2 Nisan 2009 Perşembe

KÖYDEN İNDİM ŞEHİRE




















Yüzünüzde istemsiz bir sırıtışla ayak basıyorsunuz havaalanına. Kapıdan bir an evvel çıkıp o havayı solumak için koşturuyorsunuz. Valizi beklerken geçen süre aylara bedel. 25 kilo valiz kuşa dönüyor elinizde. Yolcu bekleyenleri aceleyle geçip otomatik kapıya doğru yöneliyorsunuz. Dışarıya bir bakış atıyorsunuz acaba hava nasıl... Yağmurlu. Mühim değil. Dışarı çıktığınızda yüzünüze bir gürültü çarpıyor önce. İşte diyorsunuz İstanbulum bu. Elinizde bavulla iki dakka soluklanayım şöyle demeye kalmadan güvenlik görevlisi üstünüze seğirtiyor, bayan burda bekleme yapmayın diyor niyeyse. “Höt”ü yiyoruz oracıkta. Taksilere yöneliyoruz hızlıca. 20 metre ilerde taksi sırasına ilerlerken iki metrede bir yanımıza yanaşan diğer şoförleri berteraf ediyoruz. Sıra bize geldiği sırada arkadan atılan bir cengaver bineceğimiz taksinin bagajını açıp atıveriyor çantasını öylece bakakalıyoruz. Arkadan başka bir tanesine atlıyoruz hızlıca.

İlk gün, sabah 08:30 itibariyle seçim arabaları teşrif ediyor sokağımıza. Önce birkaç adayınki geçiyor tedirgin, özgüvensiz, haliyle hoparlörün sesi kısık. Seçimi kaybedeceğinden emin gibi. Öğlene doğru kahvemden tam yudum almışken bir inlemeyle cama koşuyoruz yine. Anonstan camlar titriyor. Hani gürültü kirliliği olmayacaktı bu sefer? Otobüsün içinden kaftanı eksik, el sallayan Sarıgül, en önde takım elbiseli sarı kaşkollu el çırparak otobüse öncülük eden müdavimleri, onları çevreleyen çocuklar ve kadınlar... Camlardan el sallayarak bakan birkaç ev kadınına gözüm çarpar çarpmaz kendimi içeri atıyorum. Bizimki ise çoktan fotoğraf makinasını açmış olan biteni şaşkın turist sırıtışıyla kaydediyor.

Sokakların nabzını tutmak için Taksim`e yöneliyoruz. Amaç Tünel`e kadar yürüyüp bir kahve içmek. Seçim otobüslerinin tıkadığı yolları aşıp taş çatlasa 10 dakikalık yolu yarım saatte aşıyoruz. Parti bayraklarından gökyüzü görmek ne mümkün. Bizimki yine elinde kamerasıyla neşeli neşeli fotoğraf çekiyor. Taksiden inince taksicinin kendisini 2 lira kazıkladığını görünce biraz keyfi kaçıyor. Kahve içtiğimiz bir mekanda hesabı öderken garson para üstünü görmezden gelip peşin peşin teşekkür ediyor bize. Para üstü beklerken garson ortadan kayıp. Anlamsız bir surat ifadesiyle çıkıyoruz mekandan.

Ertesi gün başka bir taksicinin ben istemeden para üstünü vermediğini görünce yine canım sıkılıyor. Fırsatçı düzen, sürekli gittiğimiz en eski restaurantlarından birinde iyice belli ediyor kendini. Masaya oturduğumuz anda başlayan aceleci ve sabırsız servis bir an evvel bizi doyurup gönderme, yerimize yeni müşteriler oturtma kaygısıyla fast foodçularınkiyle yarışıyor.

Türk insanı ya da İstanbullular diyelim yeni bir şehri ziyaret eder ya da başka kentlere taşınırsa kendi kentiyle kıyaslama derdine düşer. Benim de o derde düşmüş olma ihtimalim hayli yüksek ancak insan doğduğu büyüdüğü şehrin giderek kriz ortamına ayak uyduran uyanıklara teslim olduğunu gördükçe umutsuzluğa kapılmaz mı...

Uyanıklar bizi havaalanında da bırakmıyor dönüşte. Meşhur fast foodçulardan birinden bir hamburgere 5 euro deyip 10 liralık fişle uğurlamışlar bizimkini. Neden itiraz etmedin dediğimde gider ayak iki kuruşu mu problem edeyim dedi. Yenilmiş ve aldatılmış kişi turist hissiyatıyla yavaş yavaş terkeyledik şehrimizi. İstanbul`u bütün kötü yönlerine rağmen seviyorum boğaza şöyle bir bakınca bütün dertlerimi unutuyorum arabeskçiliğine girmeden söyleyeyim. İstanbul`u her şeye rağmen seviyoruz da o her şey de bir yere kadar.

Bu arada dış hatlar terminalindeki türk şarapları reyonlarını kaldıranları, Hayyam`dan güzel bir dörtlükle anmadan geçmeyelim.

Ferman sende ama güzel yaşamak bizde
Senden ayığız bu sarhoş halimizle
Sen insan kanı içersin biz üzüm kanı
İnsaf be sultanım kötülük hangimizde


by mafalda

5 yorum:

Frapppedaki dedi ki...

Baslik sahsima ait degildir. Tamamen editor mudahelesi.

varol döken dedi ki...

keşke bizim tavukçuzade ye gelseydiniz, hem hesap ödemezdiniz hem dilediğiniz kadar dilediğiniz kadar çay içerdiniz:) çok komik ama ben müşteri gelince oturması için ısrar ediyorum, çay içmeyince üzülüyorum, bari diyorum abi avrupa yakası'nı izle benimle de bundan daha iğrenç bir dizi olabilir mi diye tartışalım...

ama gülse birsel de gelse istediği kadar otursun:)

Frapppedaki dedi ki...

Vejetaryen olmasaydim gelirdim saol teklifin icin yine de.

varol döken dedi ki...

bizim tavuklar vejetaryan:) sadece yem ve benim paralarımı yiyorlar:)

mcD dedi ki...

İstanbulda yaşayanları sanki istanbul esnafı ezbere biliyor, başka şehirden gelenleri kazıklıyorlar böyle,geçmiş olsun:)

Özledim memleketimi vallahi 2 lira daha fazla alsalarda orada olsam şimdi:(

Ayrıca kriz bizi teğet geçti hamdolsun,yoksa sizin haberiniz yok mu??