24 Nisan 2009 Cuma

TBL'NİN YÜKSELENLERİ 1/2



Şu ana kadar sadece TBL üzerine yoğunlaşan yazı yazmamıştık hiç. Yorumlarda da sürekli o yönde bir istek vardı, en az NBA kadar TBL takip eden, hatta Amerika ile aradaki saat farkı dolayısıyla TBL'den daha fazla maç izleyebilen biriyim. Zamanı gelmişti artık bizim ligin üzerine de bir yazı yazmanın. Başlıktan da anlaşılabileceği üzere konumuz bu sezon çıkış yakalayanlar. Sadece oyuncu bazında değil, takım ve coachlar da dahil buna. Bazı iyi performans gösteren oyuncuların neden burada olmadığı da sorulabilir ama başarıdan ziyade geçtiğimiz yılla bu yıl arasında o takımın, oyuncunun veya her neyse, atladığı seviyeyi göz önüne aldım daha çok listenin içeriğini belirlerken... Hazırsanız ilk sorumuzla......

Oyak Renault: Daha iki kelam etmeden memleketi belli ettik galiba bu başlıkla birlikte. Oyak Renault'dan daha fazla ilgi çeken atlayışlar vardı bu sezon ve giriş için daha uygun bir oyuncu, coach vs. bulunabilirdi tabii ama bu takıma hem şehrimin takımı olmasından hem de ortaya koydukları inanılmaz mücadeleden dolayı bir zaafım mevcut. Sürekli küme düşmemek için çırpınan Yücel Platin'in öğrencilerinin bu yıl yaptıklarını canlı kanlı bir şekilde keyifle izliyorum. Maddi sıkıntılar hemen hemen her TBL takımında olduğu gibi Renault'da da var tabii, hatta ligdeki takımlar arasında bir bütçe sıralaması yapılsa son sıra için en önemli birkaç adaydan biri olurlar ancak farkını da burada ortaya koyuyor zaten Renault kulübü. Diğer takımların aksine dar olan bütçesini çok daha iyi değerlendiriyor, ayağını yorganına göre uzatıp, transferde de ince eleyip sık dokuyorlar. Bu konuda Yücel Platin ve ekibinin çok büyük payı var tabii. Dar bütçe sebebiyle sadece 3 yabancı oyuncuyu bünyesinde bulundurabilen Renault, bu yöndeki seçimlerinde gayet istikrarlı bir tablo çiziyor. Geçtiğimiz sezon Woolridge gibi bir guard vardı kadro içerisinde, bu sezon da Alex Gordon. Yanındaki Joseph Jones ve Eddy Fobbs gibi isimler de gayet iyi iş görüyorlar. Son 3 haftaya girilirken 11. sırada Renault aldığı 12 galibiyet ve 15 mağlubiyetle, ki ligde 4 takım 12'şer galibiyetle 8, 9, 10 ve 11. sıraya diziliyorlar. Play-off'un son sırası için hala ciddi bir şansı mevcut yani Renault'nun. Bu yarıştaki diğer 3 takımdan da daha iyi bir fikstüre sahipler. Bu cumartesi Karşıyaka'yla oynayacaklar Bursa'da, iki takımın da galibiyet sayılar eşit, yenilenin play-off yarışından kopacağı bir maç olacak büyük bir ihtimalle. Ondan sonraki hafta Ankara'da CASA TED Kolejliler rakip, ki onlar da 3 galibiyetle çoktan düşmeyi garantilediler. Yabancılarını da doğru bir kararla daha fazla para dökmemek adına birkaç hafta önce yolladılar. Ama bu takımın geçen hafta 7 Türk oyuncuyla galibiyet aldığı ve hala çok iyi mücadele ettikleri unutulmamalı... Kapanış Bursa'da, Halil Üner'in Kepez'iyle. Kepez'in son haftaya kümede kalmayı garantilemiş bir şekilde gireceğini düşünüyorum, Renault için o hafta kritik bir hal alırsa Bursa'dan çıkmaları kolay olmayacaktır...

Evren Büker: Geçtiğimiz sezon da ligin kalburüstü guard'larından biri olarak göze çarpıyordu Evren, bu sezon tam anlamıyla parladı. Bu sezonki iyi performansının ardından kendisiyle yapılan bir röportajı okumuştum bir yerde, sürekli oynadığı maçların kasetlerini izlediğinden ve nerelerde yanlış yaptığını bulduğundan ve bunları düzeltmeye çalıştığından bahsediyordu. Maçlarını izlediğinizde topun kıymetini ne kadar iyi bildiğini gördüğünüzde anlayabiliyorsunuz gelişimine ne kadar özen gösterdiğine dair bazı şeyleri. Sayı ve ribaunt ortalamalarında belirgin bir artış mevcut, ki bu artış ve gelişimi çok düzenli bir biçimde ilerliyor. İstatistikten öte takımın Gordon'la beraber kalbi olduğunu net bir biçimde görebiliyorsunuz izlediğiniz 2 Renault maçından sonra. Yücel Platin onu genellikle Gordon'la beraber oynatıyor guard bölgesinde ve maç içinde ikisi de dönüşümlü olarak oyun kurma görevini paylaşıyor, bunun da faydasını fazlasıyla geri alıyor Yücel hoca... Ortalama bir guard oyuncusundan daha iyi bir fiziği, daha az atletizmi var. Tam anlamıyla bir point guard değil ama çok değerli bir 2 numara. Şutu da iyi düzeyde ve oyununun her yönünü olduğu gibi onu da geliştirmeye devam ediyor. Şu an 24 yaşında ve birkaç sene daha bazı özelliklerinin üstüne koyacağından eminim ben...



Soner Şentürk: Bu sezon kendi kanaatimce Evren'le birlikte en çok parlayan oyuncu oldu Soner. Darüşşafaka altyapısından çıkmanın bir getirisi olarak 17 yaşını doldurmadan A takımda maçlara çıkmaya başladı. 2-3 sene kenardan genç oyuncu etiketiyle gelirken süreleri de artmaya başladı hafif hafif. Geçtiğimiz sezonun ortalarından itibaren 30 dakikaları almaya başlamış, çıkışının ilk adımını o da Evren gibi geçtiğimiz sezon atmıştı. Bu sezon ise bambaşka oynuyor. 11-4-5 ortalamalarını yakaladı ve bunu istikrarlı ve düzenli bir şekilde yapıyor; bir maç 25 atıp, diğer maç 2 sayıda kalmıyor yani. En büyük avantajı kesinlikle dribbling gücü; inanılmaz hızlı ve süratli bir oyuncu, dolayısıyla penetreleri de karşı savunmayı çaresiz bırakan cinsten. Turnikeleri gayet yüksek yüzdeyle bitirebildiği gibi, penetre sonucu dışarıya çıkardığı toplarla bol bol asist de yazdırıyor istatistik hanesine (ligde en çok asist yapan 3. oyuncu). Şutu bir guard için yetersiz, yetersiz olmasının yanında istikrarsız, onun da yanında stili gerçekten çok kötü. Bu konuda bir şeyler yapması gerekiyor muhakkak, zira şut atamayan bir guard'ın üst seviyede oynayabilmesinin mümkünatı yok, tabii Rondo kadar iyi bir delici değilse...

Hasan Özmeriç: Pek yükselen bir tarafı yok aslında Hasan Özmeriç'in, aksine görevde olduğu CASA TED Kolejliler takımı çoktan TB2L'ye düştü bile. Bu listeye girmesinin sebebi biraz farklı. Anlatalım hikayeyi. Özmeriç, 1995-2005 yılları arasında 10 yıl kadar bir süreyle yardımcı antrenörlük görevi yaptı TED Kolejliler'de. 2005-06 sezonunda Haydar Kemal Ateş'in görevi bırakmasıyla birlikte head coach'luk görevine başladı. O sezon takımı TBL'ye yükseltti. Takım lige yükseldiği ilk sezonda şimdinin Fenerbahçe Ülker'lisi Marques Green önderliğinde 6. sıradan play-off'a girdi, ilk turda Telekom'dan maç almayı da başardı. Geçtiğimiz sezon da play-off'u son maçta kaçırdılar. Yaz döneminde herhangi bir coach değişikliği dedikosu da dönmedi Kolej cephesinde. Bu kadar başarılı bir adam varken niye arayışa girsinlerdi ki? Ama girmişlerdi belli ki. Bir anda Hasan Özmeriç'i yollayıp Haydar Kemal Ateş'i getirdi yönetim takımın başına. Bu değişimde başarının payı olmadığı aşikardi, mutlaka başka hesaplar vardı, zira başka türlüsü akla mantığa uyacak türden kelimelerle açıklanamazdı. Sonra, ilk 7 haftada gelen 7 mağlubiyet ve Haydar Kemal Ateş'in kovuluşu veya istifa edişi... Tüm bunlardan sonra TED Kolejliler yönetimi Özmeriç'e gidip coach'luk görevini teklif ediyor. Böyle bir teklifin yapılması şaşırtıcı ama daha da şaşırtıcı olanı Özmeriç'in bu görevi kabul etmesi. Dışarıdan normal bir davranış gibi gelmeyebilir. Biz, olayın içinde olmayanlar, "bunlar seni 3 ay önce postalayan adamlar, şimdi gelmişler "geri gel" diyorlar, niye kabul edesin?" diyebiliriz... Fakat kendisi diyor ki; "Kolej benim evim ve zor durumdalar. Onları zor durumda bırakamazdım, kabul ettim". Takımı ligde tutamadı, tutabilmesi de çok kolay değildi ama küme düşmüş bir takım, yabancısız bir şekilde, ortaya yüreğini koyup hala maç kazanabiliyorsa bunda payı yok mudur en az oyuncular kadar Özmeriç'in de ?.. Bu listede yer bulacak kadar ekstrem bir başarı elde etmedi belki ama şu yaptıklarıyla eminim çoğu basketbolseverin kalbinde yükseldi. Bu listede kendisinden söz edilmesini hak edecek kadar...

En başta bir seferde bitirmeyi düşünüyordum yazıyı ama bir liste yaptığımda 10-15 isim çıkarttım, bazılarını eleyerek bu listeyi 8-10 arası bir rakama kadar düşürdüm. Hepsini bir arada yazarsam çok uzun olur diye düşünerek, yazıyı ikiye bölmeyi uygun gördüm. Listenin diğer yarısı haftaya yani...

by Russell

Hiç yorum yok: