4 Mayıs 2009 Pazartesi

HAFTASONU NOTLARI - 14



Üsüste tatiller gelince, insanın ayarı kaçıyor, bu gerçek. Cuma bağlanınca, pazar gecesi uyuması zor oluyor öncelikle. Dolayısıyla da pazartesi sabah kalkması. Yine de bu haftasonunun hakkını yemeyelim. Sırt numaramız 14'tür, 14. haftasonu da pek güzeldi, ne yalan söyleyeyim!

* Perşembe akşamından moda girdik. Bizim reklam aleminin partileri meşhurdur. Öyle bir tanesiyle başladık, o saatlerde ise İstanbul bileti için Hamburg'la Shakhtar avantaj sağlamışlar. Olacak iş mi ya, bu reva mıdır bize?

* Cuma hava ne kadar güzeldi? Taksim de, yıllar sonra kucak açmış bayramı kutlamak isteyenlere, daha bir güzel olmuş. Akşamında ise Galatasaraylılar son umutları da Ankara'da bırakmış. Fenerbahçe'den sonra Galatasaray da Ankara'ya gömdü umutları yani. Şimdi sıra o tünelden geçecek Beşiktaş'ta. Dün akşamdan sonra ya tekrar dirilecekler Ankara'da, ya da diğer iki İstanbullu gibi topu orada atacaklar.

* İbrahim Şahin'in kafası mı daha güzel, Tolga Seyhan'ın ortası mı?

* Gelelim cumartesiye. Cumayı hep cumartesi gibi düşündüğümden, cumartesi de hep pazar gibi hissettirdi kendimi. Ama pazar olmadığını hatırladığım anlarda ekstra motive asıldım güne. Yağmur durunca dışarı çıkıp, Blog Ödülleri'nde kazanılan ödülü almak üzere Fenerbahçe'ye yol aldık. Orada ekibin diğer üyeleriyle buluşup maç saatini beklemeye başladık. Bu sırada yanımıza yaklaşıp "siz kimsiniz ulan" diye soranları, "abi biz Flying Dutchman'iz" diyerek savuşturduk. "Haa onu çok beğeniyoruz biz", hanginiz Flying Dutchman'siniz dediler sonra. "O yok, o Hollanda'da, çakma Dutchman değil, hakiki Washington" dedik. Ödülü almaya çıkarken de coşkulu alkışlar yükseldi tribünlerden. 4 kişi çıktık tabi sahneye. Ödülleri paylaştık. Çiçeği Tolga aldı, çekçekli çanta bana düştü, Gökhan camdan plaketi kaptı, Serhal'e de tatil ve Wifi çeki kaldı!



* Bu arada Fasulyeden'in Reshad'ı taraftarın yoğun isteğine yanıt verip yengeç dansı yapmadı ya, ayıp oldu oradaki milyonlarca taraftara.

* 1 hafta önce divan kurulunun toplandığı sahnede ödül almak da ilginç bir anıydı, onu da atlamayalım.

* Ödülleri organize edenler en nihayetinde teknoloji takipçileri. Halbuki biz bir yandan da El Classico'ya yetişme telaşındayız. Neyse ki yakınlardaki bir restorana maç başlamadan atabildik kapağı. Sessiz izledik gerçi de, sesli izlesek ne farkederdi bilmem. İnsan insana bunu yapmaz. Evet Real Madrid'i seviyorum. Franco mranco'yu bilmeyiz biz. Ne bileyim abi ben İspanya'nın içişlerini. Bizim kanımız kaynarken, Real'de Hugo Sanchez vardı, Butragueno vardı, Buyo vardı. Zubizaretta'ya, Salinas'a kıl olur mor beyazlı Real Madrid'i tutardık. Öyle de kaldı işte. Maç öncesinde de Real'in kazanıp şampiyonluğa yaklaşabileceği bir skor bekliyorduk. Her şey de iyi başladı aslında. Erken gelen gol, 80bin kişiyle birlikte Barça'nın üstüne çöker, bu iş de ilk yarıda biter diye düşünmek istiyorduk belki de. Ama bu maç bence Galatasaraylı oyuncular için bir milat olabilir. Bu söylediklerimize Kadıköy'deki Fenerbahçe-Galatasaray maçlarında rastlıyoruz çünkü. Barcelona, aksine soğukkanlılığını yitirmedi ve bildiğini oynamaya devam etti. Öyle olunca da işi birden tersine çevirdi, bu sefer Real Madrid panik oldu, kötü oldu, beter oldu. Herhalde Metzelder, futbola küser, sezon sonundan itibaren hayatını Bundesliga II'nin orta sıra takımlarından birinde sürdürür. Heinze de Arjantin'e doğru yol alır. Cannavaro Napoli'de çiftliğin başına geçer. Ramos da bugünün nefretiyle kalan 10-15 senelik futbol hayatında her el Classico'ya daha büyük bir motivasyonla başlar.

* Pique'nin golüne hasta olduğumu belirtmeliyim. Kaçırsa "bencil" derdik belki ama, çok cin bir vuruştu yaptığı. Tebrik edelim.

* Yine de Messi'ye gıcık oluyorum. Niye bilmiyorum ama sevmiyorum.

* Bu arada izlediğimiz mekanda normalinde LigTV'den Trabzonspor-Kayserispor yayını yapılıyordu. Rica ettik, tehdit ettik, oturmayız dedik, televizyonun birini normal ekrandan NTV'ye çevirdiler, sağolsunlar. Trabzon'un galibiyeti o akşam için pek bir şey ifade etmiyordu gerçi, ama pazar skorlarından sonra potanın içine girdiler tekrar, olmaz diye bir şey yok!

* İlk defa şu Justin TV'den maç izledim sayılır. Sivas'ı görmek istedim Antep karşısında, fena da değildi kalite. Sivas iyi başladı ama sonra ikiyi bulamayıp, kötü de bir gol yediler ve iş çıkılmaz bir hale geldi. Sivas gol atacak derken Antep attı. Yine de Sivas'ın kalan dakikalardaki yüklenişi, baskısı, şampiyonluğa oynayan bir takıma yakışan hareketler. Antep'e de oynadığı oyun için futbol adına teşekkür etmek gerek.

* Yalnız Eskişehir, Bursa, Antalya, Kocaeli vs. şampiyonluğa oynuyor olsa, o stat dolardı, yıkılırdı be. Şehir Antep'e akardı!

* Haftalardır o kadar çok aynı şeyleri söylüyorum ki alt taraf için, klişe olmaktan korkuyorum. Sonra çıkar Dutchman yazar "Top 10 Haftasonu notları klişesi" diye neme lazım. Ama arkadaş alt taraf da hakiki kazan. Yine hepsi birbirine yanaştı işte görüyorsunuz. Haftalar önce rahatladı dediğimiz Eskişehirspor ateşe düştü. Üstüste 2-3 maç kazanınca düşmez dediğimiz Antalya, yanıyor! 10. Ankaragücü ve 16. Belediye arasında sadece 3 puanlık bir fark var. Haftaya bir Eskişehir-Antalya maçı var ki akıllara zarar. "Bizim için her maç bir final" klişesi, hiç bu kadar samimi olmamıştır herhalde!

* Beşiktaş-Fenerbahçe maçından önce Blog İdman Yurdu'yla sahalara çıktık. Onu başka yazıda anlattık zaten, üzerinde durmayalım. Yenilsek de yensek de taraftarımız bizle olsun ama, üzüntüde sevinçte bizimle birlikte!

* Derbi için de pek isteksizdik, tüm Fenerbahçeliler gibi. Hiç heyecan yok, beklenti yok, umut yok. Maçtan dönünce yine Justin'den izlerim diyordum. Sonra 5 yeyince mi oldu artık bilmiyorum, bana bir hal geldi, maç da erken bitince döndüm eve, aldım duşu, koştum İnanç'ın yanına, bizim mekana. Aslına bakarsanız özellikle derbileri dışarda izlemeyi pek sevmiyorum. Kendini kontrol edemeyen insanlarla abuk subuk bir şekilde maç izlemek futboldan soğutuyor insanı. Ama Merih bu konuda da 10 numara aldı benden. Herkes efendi, herkes kendi havasında.

* Diyorum ya enteresan bir şekilde iyi oynayacağını bekliyordum Fenerbahçe'nin ve tahmin ettiğim gibi oldu. Evet Gökhan Gönül sürprizine herkes gibi ben de şaşırdım ama, mantıklı düşündüğünüzde pek yanlış olmadığını görüyorsunuz. Fenerbahçe'nin bu yılki en önemli savunma problemi araya atılan derinlemesine toplar. Bu konuda üstelik Yasin ve Can ya da Deniz'le ne hale düşüleceğini öngörebilirdiniz. Aragones'in bu soruna Gökhan Gönül'le çare düşünmesi böyle bakınca mantıksız görünmüyor. Üstelik karşıda Delgado, Tello, Yusuf, Ernst gibi teknik ve bu işi iyi becerebilen adamlar varken ve hatta bu toplara kaçacak Holosko-Bobo gibi oyuncularla Fenerbahçe'nin işi gerçekten çok zor olabilirdi. Kısaca Aragones'in kumarı tuttu diyelim.

* Aragones'in kumarı tuttu da, Denizli alternatif yaratma konusunda nasıl bu kadar kısırdı anlamak güç. Gökhan Gönül'ün oynadığı bir savunma göbeğine kenardan orta yapamadı Beşiktaş. Sürekli bir ortadan delme çabası ve zorlaması vardı maç boyu. Anlaşılmaz.

* Güiza'nın yerine koyun kendinizi. Transferiniz tartışılmayı geçmiş, yanlış olduğu milyonlar tarafından kabul edilmiş. Koca sezonda 7-8 golü ancak atmışsınız. Yuhalanıyorsunuz artık. Daha geçen hafta karşı karşıya bir gol kaçırmışsınız. En zor maçlardan biri, kaleciyle karşı karşıyayken öyle mi vurursunuz topa allah aşkına? Tamam güzel bir vuruş, iyi bir gol ama, bu nasıl bir cesarettir kardeşim?

* Fenerbahçe'nin ikinci golü takım golü, Beşiktaşınki ise tam bir tek adam şovu. İki gole de şapka çıkaralım.

* Yine Facebook ve msn iletilerinden gidelim. Dünkü gibi maçlar, takımınızı sevmek için özel anlardır. Şampiyon olunca sevme işi sıradan bir şey çünkü. Asıl önemli olan umulmadık bir anda takımınızın çıkıp sahaya kimliğini koyması, oynaması ve kazanmasıdır. Dün bunu Fenerbahçe yaptı, yarın Beşiktaş yapacak, öbür gün Galatasaray. Büyük camia sözünün lafta kalmaması için bunlar da şart ama öyle değil mi?

* Emre'yle Uğur Alex'in karısını da yanlarına alıp Deivid'i alaşağı ederler bence. Gerçi Alex'in karısı tek başına bile yeter ama olsun. Ne düşman topladı bu Deivid kardeşim. Halbuki yengeç dansını görünce aman şeker oğlan türküsünü söyleyesi geliyor insanın.

* Avrupa'yı da özetleyip kapatalım. Lyon yine kaybetti, Bordeaux kazandı, Marsilya berabere. Lyon kopabilir ama asıl rekabet Bordeaux-Marsilya arasına kayabilir. Almanya bildiğimiz gibi, İspanya-İtalya rahat.

Müthiş bir ay geçireceğiz gibi geliyor bana. Her maçın birbirinden heyecanlı geçeceği muhakkak! Sıkı durun.

4 yorum:

gelgidersin dedi ki...

Vay be Reşad kukuleta takıp yılbaşı kutlar ama Yengeç dansı yapmazmış...

Dea Demyra dedi ki...

hahaha, abi o azgın kitleye bir taviz verdin miydi bittin. yoksa ben de isterdim yengeç dansı yapayım da, arkasından neler geleceğini iyi bildiğim için vakur tavrımı takınmak durumunda kaldım :)

varol döken dedi ki...

kaçırdığımız hafta sonuna bak ya, ah ulan erkan 1 mayıs tan başka evlenecek gün, berlin den başka evlenecek yer bulamadın mı!

Çetin Cem dedi ki...

"Emre'yle Uğur Alex'in karısını da yanlarına alıp Deivid'i alaşağı ederler bence."

hahahahahha nefis!

beşiktaş-fener maçındaki üç gol de birbirinden güzel. güiza'nın aşırtma atması sürpriz değil, galiba aşırtma olmayan iki golü falan var :) ayrıca beşiktaş'ın fener'den aşırtma yemesi de sürpriz değil, iyiden iyiye gelenekselleşiyor durum!