1 Mayıs 2009 Cuma
PROTESTO MANGASI
1 Mayıs'ta Taksim ve diğer merkezlerde, hatta tüm Türkiye'de olan olayları henüz incelemedim. Ama incelemeden önce siyaset ile yedinci sanatın buluştuğu filmlerin bir listesini vereyim dedim. Tabi siyaset ile sinemanın her buluşmasında eleştiri oklarını mevut sisteme fırlatan, protesto eden, srogulayan bir hava olmuyor, zaman zaman siyasi bir belgesel kıvamında olabiliyorlar. Der Untergang gibi. Biz işin daha çok gözümüze bazı gerçeklerin sokulmuş haliyle ilgiliyiz. Tabi bunu göstere göstere yapanla değil. Bu anlamda bazı siyasi taşlamalar bir ilkokul müsameresine dönüşebiliyor. Devil's Own böyle bir filmdir mesela. Filmin açılış sahnesini ve Dolores O'Riordan'ın God be With You Ireland eşliğindeki jeneriğini çıkar geriye bir yığın saçmalık kalıyor. Ha belirteyim bu ekolün bir diğer filmi "The Wind That Shakes the Barley"i de pek beğenmediğimi söylemeliyim. Bu filmi kutsayıp sonra "The Passion" için Mel Gibson'ı suçluyorlar ya ona içerliyorum. Yahu ikisinin de ardındaki mantık ve anlatım aynı. Sadece hikayeler ve isimler farklı. Neyse ben kısa kısa geçeyim filmlere.
1-Diarios de Motocicleta: Devrimi ele alan bir film yapmak için mutlaka, yanan evler, yapılan siyasi darbeler, katledilen insanları anlatmak şart değildir. O devrimin nasıl ortaya çıktığını ve aktörlerinin düşüncelerinin nasıl oluştuğunu da anlatmak gerekir. Müzikleriyle, görüntü yönetmenliğiyle, anlatımıyla ve oyunculuklarıyla gördüğüm Che Guevera üzerine yapılmış en iyi filmdir kesinlikle.
2-No Man's Land-Before The Rain: İkisini beraber aldım çünkü aynı coğrafyayla ilgili olmaları yanında bir başka ortak noktaları var. 41 yaşında aramızdan ayrılan İngiliz Katrin Cartlidge her iki filmde de yer alır. İlki filerin tepişirken çimenlerin nasıl ezildiğinin göstergesidir ama ya ikincisi....Çember yuvarlak değildir. Bu filmi izlerken boğazına bir şey düğümlenmeyen var mı?
3-Goodbye Lenin: Çok güldürür bizi bazı sahnelerde film ama altında Wolfgang Becker'in bu enfes kurgulu filminde verdiği kapı gibi bir mesajı vardır ki Alex karakteri eski doğu alman paralarını Alman markı ile değiştirmeye gittiinde sadece birkaç gün geçtiği için kabul etmeyen veznedara bağırdığında yüzümüze vurur. "Bir zamanlar bu sizin de paranızdı". İnandığı ideoloji uğruna her şeyini feda eden bir anne, geride bıraktığı bir ülke ve Yann Tiersen. Lenin heykelinin götürüldüğü ve anneye elini uzattığı sahne sinema tarihinin zirve noktalarındandır kannımca.
4-V For Vendetta: “People shouldn't be afraid of their government, the government should be afraid of its people". Filmin özeti budur zaten. Medya denetimi, korku ve panikle pompalanmış bir halk, bu halkı istediği yönde güden bir yönetim ve bu kokuşmuşluğa karşı koyan bir adam. Creedy V'ye defalarca ateş eder ama V bir türlü ölmez, o da sorar zaten "Neden ölmüyorsun?" diye. Cevap verir o da: "Bay Creedy bu maskenin arkasında bir fikir var ve fikirler kurşun geçirmezdir"
5-Das Leben Der Anderen: Yine Doğu-Batı Almanya ve fikir özgürlüğü üzerine başyapıt niteliğinde bir film. Bir insanın kendisini insan yapan, sağduyu ve vicdan gibi 2 duyguyu hiçbir şekilde bastıramayacağının kanıtlarından bir tanesi. Ne yazık ki bu filmde de müthiş bir performans gösteren Ulrich Mühe çekimlerin bitmesinden kısa süre sonra hayata gözlerini yummuştur.
6-Los Lunes Al Sol: Filmde ne silahlar, ne büyük sokak olayları, ne gözümüze sokulan bir protesto vardır, hatta film boyunca ölen tek kişi de yalnızlığın getirdiği alkol bağımlılığı sonucunda intihar etmiştir. Ama Güneşli Pazartesiler işçi sınıfının üzerine yapılmış en iyi flmlerden bir tanesidir ki Javier Bardem ilginç şekilde kendisini dünyaya tanıtan bu filmde tüm filmlerinden daha yaşlı ve daha göbekli görünür.
7-Land and Freedom: Tamam Ken Loach İrlanda hadisesinde çok iyi bir performans göstermemiştir ama İspanyol faşizmini en yalın yoluyla anlattığı bu filmde çok iyi iş çıkarmıştır. Ian Hart anti-faşizm felsefesi ile Liverpool'dan İspanya topraklarına gelen idealist genç rolünde harikalar yaratır.
8-The Thin Red Line: Yukarıdaki filmlerin aksine İnce Kırmızı Hat herhangi bir yönetimi, tarafı ya da ülkeyi eleştirmek yerine insanoğlunun en fazla aşağılık yaratığa büründüğü eylemi sorgular. Savaş. Er Witt karakterinin Tanrı'yla konuştuğu sahneler bugüne kadar bir savaş filminde görülen en iyi diyaloglardır tartışmasız. Filmin doğanın içinde bir belgesel havasında çekilmiş olması en büyük artısı. Zaten derdi bellidir, "her asker kendi savaşını kendisi verir". "Başüstüne" diyip hedefe yönelen adamlar yerine içinde fırtınalar kopan ve en büyük savaşını kendisiyle veren bir dolu adam. TerenceMailck'e ne kadar teşekkür etsek az.
9-Clockwork Orange-Dr Strangelove: 2 Kubrick filmini tek maddede anlatmak imkansıza yakın bir şey anlıyorum ama ne yapayım, 10 numara için yer açmak zorundaydım. 2 tane tokat gibi film. İkincisini blogda daha önce yazdık. "Burada kavga edemezsini burası Savaş Odası'dır" gibi absürd diyalogları barındıran ve Peter Sellers ile George C. Scott'un döktürdükleri filmi ne kadar anlatsak az. Ya ilki? Malcolm McDowell kariyerinde bir daha Alex gibi bir rol bulamamıştır.Tüm insanlık tarihini etkilemiş bir film. Müzikten, futbola, tiyatrodan, modaya...Singin' In The Rain sahnesini adım gibi biliyorum Kubrick tek çekimde kotarmıştır. Artık kaç tekrar yaptırmıştır bilmiyorum. McDowell da yıllar sonra şöyle der Kubrick için: "Bir dakika ona sarılmak istiyordum öyle seviyordum ki, bir dakika sonra ondan öyle nefret ediyordum ki onu öldürebilirdim. "
10-American History X: Filmin tek sevmediğim yanı Derek Vinyard'ın bu kadar koyu bir ırkçı karakterden dönmesindeki en büyük etkenin uğradığı tecavüz olmasıdır. Afedersiniz "arkayı kaptırmasa halen azılı bir ırkçı olabilirdi" şeklinde rahatsız edici bir havaalırım ama bu filmde anlatılan hikayeyi ve Edward Norton'un rahatsız edici derecedeki müthiş performansını ortadan kaldırmaz. Sinema tarihinin en sadistçe insan öldürme sahnelerinden birisi de bu filmdedir belirtelim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 yorum:
Listende ismi Machuca olan çok baba bir film eksik Flying Dutchman.
1973 Şili darbesini iki çocuğun gözünden anlatır. Meşhur 21 Kasım 1973 Şili - SSCB maçına da atıf vardir.
Enfes bir filmdir.
Hatta Diarios De Motocicleta'nın önünde yer alabilecek bir filmdir senin sınıflandırmanda. Zira Diarios De Motocicleta siyasi bir figuru alip daha bir kişisel, daha bir yol hikayesi tadında anlatip duygulandiran bir filmdir.
Oysa Machuca butunu anlatir, darbeyi tum ciplakligiyla gorursunuz. Cocuklar filmin hakim ogesi degildir, donemi anlatmakta kullanilan yardimci figurlerdir.
Muzikleri de enfestir.
İzlememiş olduğuna veriyorum bu unutkanligi :)
muhteşem filmler seçmişsin ama american history x'deki tecavüz meselesine katılamayacağım sayın hollandalı...
-----spoiler------
american history x'de, derek'in davasından dönmesinde tek etken, tecavüz değildir.
hapishaneye düştükten sonra tanıştığı nazilerin uyuşturucu ticaretine bulaşmalarından rahatsız olur, zenci ve hispaniklerle iş yapmalarına, para meselesi olunca davalarına ihanet etmelerine bozulur ve ideolojisini sorgulamaya başlar. bunun bir işareti de kel elemanının nazi selamına karşılık vermemesidir.
sonuçta zaten tecavüz olayı da çete ile arasına mesafe koymasından sonra gerçekleşir. yani davasını gözden geçirme kararını daha önce almıştı, tecavüz de bunun cezalandırması oldu diyebiliriz.
hele filmin sonunda bir duş sahnesi vardır ki, son gece, eski arkadaşları ile hesaplaştıktan sonra duşa girer, yılların tüm pisliğini, inandığı tüm değerleri orada bırakacakmış gibi sular akar akar offf.
---------spoiler-------
muhteşem filmdir. listeye giremese yazık olurdu.
Libertarias filmini de es gecmeyelim sayin hollandali...
http://www.imdb.com/title/tt0113649/
los lunes el sol, motosiklet günlüğü ve goodbye lenin'in ortak bir özelliği vardır o da ayrı bir yazı konusudur.: futbol
ben kendi blogumda bır ara yazacagım da birkaç film daha izlemem lazım=)
Yorum Gönder