10 Nisan 2009 Cuma

ŞAMPİYON vol.1



















Geçen haftaki maçtan önce forza’ya, “kardeşim bak biletleri alalım, ilk maçı alırız falan, sonra uğraş dur” dedim. Baktım niyeti yok. Hafta başı tekrar yokluyorum, yine tık yok. Vardır bir bildiği deyip üstelemiyorum. Eşraftan diğer iki arkadaşa bilet alıp kapatıyorum konuyu.

Maç günü Ömer ile Levent Çarşı’da buluşuyoruz, Maslak yönüne giderken Sheraton’ın önünde görüyoruz sarı-kırmızı midibüsü, kızlar biniyor. O ana kadar normal seyrederken, heyecan katsayımız artıyor. Arabayı park edip girişe doğru yönlenirken, kafamızı kaldırmamızla aynı midibüsün görüyoruz, sırasıyla kızlar inip aramızdan geçerek girişe yöneliyorlar. Suratlarından bir şeyler çıkartmaya çalışsam da hepsi donuk, yine de çok stresli gözükmüyorlar. Işıl müzik dinleyerek, Seimone ile Sophia kol kola geçiyorlar yanımızdan.



















Ayhan Şahenk’in önünde görmeye pek alışmadığımız bir kalabalık var haliyle. Tayfa bekleniyor belli. Biz son dakikacı Cengizhan’ı beklerken, yüklenme başlıyor gişeye. Ne olduğunu anlamadan çifter çifter giriyoruz içeri.

Dolar dolmaz muhabbetleri arasında maçın başlangıcını bekliyoruz. Nedense düşük seyreden derbi tansiyonumuz da yükselmeye başlıyor. Emre’ye yapılan besteler eşliğinde bekleyiş sürüyor. Bu arada Bülent Korkmaz’ı görüyoruz sarı-kırmızılar içinde, hoşumuza gidiyor doğrusu. Derken kadrolar okunmaya başlıyor ve o anda hemen tüm tribün klasik Türk müziği korosu moduna geçip, maç kitapçığından isimleri okumaya başlıyor. Gecenin ironisi. Takımına bu kadar bağlı taraftar, oyuncu isimlerini kitapçıktan okuyor.




















İlk yarı boyunca farkın 10-12 seviyelerinde olması çok rahatsız ediyor beni, zira sürekli tedirginim. Bu arada ikinci bomba da, maç öncesi ve esnasında devamlı olarak “f.ck you Toronto” nidaları ile Kanada’ya mesajlar yollamamız. Cengiz’in böylesi daha iyi tesellileri arasında devreyi buluyoruz.




















Devre arası gayet dumanlı. Çok kötü bir üçüncü çeyrek sonrası Cengiz’in tesellileri yerini bu iş olmayacak galibalara bırakıyor. Son çeyrekte başkan Polat dahil herkes ayakta. Hatta Işıl’ın bir serbest atışı öncesi tek eliyle susun işareti yapıyor. Maçın sonlarına doğru salonun sıcaklığı en az 34-35 derece. Son hücumda Seimone’un şutuyla yıkılmaya hazırız ama olmuyor, Sophia’nın tipi bizi bir kez saha zıplatıyor ama nafile. Uzuyor maç.

Sonrası bilinen uzatma ve keyiflerin tavan yaptığı son 2-3 dakika. Maçın bitişi ile sarmaş dolaşız. We are the champions’a karşı Pınarbaşında ısrarcı oluyoruz. Polat’ın rakibi alkışlatma seansı, kupa töreni ve son yılların en keyifli spor akşamı. Dönüşte arabamızdan salladığımız atkımıza tek dıt var ama daha ne diyelim seni seviyoruz Cimbom.

by Gorky.

3 yorum:

forzabrian dedi ki...

Ahmet Cömert, Haldun Alagaş, Abdi İpekçi, Ayhan Şahenk ne varsa dolaştık durduk yıllardır da bu maça gitmeyeceğim dedim. İçim kan ağladı, bir daha böyle totem de yapmayacağım.

Nerde kalmıştık, "amacımız Türk olmayan takımları yenmek" di değil mi?

Işıl ortaya 3'lü çektir Cimboma'yı başlattığını iddia eden Cengiz'i de yarın meşalede ayrıca kutlayacağım.

Adsız dedi ki...

kendi ülkemde avrupa kupası kazanma zevkini yaşattığı için kızlara ne kadar teşekkür etsem azdır.umarım erkeklerde de aynı zevki yaşarız.futbol artık zor gözüküyor .

pergelce dedi ki...

İddia değil..gerçeğin ta kendisi...

Maçın belirli anlarında Işıl ortaya üçlü çektir cimboma tezahüratını bireysel boyutta gerçekleştirdim...
Ne oldu ?
Inception gibi oldu...Kelebek etkisi gibi oldu...Çok da güzel iyi oldu tamam mı ?
Salondakiler doğru an geldiğinde,maç boyunca yapılan o tezahürat denemelerini yani benim beyinlerine yerleştirdiğim fikir filizini hafızalarında bulup hayata geçirdiler...
Bu konudaki eyyorlamam bu kadar..