Dün akşamın en fazla akılda kalan görüntülerinden birisi yukarıdaki fotoğraf. Rusya deplasmanında Arjantin'in 3-2 kazandığı maçın 59. dakikasında takımını 3-1 öne geçiren Jesus Datolo'nun kenara koşup teknik direktörü Maradona ile sevincini paylaşması. Aslında bana göre 2-2 biten Hollanda-İngiltere maçı sonrası John Terry'nin Frank Lampard'la beraber, eski takım arkadaşları Arjen Robben'in yanına gelip "ne bu lan kafada saç kalmamış" muhabbeti yapmaları daha güzeldi ya maalesef onun görüntüsünü bulmak biraz zor olabilir. Dolayısıyla biz şu sarmaş dolaş tabloyu konuşalım. Doğrudan gireyim konuya, futbol sahasında teknik adamla futbolcu arasında hep bir mesafe olması gerektiğine inanırım. Bu mesafeyi soğukluk ve saf profesyonelliklE karıştırmamak lazım ya da futbolculara patronun kim olduğunu hatırlatmak için yapılan disiplin gösterileriyle. Geçtiğimiz yıl Galatasaray bundan çok çekti. Harry Kewell'in gezetelere yansıyan (doğruysa tabi) bir demeci vardı, "Skibbe zamanında antrenmanda başımızda hoca var mıydı yok muydu belli değildi, Bülent Korkmaz gelince disiplin sağlandı" şeklinde. Michael Skibbe bizde "babacan, oyuncularla iyi ilişkiler kuran adam" olarak tanındı. Giderken "gevşek, disiplinsiz" olarak gönderildi. Bülent Korkmaz "disiplin timsali" olarak geldi. Giderken "başına buyruk, kendi kaprisleri için futbolcuları harcayan adam" oldu. Bu çok ince bir çizgidir ve üzerinde çok dikkatli yürümek gerekir. Bazen futbolcularla yapılan bu tür sevinç gösterileri ve çok içli dışlı olmak iki yönlü olumsuzluk yaratabilir, hem yukarıdan aşağıya hem aşağıdan yukarıya. Teknik adamlar futbolculara, onların çıkarını düşünmeden istediğini yaptırabileceğini zira aralarında bir abi-kardeş ya da baba-oğul ilişkisi var olduğunu düşünebilir, futbolcuda da çok kolay biçimde disiplinsiz davranışlara yol açabilir. Ancak belirteyim Diego Armando Maradona'nın böyle bir problem yaşayacağını sanmıyorum, zira onun özel bir durumu var. Tüm Arjantin'in hatta dünyanın "Tanrı" olarak gördüğü bir adamın disiplin sorunu yaşayacağını sanmıyorum. Ancak yine de yarın bir gün yedek bıraktığı bir futbolcu kendisi için "bize hep baba şefkatiyle yaklaştı ama aslında kafasında başka planlar vardı" şeklinde komplo teorisini ortaya atarsa yukarıdaki fotoğrafın çok lehine olacağını söyleyemem.
Bu işi çok tadında yapan adamlar var. Jose Mourinho bana göre bunların en iyilerinden. Futbolcularıyla zaman zaman sevinç gösterilerine katılıyor (kulübeden korner bayrağına kadar depar atmışlığı var), ama hep belli mesafeyi koruyor. Hiç bir futbolcunun bir gün bile Mourinho'ya başkaldırdığını, ona oyundan çıktığı için tepki gösterdiğini duymadık. Guus Hiddink de bunu geçtiğimiz yıl Chelsea'li oyuncularla iyi yerleştirmişti. İngiliz basını onun futbolcularla sıcak ama her zaman saygı çerçevesinde işleyen ilişkisine övgü dolu sözler kullanmışlardı. Guardiola'nın da geçtiğimiz yıl kenarda bu anlamda iyi bir performans çizdiğini söylemek lazım. Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Iniesta'nın golü sonrası futbolculara doğru koşarken aniden soğukkanlılıkla geri dönüp kendini toplaması önemli bir işarettir örneğin. Alex Ferguson'un yıllar önce Cantona'nın golü sonrası, o sırada kenarda olan Steve Bruce'un kendisini arkadan kavrayıp kaldırmasından sonra ona dönüp "bu ne laubalilik....hülleciiiii" bakışı vardır. Dolayısıyla Maradona özelinde olmasa bile genel anlamda bunun uzun vadede çok faydalı bir hareket olduğunu sanmıyorum. Bunun zararını biz de zaman zaman görüyoruz. Fatih Terim'in futbolcularıyla her gol sonrası sarmaş dolaş olması, ona örneğin kenardan futbolculara küfür etmesini de beraberinde getiriyor.
Bir de bu konudan bağımsız bir hadise var. Bunu daha önce belirttim. Bu gollerden sonra hocaya koşmanın esprisini çözmüş değilim. Sahada ter döktüğüm, bana golü hazırlamış 11 tane adam varken, yani başarıyı ürettiğim adamlar varken hafta boyunca tepemde olan, zaten başarıdan pay sahibi olacak adama ne diye koşuyorum ki. Hele iki adam geçip 35 metreden milimetrik bir pas atan adama koşmak yerine gidip hocaya sarılıyorlar ya deli oluyorum. Tabi işin içinde "hocam bak ben gol attım ama bu takımda en sevdiğim sensin, sen bana ben sana, aldın mesajı" kaygısı da var.
13 Ağustos 2009 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 yorum:
bu işlerin en güzeli nouma'nın lucescu'nun elini öpmesi:)
maradona, bu takımı 2. turdan yukarı çıkaramaz, ayrıca kesinlikle ayrımcılık yapıyor, ona takım içinde zico'ya duyulan saygı kadar saygı duyulduğuna da inanmıyorum...
guus hiddink, futbolcularınızla abi kardeş gibisiniz diyen muhabire, futbolcularımla ne abi kardeş ne de arkadaş ilişkisi içindeyim... onlar futbolcu ben de onların teknik direktörüyüm diye ayarı vermiştir...
ortaokullar arası turnuvada ben servis şoförüne koşmuştum kulübede, bunun ötesine geçebilen varsa gelsin:)
ben o roportaji kewell degil nonda yapti diye biliyorum.
Alex Ferguson'un o bakışının fotosunu nerden buluruz çok merak ettim şimdi:) bence hocaya koşmak o kadar çıkarcı algılanmamalı karşılıklı bir güven sözkonusu da olabiliyor 'hocam bak sen beni oynattın ben de senin yüzünü kara çıkartmadım' hesabı. tabi olaya saf anadolu çocuğu modunda bir yaklaşımdır bu.
Frank Rijkaard'da da o hava var sanki..
Yorum Gönder