UEFA ve FIFA'nın milli takımlar bazındaki uluslararası turnuvaların ev sahipliğini, futbolun gelişme ihtiyacının olduğu ve başarılı milli takımlara sahip ülkelerin dışında kalan ülkelere de verme politikasının bir yerde patlayacağı belliydi. Yavaş yavaş kıvılcımlar gelmeye başladı. Zaten bence kıvılcımın ilki başarı açısından Euro 2008'de verildi. Euro 2000'de şampiyon tarihinin en kötü ev sahibi performansına sahip olan Belçika'nın rekoru kırıldı ve İsviçre ile Avusturya beraber bu rekora sahip oldular. Üstelik bu sefer ikisi birden batmıştı ve sırf ev sahibi kontenjanından turnuvaya gidecek bir ya da iki takımın önünü de tıkamışlardı. Derken geçen hafta Polonya Futbol Federasyonu Başkanı ve efsane isim Grzegorz Lato ne zamandır akıllarda olan şeyi dile getirdi ve Ukrayna'nın Aralık ayındaki periyodik denetim tarihine kadar stadyumları istenen duruma getiremezse Euro 2012'yi Polonya ile düzenleyecek ülkenin Almanya olabileceğini belirtti. Bu modern futbol tarihinde bir ilk olacak ve bir görevlinin ilk kez bu derece net biçimde, üstelik ülke ismi vererek konuşması çok önemli. Platini ise hala Ukrayna'nın problem yaşamayacağını "umduğunu" söylüyor. Tabi böyle bir durum bütün elemeleri de alt üst edecek. Almanya ev sahibi olarak katılırsa kendi grubundaki diğer takımlarla oynadığı maçlar ne olacak? Yok Almanya yine gruptaki puanlarına göe katılıp normal statü uygulanırsa Ukrayna ev sahipliği elinden alınması sonucu turnuvaya nasıl katılacak, ya da katılacak mı? Ukrayna'nın gelecekteki organizasyon ihtimallerinin durumu ne olacak?...vesaire vesaire...İşin Almanya tarafına kimsenin itirazı olacağını sanmıyorum, gerek stadyum kalitesi gerekse de bu stadyumlara çektiği seyirci sayısıyla yararlı olacaktır. Tabi biz de böyle bir durum olursa, 2006'dan sonra, dünyada anavatandan sonra en çok Türkün olduğu ülkedeki ikinci turnuvayı da kaçırmaktan kahrolur muyuz bilemem.
Son hadise dün yaşandı Güney Afrika'da. Bunu geçen senenin sonunda turnuva ile ilgili hazırlıklar yazısında belirtmiştik. Hükümet sırf dünya kupası gazıyla ülkenin tanıtımını yapmak ve cebe para indirmek için Güney Afrika'da tam bir kazan/kaybet politikası izliyor. Gökdelenin yanındaki gecekondu misali, stadyumların olduğu şehirleri restore etmek adına diğer şehirlerin ödeneği inanılmaz kısılmış durumda. Güney Afrika Cumhuriyeti'nde yoksulluk sınırının altındaki insan sayısı halen milyonlarla ifade ediliyor. Hal böyle iken sadece Dünya Kupası organizasyonunu alabilmek için harcanan 2.8 milyar euronun çok daha yararlı işlere kullanılacağını ifade edenler de mevcut. Johannesburg'un gettolarının önemli bölümüne halen elektrik verilemiyor. Tabi bir de ülkede yıllardır süren siyah-beyaz çatışmasının varlığı var. Büyük şehirlerdeki çarpık kentleşme beyazların etrafı yüksek çitlerle çevrili, yüksek güvenlik önlemleri ile dolu evlerde yaşamasını ve kendilerini soyutlamasını beraberinde getirdi. Dünya Kupası bu topluluğun maçlar sebebi ile diğer toplumlarla ve kendi içindeki siyahilerle buluşmasına yol açacak. Oluşacak kargaşanın her yıl 21.000 kişinin öldürüldüğü ve birçok silahlı soygunun yaşandığı ülkede büyük sorunlara yol açacağı belirtiliyor.
Dün de 70.000 stadyum işçisi ayaklanmış ülkede maaşlarına istedikleri % 13'lük zamın yapılmaması halinde işe dönmeyeceklerini belirterek. Her gün 8-9 saat civarı çalışan bu adamlara ayda 319 dolar ödeniyor sadece. İsyan doğal ve hadise çözümlenmezse 2010'un sonuna kadar greve gidilecek gibi duruyor. Bu Güney Afrika için bir kabus ve yeni inşa edilen hiçbir stadyumun zamanında açılamaması demek. Şu anda turnuvanın yerinin değiştirilmesi gibi bir durum ise mümkün değil. Dolayısıyla hükümet işçilerin lafına gelecektir mutlaka. Ancak turnuva takvimi yaklaştıkça FIFA ve UEFA'nın gelecekteki kararlarını gözden geçirmeleri yerinde olacaktır. Bir de vuvuzela var, hiç bahsetmeyeyim.
9 Temmuz 2009 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
güney afrika'ya turnuva veren zihniyetin başında 3 gün 3 gece vuvuzela ötsün!
illa afrika olacaksa versene nijerya'ya kamerun'a!
Yorum Gönder