3 Ağustos 2009 Pazartesi

ATATÜRK OLİMPİYAT ÇAYIRI'NA SALINANLAR



















Hani 6 aydır top oynamayan, top tepme aşkıyla yanıp tutuşan ve sonra halı sahada arkadaşlarıyla maç alınca, o uzun aylar sonra ayağına top gelen adam bir anda Usain Bolt'un sprintiyle, Maradona'nın meşhur ipe dizme golünü birleştirmeye çalışır ya, dün Olimpiyat Stadyumu'nun ilk yarısındaki oyun böyleydi işte. Ben cidden bir ara sahanın ölçülerinin dünyadaki herhangi bir stadyumdan enine 30, boyuna 10 metre geniş olduğunu düşündüm. Ömer Üründül'ü 20 yıl önce dondurup dün akşam çözsen ve maça yorumcu olarak koysan, "şimdi tabi günümüz futbolunda alan genişletme ve bol deparlı, bloklar arasında artık o gereksiz bağlantıların olmadığı bir sistem var. Her iki takımın da orta sahada hiç adam bulundurmaması önemli" diye söze girerdi muhtemelen. Dün akşamki maçın ilk yarısının oyun karakteri böyleydi işte. Dünya futbolunda, o son 10 yılda, futbolun evrimleşmesi ile ilgili gördüğümüz hiç bir şey sahada yoktu. Dolayısıyla zamandan ve mekandan bağımsız bir maç izledik ilk 45 dakikada. Çok klişe olacak ama öyle, dün akşam bu iki takım birbirleriyle değil de bir İngiliz ya da İspanyol takımı ile karşı karşıya gelseydi, dakika 40 olduğunda ligi düşünmeye başlamışlardı bile. Özellikle maçın 25. dakikasından itibaren Beşiktaş'ın orta sahayı sadece Fink'e, Fenerbahçe'nin de sadece Emre'ye teslim edip gerisini, yine halı saha maçları öncesi konuşulan "beyler toplu hücum, toplu defans, herkes geriye geliyor" muhabbetine döndürdü olayı. Dünkü maçı değerlendirirken bu gerçekleri bir köşeye koymak gerekiyor. Bundesliga'nın son 2 sezondur en büyük problemi bu. Kendi liglerinde böyle göze hoş gelen, maçı sıkıştırmayan karakterde oynuyorlar ama Almanya dışına çıktıklarında bozguna uğrayıp dönüyorlar.

Beşiktaş'ın Türkiye Ligi'ndeki diğer takımlardan şöyle bir artısı var. Takıma monte ettiği bütün yabancılar her an hizmet verebilecek durumda, görevlerini bilen ve alçak gönüllü oyuncular. Harry Kewell gibi 70. dakikadan sonra oyundan düşmüyorlar, Gustavo Colman gibi 1 maç müthiş oynayıp 2 maç sahada görünmemezlik yapmıyorlar, Lincoln gibi saha içi kaprisleri yok, Alex gibi işler kötü giderken sahada silinip gitmeleri gibi bir durumları yok. Bobo, Nobre, Ernst, Fink ve diğerleri saha içinde hep futbol oynamaya çalışıyorlar. Fabian Ernst'in dün ilk top kaybını yaptığı dakika (ki bu bir pas hatasıydı) 71. dakikaydı. Üstelik Ernst bütün görevi topu yanındaki adama vermekten ibaret olan bir etkisiz orta saha oyuncusu gibi oynamıyor. Topu aldığında dikine kullanıyor, genelde doğru pas seçimleri yapıyor ve sıkışan her arkadaşının yanında bitiyor. Dün de bana göre Beşiktaş tarafında sahanın en iyisiydi. Varlığı Beşiktaş'a çok şey katıyor elbet. İlk yarı bittiğinde, 2 kale arasında gidip gelen topun daha çok sevdiği takım Beşiktaş'tı. İkinci yarıda bu işi forvetin hemen arkasında besleyen Yusuf'u kenara alıp Nihat'ın oyuna girmesi Beşiktaş'ın, daha kontrollü, set hücumunu deneyen bir takım olmasına sebep oldu ama 1 senedir doğru dürüst top oynayamayan Nihat'ın "ben bitmedim" mücadelesine kurban gitti o ataklar. Sonrası Fenerbahçe ile ilgili.

İlk paragrafın sonunda belirttiğimiz kısım Fenerbahçe'nin iki yeni transferinin de performansını özetledi. Brezilya Ligi'nden geldi bu iki adam da. Yani maçların çok ağır tempoda oynandığı, takımların 8 yan pas yapmadan atak geliştirmediği, boş koşu yapan adamın bunu ancak takım arkadaşı eliyle gösterince yaptığı, ceza sahasına bol paslarla yaklaşılıp, cephe açık olduğu halde sık sık uzaktan şutun denendiği bir ligden. İlk yarı bunun tam tersi karakterindeki saldım çayıra oyununu, tenis maçı izler gibi izlediler. İkinci yarıda Beşiktaş'ın maçı 2009 yılının futboluna oturtma hamlesinden sonra oyunda daha gözükür oldular. Tabi ki yargılamak için çok erken olduğunu düşünüyorum. Oyunun daha dingin bir hal alması Alex'e de yaradı tabi. İlk yarıdaki o hengamede Alex ceza sahası içine girip Guiza'ya destek vermeye vakit bile bulamıyordu zira 2 adım ileriye attığı anda Beşiktaş topu kapmış ve hücuma çıkmış oluyordu. İkinci yarı daha fazla sahada göründü bu nedenle. İkinci golde kale sahasına kadar girebilecek vakti bulması da ondandır. Daniel Guiza için de bir şeyler söyleyelim. Maçın başında kendi sahasında kapıp 40 metre depar attığı ve ara pasıyla Alex'i kaleciyle karşı karşıya bıraktığı bir hücum var. O 40 metrelik deparı geçen sene taça çıkması kesin olan toplara amaçsızca koşarken atıyordu, şimdi ayağında topla atıyor, sevindirici. Ama ardından 70 dakika boyunca yine geçen yılki Guiza'ya döndü. 92'de verdiği pası bugün Türkiye ligindeki 18 takımın 36 bek, 36 kanat oyuncusundan verecek adam sayısı 1 veya 2'dir. Taç çizgisinin dibinden, uzak direk dibindeki bir oyuncuya ve 1 metre önündeki defans oyuncusunun tam üstünden aşırarak. "Uçan kafalık at bakıyim abine" muhabbeti vardır ya mahallede, öyle bir toptu işte.
























Maçın gösterdiği bir gerçek var. Galatasaray için Elano transferinden sonra bir haftadır konuşulan (bizim de hak verdiğimiz), defansif problemler İstanbul'un diğer iki büyüğü için de geçerli. Fenerbahçe Lugano'yla anlaşamazsa defansının ortasındaki ikiliyi tamamen değiştirerek sezona girecek. Beşiktaş'ın oyunu Nobre'nin defans kadar gelip, topu ayağına alarak 60 metre depar attığı oyunda Fink'in defansla orta saha arasındaki bölümde yalnız kalmasına, daha temkinli oyuna döndüğü zaman da hücum hattındaki ikiliyle oluşan kopukluklarla bir çare bulması gerekiyor. Siyah beyazlılar bir türlü vücuda uymayan yorganla yatıyorlarmış gibiler. Topu çok yukarı çektiklerinde alt taraf açıkta kalıyor, alt tarafı ısıtacağım deyince üst taraf hava alıyor. E dünya futbolundaki bu sorunu bundan 20 yıl önce çözdü futbolun dehaları. En uçtaki adamla en gerideki adamın arasını 90 metreden 50 metreye indirmek. Her iki takımın da bu problemi çözmeden lige girmesinin Türkiye'de bir problem yaratacağını sanmıyorum ama Avrupa'da bu oyun karakteri oldukça kötü sonuçlar ortaya çıkarabilir söyleyelim. Tabi maçın ortaya çıkardığı ve değinmemiz gereken bir konu daha var ki buna ayrı bir yazı lazım.

Maçın yorumcuları ile bitirmek lazım. Bir futbol yorumcusunun spikerle uyum içinde olması, maça renk katması ve maçın bitiminden sonra akılda kalan 1 veya 2 yorumunun olması gerekir en kötümser ihtimalle. Bülent Korkmaz ve Ersun Yanal, yani teknik direktörlük kariyerlerinde elle tutulur bir başarıları pek bulunmayan iki adam oturtulmuştu oraya. Yanal'ın problemi belli, sesini duyuramıyor bize. Gollerden sonra bir şeyler söylüyor ama stadyum uğultusundan anlaşılmıyor bile. Bülent Korkmaz'ın ise maç kasetini alıp izlemesini ve sadece kendi konuşmalarını dinlemesini tavsiye ediyorum. Yoksa bir yorumcunun kendisine sorulan "Fink ve Ernst için ne düşünüyorsunuz?" sorusuna, Sütçüler kasabası kahvesinde oturan 70 yaşındaki dedenin de yapacağı "İkisi de Alman disiplininde oynayan oyuncular" cevabından daha fazla verecek şeyleri olmalı.

Son olarak FOX TV yöneticilerine sesleniyorum. Türk erkeğine maç içi reklamlarıyla erken boşalma sorununda yaptıkları katkıları için kutluyorum. Arşivleri de kısa sürede açarlarsa sevinirim. Hocam derbi diye geldik zencili çıktı.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Serkan Korkmaz değil miydi yorumculardan birisi? :)

mcD dedi ki...

spiker nihat iyi vurdu ama savunmaya çarptı auta çıktı diyor yorumcu savunmanın da yerinde müdahalesi güzeldi diyor. Spiker bobo yu nobreyi allah yapacaktı utanmasa, bence yanlı bir anlatımı vardı.
reklamların da tam topun o kanada geldiği sırada çıkmasını aslında her 30 snyede bir çıkmasına bağlıyorum. şeffaf yapsalar bari biraz şu reklamları

Minero dedi ki...

Nihat'ı çok erken oyuna sürdü Mustafa hoca ki bu da sonunu getirdi bence.Fenerbahçe iyi oynadı son kısımda.

Fox TV'ye gelirsek. Literatürümüze kattıkları "Cimcik Yoğurdu" ve "Niğde Gazozu" gibi ürünler için teşekkür ediyor ve bir daha canlı maç ihalelerine girmemelerini diliyoruz. Maçın yarısını izleyemedik reklamdan. tamam yayınlayacaksan bari NTV gibi küçült alttan yap reklamı. Fecilerdi. Bir Serkan Acar'a acıdım böyle bir kanalda çaışmak zorunda kalacağı için....