bir adama değil, size yumrukla girişmeye çalışan bir adama karşı yapılır. Bir sol bekin, iki elini birden açarak kale sahasında bu kadar rahat davranmasını anlamak mümkün değil. Skor 1-1'e geldiğinde İspanya canlandı mı? Hayır. Durum 1-0'ken nasıl oynuyorlarsa öyle oynamaya devam ettiler. O andan sonra dahi maçı rahatça lehimize çevirebilirdik. Elimide rakip kalede baskı kurma şansı vardı, ama kulübenin sahayı baltalamasının net örneklerinden birisi yaşandı.
Şimdi yapılan oyuncu değişikliklerindeki isimlerin üzerinde duracağız aşağıda, o ayrı mesele. Benim derdim değişikliklerin yapılış şekliyle alakalı. Rakip sahada baskı kurup, onları hapsetmeye çalışan bir takımın son 15 dakikada beşer dakikalık arayla 3 değişiklik yapmasının mantığını çözemedim. Arka arkaya rakip kaleye ikişer üçer orta yaptığımız ya da yüklenme şansı bulduğumuz her bölüm Fatih Terim'in berbat zamanlamalı değişiklikleri ve oyunun durmasıyla kesildi. Böyle bir maçta son 15 dakikaya değişikliğini bıraktıysan eğer, aynı anda iki, hatta artık dün akşam olduğun gibi dünya kupası biletin pamuk ipliğine bağlıysa üç oyuncuyu birden değiştirirsin, böylece adamlar oyuna girer, bir daha da oyun maçın sonuna kadar senin yüzünden durmaz. Biz böyle yapmadık, hem periyodik olarak oyunu durdurduk hem de her oyuncu değişikliği saha içindeki takım kurgusunun değişmesine yol açtı. Zira iki kez oyundan forvet alıp orta saha oyuncusu soktuk. Son 15 dakikada 3 kez saha içi kurgusu değiştirilmez. Bunun mesajını bundan 4 sene önce aldı aslında Fatih Terim. Basel'de İsviçre'ye 2-0 yenildiğimiz dünya kupası elemeleri play-off ilk maçında. Son dakikada 4-4-2 dizilişi ile oynarken ve 1-0 mağlupken Ergün oyuna girdi, takıma 3-5-2'ye dönüyoruz işaretini verdi, Hüseyin Çimşir defansa geçti, onun bireysel hatasıyla da Behrami ikinci golü attı, sonradan o golün bizi dünya kupasının dışında bırakacak gol olduğu anlaşılacaktı. Aradan 4 sene geçti, Terim ders verdi, ders almadı, aynı hatayı bir kere daha yaptı ve yine ne acıdır ki maçın sonunda bir başka ikinci gol yiyerek, yine bir dünya kupasına veda etmenin eşiğine geldi. Ders almak yerine vermeye devam ederse 4 sene sonra kariyerinde bir darbe daha alacak, benden söylemesi.
Oyuncu değişikliği isimlerine gelince. Spekülasyon üretmeyeceğim. Terim maç sonrası "Değişiklikleri 1-1'i korumak için yaptım" diyor. Direk onun açıklamasından gideceğim. Sabri Sarıoğlu oyuna girdikten sonra sağ açık, Batuhan Karadeniz pivot santrafor, Nuri Şahin ise hücuma dönük orta saha olarak oynadılar ve takım değişikliklerden sonra sürekli rakip kaleye saldırmaya çalışıyordu. Bu oyuncu yerleştirmeleri ile Fatih Terim nasıl 1-1'i korumayı hedeflediğini açıklarsa çok memnun olacağım. İşin daha acısı bu soruyu kendisine tek bir basın mensubunun sormaması. Gelelim bu açıklamanın daha fahiş yanına. Fatih Terim'in maçı 1-1'e bağlamaya çalıştığı gruptan bir fotoğraf çekelim ve böylece genel görüüntüye de bakmış olalım. Bosna Hersek grup ikincisi ve Türkiye'ye 4 puan fark yapmış durumda. Kendi evlerinde bize karşı kazanmak zorunda olmadıkları bir maça çıkacaklar. Şu anda inanılmaz formda olan ve Wolfsburg'u şampiyonluk potasına sokan genç ikili Dzeko ve Mislimovic'in yanına sakatlıktan kurtulmuş Vedad Ibisevic'i ekleyerek. Bu arada kendi evlerinde büyük bir ihtimalle liderliği garantilemiş, ülke tarihinin yenilmezlik rekorunu kırmış yani artık 18 yaş altı takımıyla sahaya çıksa dahi durumunda hiçbir değişiklik olmayan bir İspanya'yı konuk edecekler. Bu arada biz o arada bir de Belçika ile deplasmanda oynayacağız. Bu tablodaki bir grupta Fatih Terim amacına ulaşsaydı değişen tek bir şey olacaktı. Fark 4 puan değil 3 puan olacaktı. Onun dışındaki tüm şartlar aynı. Eğer bu 3 puanlık farkın onu deplasmandaki Bosna ve Belçika maçlarını kazandıracak kadar emin kılacağını düşünmüşse hesapları konusunda kafası oldukça karışmış demektir. Zaten bu güvenceyi verecek bir fikstür olmadığı gibi göreve geldiğinden beri 4 sene içinde hala iskeletini kuramadığı bir takım var.
Son lafım oyuncu ilişkileri hakkında. Ben de aday kadroda Taner Gülleri'nin olması gerektiğini düşünüyorum ama onu bir kenara bıraktım. Milli takım 2-3 senedir Fatih Tekke'nin kritik anlardaki kritik müdahalelerini ve ani çıkışlarını arıyor. Son UEFA finalinde 90 dakika boyunca sahada kalan bir adamın en azından yedek kulübesinde yerinin olması gerekiyor. Ama bütün bunların arkasında başka bir nokta var Maçı İngiliz televizyonundan izledim. İlginçtir Ali Sami Yen Stadyumu'nun kapalı tribün tarafındaki kameraları kullandılar. Yani sizin izlediğiniz açının tam tersiyle izledim maçı. Fatih Terim tam karşıdaydı ve her yaptığı rahatlıkla görülüyordu. Saha içinde kendi oyuncusuyla bu kadar takışmaya girmesi, asabiyetinin futbolculara yansımasına sebep oluyor. Sahada en iyi performans gösteren oyuncunuzu dahi bir pas hatasında el kol sallayarak azarlıyorsanız, oyuncunun güvenini kazanamazsınız. Hele hele futbol eğitimini Almanya'da almış, soğukkanlı bir adam olan Hakan Balta'nınkini hiç. Onun favori adamı Emre Belözoğlu'nun maçın sonunda Gökhan Gönül'e bir frikik atışı sırasında çektiği fırça bunun bir uzantısıdır. Terim maalesef kenarda da oyuncularına iyi örnek olamıyor.
Afrika yolculuğu artık hayal gibi. Her turnuvada alınan hüsran bir diğeri için yararlanılması gereken bir ders. Büyük ihtimalle üstüste ikinci dünya kupamızı da kaçıracağız. Terim'in görevde kalmasının milli takımın geleceği açısından pek hayırlı olacağını düşünmüyorum. Bu, kariyerinde kupa kaldıramadan geçirdiği üstüste dokuzuncu yıl olacak. Son Avrupa ve dünya şampiyonu, yaşayan efsane Sir Alex Ferguson'un 68 yaşında "kariyerimin en büyük hatası Jaap Stam'ı Lazio'ya satmaktı" diye hatasını itiraf edebildiği bir dünyada kariyerini dokuz yıldır kupa alanları evinden izlemekle geçiren bir adamın "Ben ders almam, veririm" meydan okumasıyla icraatlarının mantığını anlatmadan, amiyane tabirle hesap vermeden yola devam etmesini kusura bakmayın ben kaldıramıyorum.
Kapatırken diğer gruplardan ufak bir not düşeyim. Kuzey İrlanda ve İngiltere grup lideri, İrlanda Bari'den beraberlikle döndü, ikinciliği garanti gibi birincilik koltuğunu kovalıyor, İskoçya grup ikinciliği için iyi bir fırsat yakaladı. Güney Afrika'daki turnuva İsviçre 1958'den sonra (İngiltere, Kuzey İrlanda, İskoçya, Galler) ilk kez* 4 ada ülkesine ev sahipliği yapabilir. Daha önce Meksika 1986'da (Kuzey İrlanda, İngiltere, İskoçya) ve İtalya 90'da (İngiltere, İrlanda, İskoçya) üçer ada ülkesi finallere gitmişti.
*Düzeltme için Onur Erdem'e teşekkürler
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
20 yorum:
Bu maçın sadece 10 - 30 dk'ları arası izleme fırsatım oldu, o dar bir otobüs terminalinde. Açıkçası, golü attığımızı da görmeme rağmen fark olur diye bakıyordum, ucuz kurtarmışız. Sahadaki takımın herhangi bir oyun planı yok gibiydi. Rakibin temposunu önemli biçimde benimsemişlerdi ve hızlı top çıkarmaya çalışırken çok hata yapıyorlar, sonucunda yoruluyorlardı.
Gene iyi bitmiş dedim 1-2 kaybedince.
bende maci Setanta'dan izLedim.. baska bir konuya vurgu yapmak istiyorum. Daha once de Hamburg macini setanta'da izLemistim. Bu setanta'nin spikeri Galatasaray'i cok mu iyi calismis, yoksa sempatizan mi ne, bizim oyuncular hakkinda muthis bir bilgiye sahip gibi geldi bana. Ozellikle Hamburg macindaki yorumlarinda.. Arda'dan tut, Servet'in Linderoth'un Baris'in sakatliklarina, eski tarihimize, her seye yorum yapti. Helal.. Maci kapali ustten izlemek de ayri bir tat verdi acikcasi..
maci hangi ingiliz kanali verdi?
Bireysel yeteneği ile pozisyon yaratan Arda'yı çıkartıp, maçın son bölümünde adam kovalayamayan Emre'ye 90 dakika süre vermesi, artık Fatih Terim'in sıkıntı yaratan oyuncu tercihlerinde kendi açımdan bardağı taşırdı. Emre bir fetiş oldu artık onun için. Evet, dikine ileri oynuyor, orta sahadan çıkıyoruz vs. ancak kondisyonu da belli. 60. dakikada Ayhan veya Nuri Şahin girmeliydi.
İbrahim Kaş veya Eren Güngör'e güvenip sol bekte Hakan Balta'ya görev verebilirdi.
Nihat 167 dakika adı Nihat olduğu için sahadaydı. Hiç bir şey yapmadı. Sercan olsa daha faydalı olurdu kesinlikle. Yaş,tecrübe vs. Adam formda, top oynuyor, Nihat'tan daha kötü olamazdı.
"Onun favori adamı Emre Belözoğlu'nun maçın sonunda Gökhan Gönül'e bir frikik atışı sırasında çektiği fırça bunun bir uzantısıdır."
maçta o an televizyona doğru tükürükler saçarak "terimin piçi işte" diye bağırdığım andı.
her kelimesine ayrı ayrı katılıyorum yazının.
88. dakikada oyuncu değişikliği ilginç değil mi?
seyirci neden vardır? dün gece eve dönerken bu soruyu kafamda tarttım durdum hep... neden gidiyor oraya, ne için? böylesine önemli bir maçı öyle bir sahaya nasıl alabilir insan, o kadar bedava bileti (stadın yarısı belki de) nasıl dağıtabilir? maçın en önemli anında devreye girmeyen seyirci kendini sorgulamadan nasıl bir başkasını sorgulayabilir?
bu saçmasapanlık, bu aymazlık, bu ikiyüzlülük, bu kendini kandırmacalık kapalıdan da baksan numaralıdan da baksan aynı!
Son kisma bir duzeltme:
1958 Dunya Kupasi'na butun Home Nations uyeleri katilmisti, yani Galler de vardi kupada, hatta ceyrek finale de cikmislardi ve Pele kariyerinin ilk Dunya Kupasi golunu ceyrek final macinda Galler'e atmisti...
@Onur Erdem
çok teşekkürler Galler'i görememişim evet, yazıda düzelttik...not düştüm sona
fatih terim Euro2008'deki mucizelerin ardından bırakması gerekiyordu. en azından o şekilde hatırlanmak için. ama işte belirli bir futbol tarzın, taktiğin, hücum şeklin yoksa bu şekilde dağılman doğaldır. 4 yıl boyunca takımı çalıştırıp 100 tane ayrı futbolcu deneyip hala iskelet bir kadro kuramamak, her maç hatta maç içinde sürekli kadro ile taktikle oynamak gerçekten saçmalık.
fatih terim artık kariyerinde son noktaya gelmiştir. çünkü kadroda olması gereken en az 5-6 futbolcu yokken; emre belözoğlu, sabri, ibrahim üzülmez, gökhan önal, mevlüt, vb... birçok oyuncunun neden ısrarla çağrıldı anlaşılır şey değil.
ben de dün maçtaydım ve maalesef seyirci gerçekten seyirci kaldı maça. biz yeni açıkta kendi çapımızda bir şeyler yapmaya çalıştık öndekilerin de gazıyla ama ispanyanın ilk golüyle o da kalmadı. bunda mutlaka bedava bilet olayının etkisi büyük ama ben olayın sadece bundan ibaret olduğunu düşünmüyorum zira milli takım taraftarı kavramı bizde yok, bir türlü kulüp takımı kimliğimizi bırakamıyoruz milli maçlarda, birçok maçta buna bizzat canlı şahit oldum.
Fatih Terim milli takımın hocasıdır ve böyle de kalmalıdır. Malum, sezon sonu takıma yeni hoca lazım şimdi Terim istifa mistifa eder hemen boyalı basın yazar "Terim Cimbom'da" diye. Neme lazım. Otursun oturduğu yerde dünya kupası olmadı, daha Avrupa şampiyonası var, onun altyapısını hazırlasın. aaa ama siz de..!!!
Dün akşam maç sonrası yorumlara 5 dakika tahammul edebildim...
kimse eleştirmedi... ispanya zaten güçlüydü dyip kenara çekildi herkes...
bu kadar mı korkulur bir adamdan...
fidddas
hocası fatih terim olan bir takıma taraftarlık yapası gelmiyor insanın belki ondandır.
Fatih Terim uzun zamandır sadece mucizelere bel bağlayan bir insan oldu. Yaptığı hamlelerin mantıklı bir açıklaması neredeyse hiçbir zaman yok. 'Ben yaptım oldu, bak kimsenin aklına gelmeyen bir şey yaptım maçı çevirdim' diyebilmek için yapıyor her şeyi.
Sürekli 1 e 500 veren bahis kuponları oynamak gibi bir şey bu, tutmuyor işte oynadığı kumarlar
Batuhan'ı sokarken de, Bosna maçında ilk 11 başlatırken de amacı belli, Batuhan hasbel kader bir gol atsa, bak Fatih Terim Milli Takım'a oyuncu kazandırdı olacak, herkes sonuca bakıp 'Büyüksün hoca' övgüleri düzecek.
Yazık, bir sefer de şöyle rahat bir eleme geçirsek. Hani San Marino, Lüksemburg, Malta'dan oluşan bir grup yapsalar bile eminim saçma sapan sonuçlar alıp işi son haftaya bırakırız, bu sefer son haftaya da kalmayacak da.
bu ispanya serisine kadar fatih terim'i hep savunan biriydim ama gerek bu maç öncesi oyuncu seçimi, gerekse maç içindeki değişiklikleri ve her zamanki vatan millet sakarya konuşmaları beni bile çileden çıkarttı.
1 puan iyidir belki ama senin galibiyete daha çok ihtiyacının olduğu ve bunu da elde etme şansının en çok olduğu zamanlarda tek forvete dönme hakkın yoktur, olamaz. bunu yapan hoca korkaktır. fatih terim'in dün yaptığı resmen korkaklık ve terimin yaptığı bu hatalar kayıp etmemize neden oldu. ha tabi sezarın hakkı da sezara 180 dakikanın 120 dakikasında gayet iyi oynamamız da yine fatih terim'in sayesinde. fakat buradaki sorun özelde bu maçlarda genelde ise futbol anlayışımızda. 2002 dünya kupasından sonra bir doğru düzgün iskelet takımımız olmadı. en son 2002 dünya kupası ve 2004 elemelerinde sabit sayılacak bir kadromuz vardı. ama fatih terim istikrar dedi, dünya takımı dedi, futbol anlayışı dedi(emin de değilim onu dedi mi diye:) ama sadece dünya takımı olabildik. yani o da ne dünya takımı. bakıyorsun sistem yok, taktik yok. sadece karakteristik özelliğimiz var vatan millet sakarya ve yılma maçı al.
tabi sadece terim suçlu değil. oyuncularımızı fiziksel açıdan bu hale getiren başta skibbe ve aragones olmak üzere ülkemizdeki teknik direktörler, lig maçlarını kafes dövüşüne çevirip bu oyuncuları strese sokan medya, yine bu oyuncuları moral açısından çökerten yönetim ve taraftar ve son olarak da bursa, kayseri, antalya gibi milli maça hasret taraftarlarla dolu bir şehir yerine yıllardır milli maça doymuş istanbula bu maçı veren federasyon da sorumlu ve suçludur bu mağlubiyetlerden.
bu sefer işimiz fatih terim'in ve oyuncuların kendi elleriyle zora soktuğu geçen elemelerdeki kadar rahat değil. 10 kat daha zor. daha önce hiç bir elemede bu kadar erken kopma noktasına gelmedik. tek avantajımız önümüzdeki takımın tecrübesizliği ve ne kadar belçika'yı yenerse yensin bir ermenistan ve estonya karşısında yine de ne oynayacağı belli olmayan bir takım olması. ama yine de kendi adıma umutsuzum, zaten bu futbol anlayışıyla da gitmeyelim afrikaya falan, reklamlardaki çocuklar da üzülür biz bunları mı örnek aldık diye...
Bosna-Hersek ve Kuzey İrlanda'nın katılabileceği bir dünya kupası fikri heyecan verici. Umarım başarırlar.
Arjantinli oyuncular Diego'ya çok fazla güveniyorlar açıkcası.Ki birde 10'a olan büyük hayranlıkları var.Her Arjantinli oyuncu onunla çalışmak istiyor.Hatta Aimar'ı bile görebiliyoruz Portekiz'de.Son zamanlardaki hırslı futbolu bile sadece bunun için..İşte Diego'nun elinde böyle dinamik istekli bi kadro bulunuyo haliyle.Bunları adam gibi değerlendirse 2010'uda alır Arjantin 2014'ü de.Tabi birde elinizde Messi gibi bir adam varsa zaten sizin bunu yapmamanız için hiçbir neden yok demektir...
Diyeceğim şu ki başarının sırrı -eleştirsekte- Diego'dan geçiyor.10'unla Arjantin bambaşka bi havaya büründüğü vakit işte dünyanın en mutlu adamlarından biri olucam ben.Saygılar Flying Dutchman
FM diye bir oyun oynuyorum, yapay zeka denen şey Türkiye milli takımının orta sahasını arda, Nuri,Caner Erkin,Aurelio, Mehmet Topuz'dan oluşturmuş (4-5-1). Alt tarafı oyundur demek istiyorum ama sanırım oyunun yapay zekası bizim milli takımın "teknik dikdatör"ü ve kurmaylarından daha mantıklı. Hadi İspanya maçına Nuri'yle Caner'le başlamasın daha toylar diyeceğim, bakıyorum onlardan daha toy Batuhan gol umudu olarak sahaya sürülmüş. Madem öyle bişey yapacaksın formda Sercanı sok maça. Gerçi Mehmet Topuzun da Colin Kazım'dan daha kötü olduğu unutmuşum. Zaten Toraman'sız milli takım pek bi "amansız", gördük.
Siz ne dersiniz bilmem ama Rıdvan Dilmen teknik direktörlük yapacaksa milli takımın başına geçsin. En azından düzgün kadro çıkaracağına eminim.Üzüntümüzü azltan durum, Afrika'ya yabancılar değil Bosnalı kardeşlerimizin gidiyor olması. Afrikalı çocuklar da artık kendilerine "ben Muslimovic", "ben Bajramovic" "hayır hayır sen değil ben İbisevic" falan derler artık napalım.
Beraberlik konusuna katilmiyorum. Berabere kalsaydik tum maclari kazanip cikabilirdik. Simdi Bosna'nin puan kaybina bakiyoruz ayrica.
Yorum Gönder