Bu politik, dini bir konu aslında aslen ama futbolun içinden geçiyor, dolayısıyla ele almak lazım. Hikaye 1 hafta öncesine dayanıyor aslında. Milliyet gazetesi Schalke'nin 04'ün, 1963'te Hans König tarafından yazılan kırk yılı aşkın süredir tribünlerinden icra edilen, stadyum hoparlörlerinden çalınan "
Blau und Weiß, wie lieb ich dich" marşını, (neden 46 yıldır marş oradayken geçen hafta olduğunu çözemediğim şekilde) sayfalarına taşıdı. Schalke 04'ün marşında şöyle bir bölüm geçiyordu.
Mohammed war ein ProphetDer vom Fußballspielen nichts verstehtDoch aus all der schönen FarbenprachtHat er sich das Blau und Weiße ausgedachtŞöyle diyor ilgili kıtada (Almanca bilen arkadaşlar çok büyük bir hata varsa düzeltsinler). "
Muhammed bir peygamberdi, futbolu bilmiyordu, ama renklerin içerisinden mavi ve beyazı seçti". Bu haber geçen hafta internet sitelerinde konuşuldu, çok fazla televizyon ekranlarına yansımadı, ben de geçip gittiğini sanmıştım ama meğer öyle değilmiş.
Schalke kulübünden yapılan açıklamada, Müslüman toplumdan geçtiğimiz hafta içinde alınan yüzlerce protesto maili dolayısıyla kulüp marşının gözden geçirileceği açıklandı. Şimdi şunu söyleyeyim, bu blogda insanların dini tercihlerini sorgulayacak ne haddimiz var ne de ben insanları bu tercihleri dolayısıyla yargılayan biriyim. Dünyanın en azılı ateisti ile en radikal islamcısına, özde insan olarak yaklaşmak gerektiğini düşünürüm. Türkiye'de son bir kaç yılda yaratılan laik ve dinci yapay kutuplaşmasının da ülkeyi ne hale getirdiğini, uzaktan kaygıyla izliyorum. Yurt içinde, Avrupa'daki müslümanlara yapılan onca zulüm haberlerine karşılık kimse Hollanda'da bir kadının türbanla bir kamu kurumuna girmesinin yasaklanması halinde kopacak fırtınadan bihaberdir örneğin. O yüzden söyleyeyim Geert Wilders kafasındaki, her ülkede örnekleri bulunan adamları bir kenara bırakırsak, örneğin Hollanda dini tercihleri deklare etme açısından dünyanın en özgür ülkelerinden bir tanesi. Dolayısıyla burada yaşayan birisi olarak insanların tercihlerini sorgulamaya kimsenin hakkını olmadığını düşünüyorum. İşin pratiğinde çıkıyor ortaya sorun ki ben de zaten buraya takılmış durumdayım.
Şimdi benim için peygamberin isminin şarkıda geçmesi zaten önemli değil. Ama önemli olanlar için şöyle bir şey yapmak lazım. Şarkıda şöyle diyor, ki asıl kritik yer de burası, "
futbolu bilmemesine rağmen, renklerin içinden mavi ve beyazı seçti". Bunun tepki gösterilecek nesi var ben anlamadım. Futbolu bilmiyordu, evet doğru çünkü o zaman futbolu yoktu, kimse bilmiyordu futbolu. Renklerin içerisinden mavi ve beyazı seçti derken ise bir övgü yapılıyor yergi değil. Konuyu internet üzerindeki Schalke'li taraftarlardan bir kaçına sordum.
Bana bugüne kadar bunu hiç düşünmediklerini, şarkıyı sadece alışkanlıktan söylediklerini, herhangi bir hakaret amacı gütmediklerini, zaten 40 yıl sonra bu işin konuşulmasını anlayamadıklarını söylediler. Ama bizim meşhur Fenasi bey mail güruhu işi yine başta korktuğum noktaya getirdi. Zaten
milliyetin haberi veriş şekli bu hadiseye davetiye çıkarıyordu ya o ayrı. "
Marş ile ilgili ilginç bir gerçek ortaya çıktı" diyor haberde. Sanki marş dün yapılmış, dün Gelsenkirchen yazıtlarında keşfedilmiş ya da 40 yıl sonra şifresi yeni çözülmüş gibi. Yahu marş yıllardır orada.
Schalke kulübü konu için bir kaç uzman görevlendirdi ve marş incelemeye alınarak peygambere bir hakaret söz konusu olup olmadığı araştırılacak. Gerçi araştırılacak ne var onu da anlamış değilim. Ama bu durumdan hiç hoşnut olmadığımı açıkça belirteyim.
11 yorum:
oh be ağzına sağlık
Din konu oldu mu bir hassasiyettir gidiyor. Bu marşla ilgili hakaret unsuru aramak öküz altında buzağı aramak. Öte yandan sembolik şeylerde bu kadar takılanlar malesef tüm dinlerin ortak noktası olan hak/haram yememe, başkalarına saygı gösterme gibi konulara gelince malesef aynı dini duyarlılığı gösteremiyorlar. Biraz da ben saçmalayayım. Acaba Shalke'nin renkleri yeşil olsaydı ve şarkı renklerden yeşili seçti diye sürseydi alkış mı tutacaklardı? Ya da Schalke bir Müslüman takımı olabilir mi? Aslında Schalkeli futbolcu ve taraftarların hepsi Müslüman mı?
Bir ara Arda'nın müstesna fotoğrafları, şok şok şok gibi bir haer de çıkmıştı ağırbaşlı gazetelerimizde, belki hatırlarsınız. Sonra bakınca, kız arkadaşıyla ele ele olduğu, yakın durduğu, bazı bir ikisinde de yanak yanağa olduğunu gördük sonra. Sonra bazı kurumlarca kınandı bu, Arda özel hayatına dikkat etmesi gerekiyor diye ve başka şeyler. Benim için, hiçbir, hiçbir sorun teşkil etmese de bu durum biraz daha farklı abi, peygamberin adını fazla dile düşürmekten, sakız olmasından, mesela bir futbol kulübünün marşında olmasından rahatsız oluyorlar, ki bu konuda hakkaten de hak veriyorum. Bu bağlamda, bu yorumu neden giriyorum hak getire, ama benim diyeceklerim bu konu özelinde değil genel anlamda din elden gidiyor üzerine söylenenlerle ilgiliydi.
Mesela başka bir şey söyleyeyim, Richard Dawkins'in ünlü kitabı The God Delusion'ın internet sitesine erişim yasak diye biliyorum, zaten bir sürü de dava açıldı buralardan. Olayı yine ah bu Türkiye'ye getirmek, ah n'olacak bu ülke demek de istemiyorum; şu söylemlerden, bu şekilde başlayan şeylerden hiç hoşlanmıyorum çünkü. İçimde Dostoyevski vari garip bir inanış bulunmasa da halkların kendilerine dair komik yadısıyışlarından hoşlanmadım. Yeniden Dawkins'e gelirsek, bu inanç özgürlüğü meselesini sadece bizde değil, tam gerektiğince yorumlayamıyoruz. İnanç özgürlüğü diyorsak, başta inançta özgürlük tanır bu ve eğer başka dinden bir insana bu bağlamda hoşgörülü, saygılı davranılıyorsa, ateiste de o saygıyla yaklaşılması gerektir. Azılı bir ateisti de, dindar bir Hristiyan olarak düşünün, eğer garip geliyorsa. İnanç özgürlüğünün boyutu bu değil midir? Dediğim kitabı, rastlantıdır, daha dün edinebildim, o yüzden gerçekten kitabın ilk sayfalarında dediği gibi grereken saygıyla yaklaşıp yaklaşmadığını yorumlayamam. Ama şu örneği verip bitiriyorum.
"Londra'nın önde gelen gazetelerinden bazı restaurant eleştirilerine bakalım.
'Yediğim en kötü yemekti. Berbattı. Bu kadar kötüsünü görmedim.'
...
Eğer bu kitap uygunsuz görünüyorsa, sadece ama sadece süregelen o uygunsuz gelenekten, herkesçe kabul görmüş, din inancının ayrıcılıklı yerinden; onun her şeyin üstesinde ve eleştiri kabul edemeyen yapısından. Bir restauranta hakaret etmekle Tanrıya hakaret etmenin karşılaştırılması saçma olabilir. Ama restaurantlar ve ahçılar gerçekten varlar ve incinebilecek duyguları var, ama dini eleştirme mağduru olmayan bir suç.
@guner
kesinlikle katıldığım bir nokta var. O adamların tümünün de mail gönderme özgürlüğü var aynen fikrini beyan etme özgürlüğünde olduğu gibi. Benim zaten işin şekline bir tepkim yok. O şekle ulaşırkenki esas üzerine yapılan yoruma lafım var. Yani peygamberin ismi sürekli marşta geçse ne olur değeri mi düşer? Adamlar halbuki kulüplerinin resmi marşında belirtiyorlar, yani yanlış şekilde, default terörist olarak bilinen bir toplumun öncüsünü yüceltiyorlar bunun kötü yanı nedir? Ezeli rakipler de marşı bizim yaptığımız kokuşmuş besteler gibi "ne mutlu seni si...ene" babında çevirmiyor ki?
Bir de zaten asıl konu, ve çok yüzeysel bulduğum marş 46 yıldır oradayken bir anda sanki dün yazılmış gibi tepki gösterilmesi. Yahu 46 yıldır oradaydı marş...Benim şu outlook anarşistliği dediğim şey bu...
abi değil tabi olacak, ikinci satırda.
Anlıyorum, çok haklısın. Ayrıca böyle ayrı ayrı yorumlar için de kusura bakmayın.
Bizim güzide(!) basınımız ekmek yiyeceği yeri iyi biliyor.
Kırkı yıl sonra kim çıkarmış yahu bu tartışmayı!
Temiz bir marş, hakaret falan da yok.
Hatta "Peygamberdi" diyerek bilinçlenme, ögrenme,.. bile var.
Aferin elin Almanına Marşında Yüce İnsan'ın adını söylüyor.
Yeniçerinin birisi yakalamış yahudiyi kesecek.
Yahudi sormuş : yahu adam ben sana ne yaptım?.
Yeniçeri : Eee siz İsa peygamberi öldürmüşsünüz.
Yahudi : Ama bu olay 1500 sene önce olmuş.
Yeniçeri : Ama ben daha yeni öğrendim!
Bu da o hesap olmuş. Müslüman bakış açısıyla değerlendirirsek, peygamberin isminin marş içinde kullanılması hoş değil. Tabi müslümanların buna gelene kadar dikkat etmeleri gereken o kadar şey var ki... Esas'ı görmeyip, detaylarda boğulmak bu olsa gerek.
Efendim tepkilerin şimdi yoğunlaşması yeni öğrenildiğindendir. Bakın bütün Türkiye öğrendi bu vesileyle :)
Hakaret mevzusuna gelince hakaret yok. Olmadığı açık. Schalke taraftarı (zamanında yazan diyelim) bunu kendisine bir övgü olarak kullanmış zaten.
Problem şuradan kaynaklanıyor Müslümanların çok yaşadığı bir ülke olan Türkiye'yi ele alırsak:
Mesela Galatasaray taraftarı dese ki "renkler arasından sarı ve kırmızıyı seçti". Ben Galatasaraylı ve dindar birisi olarak bunu yanlış bulurum. Çünkü İslam Hz. Muhammed'i tüm insanlığın peygamberi olarak kabul eder. Onun için benim onun Galatasaraylı olduğunu(ya da Galatasaray'a maletmem) söylemem Fenerliye karşı onu kullanmamdır. Sorun budur, başka da bir şey değildir.
Ama bu zaten Müslümanların azınlıkta olduğu bir yerde söylenince etkisi de çok daha azalacaktır.
Değiştirilirse bile bu açıklanarak değiştirilmeldir. Yoksa Schalkeli adam "bunların derdi neydi, biz iyi bir şey söylüyorduk" gibi şeyler söyleyecektir.
"Of all the strange "crimes" that human beings have legislated out of nothing, "blasphemy" is the most amazing — with "obscenity" and "indecent exposure" fighting it out for second and third place."
Yani demis ki ozan, "Insanoglunun sifirdan yarattigi "suc"lar arasinda "kutsal degerlere hakaret" en harika olani - "mustehcenlik" ve "teshircilik" de ikincilik icin kapisiyor.
Yorum Gönder