21 Temmuz 2009 Salı

I'M A CYBORG, BUT THAT'S OK

























Daha önce de söylemiştim "bu Güney Kore sinemasından ne zaman kötü bir film izleyeceğim?" diye. Henüz tecrübe etmedik, listeye bir çizik daha atın. Mutlaka bu sinema ekolünden de çekilmez filmler çıkıyordur ama Kore sinemasının en sevdiğim özelliği seyirciyi aptal yerine koyarak anlatmak istediğini sizin gözünüze sokmaması, cinselliği bir pazarlama aracı olarak kullanmaması, oyuncuların (kültürün alçakgönüllülüğünden de kaynaklanabilir) karakterlerle bütünleşmesi, her filmin mutlaka kendi içinde özgün noktalar içermesi ve en önemlisi de filmlerin gişeye oynamaması. Bu özgünlük hem ele alınan senaryolarda hem de bunun aktarılış biçiminde geçerli. Dolayısıyla da hep belli bir standartın üstünde oluyorlar. Rakamların dilinden konuşalım Kore sinemasından bugüne kadar izlediğim en vasat film bile benden 10 üzerinden 7 almıştır.

Uzun süredir arşivimde olan ama izlemeyi hep ertelediğim bir filmdi "Saibogujiman Kwenchana". Uluslararası pazarlama adıyla "Im'a Cyborg, But That's OK". Güney Kore filmlerinin tümünde gördüğüm bir özellik var. Filmin başında hikayenin ana hatları gözünüze sokulmuyor. Yani filmin ilk 20-25 dakikasından sonra son yarım saatte ne olacağını kestiremiyırsunuz. Bu film de bu geleneği bozmayan filmlerden, en azından bana göre. Yönetmenlik koltuğunda intikam üçlemesinin (Oldboy, Sympathy For Mr. Vengeance ve Lady Vengeance) mimarı Chan-wook Park var. Park, "bir çok film yaptıktan sonra şunu farkettim ki, 12 yaşındaki kızım bir filmimi izlemek istese ona uygun gösterebileceğim film yok" demiş ve böyle bir işe girişmiştir. Film bir akıl hastanesinde geçiyor. Kendisini cyborg zanneden ve elektrikli aletlerle konuşan Cha Young-goon'un hikayesini anlatıyor. Karakter, A Tale Of Two Sisters filminde de rol alan Im Su-jeong tarafından canlandırılıyor. Filmin ilk yarısı genelde karakterin iç dünyasıyla ilgili bir sunum havasında. Ancak Güney Kore'li bir pop yıldızı olan "Rain" takma isimli Jeong Ji-hoon'un canlandırdığı Park Il-sun karakterinin filme dahil olduğu andan itibaren tempoyu artıran bir film var karşımızdaki bu kapanışa kadar gidiyor.

Aslında filmin temel derdi aşk ve bu duygunun iki kişinin arasında olan ve asla tanımlanamayacak, onlara özgü bir duygu olduğu üzerine. Park'ın kızına yönelik olarak yaptığı filmin kariyerinde çok önemli bir yeri olduğunu düşünüyorum. Her Chan-wook Park filminde olduğu gibi yine enfes bir soundtracke sahip film.Her 2 afiş çalışmasını da çok beğendiğimi söylemeliyim ki ben yukarıya biraz daha fazla beğendiğimi aldım, diğeri şurada. Meg Ryan romantik komedileriyle büyüyenler ve ben Hollywood klişe romantik komedisi hayranıyım diyenler kenara çekilebilir. Bin-jip, Dolls, Eternal Sunshine of The Spotless Mind gibi orijinal işleri sevenler peşimden gelsin.

10 yorum:

Frapppedaki dedi ki...

Filmden aklimda kalan cekimlerin ve hikayenin cok guzel olduguydu. Degisik bir ask hikayesi. Yalniz Park ilk yarim saatteki kanli sahneleri kizi izlesin diye mi cekmis. Benim bile icim daralmisti.

Flying Dutchman dedi ki...

bir de biliyorsun kurşuna dizme bölümü var

oraları kıza nasıl anlattı bilemiyorum...

Frapppedaki dedi ki...

O bolum degil miydi iste bu cocuk haric hastendeki herkesi delik desik ettigi sahne? Buyukannesinin havada ucarak kayboldugu sahne de baya bir gerilimdi. Boyle anlatinca olmuyor cok sirin bir film aslinda.

Noat Samisa dedi ki...

Yapmayın allah aşkına, şarjörü ağzı olan bir tabanca kızın yaptıklarından kim korkar? Benim kardeşim gülmüştü o sahneye.

Flying Dutchman dedi ki...

Abi hatun tüm hastaneyi taradı, ben bitse o sahne çok uzadı falan diye düşündüm...kan sıçramaları falan...susturucu olsaydı bari...

varol döken dedi ki...

ya güzel kardeşim sen bu filmi, biz izleyelim diye yazmıyor musun?

e o zaman filmi neden yazıyorsunuz ulan!

(aha delirdi, 8 saatlik ekrana boş bakma süreci onu koreli yönetmenlere benzetti, sadece filmde olanların gerçeğini istiyor:)

Flying Dutchman dedi ki...

varol yorumu niye okuyorsun abi...

ayrıca o yazdıklarımla film daha da gizemli oldu....zannettiğin gibi değil :))

Noat Samisa dedi ki...

İl-soon dönüşütürücüyü kapağı açıp takarken belki susturucu da yerleştirmiştir, bilemem. :)

Varol Döken, ben kaç kez izledim bu filmi hatırlamıyorum bile. Sonunu da bilsen, başını da; bence sıkıntı yok. (Şuursuz film seyirleri sonrası gerçekliğin boşluğuna düşen adam.)

varol döken dedi ki...

hayatı nasıl yaşadığımız değil nasıl yorumladığımız önemli (bzzt kısa devre verdi!)

will smith'li oldboy gelsin sen o zaman gör yapacağım yorumları...

maksimroger dedi ki...

bu adamın bir tane bile kotu filmi olmazmı diyorum hep kendime..