Beklediğimden iyi başladığını söylemek lazım Premier Lig'in. Ligin açılış maçının 90. dakikada kazanılması sıradışı bir ilk gün yaşayacağımızın da habercisi idi zaten. Premier Lig'de pek alışık olmadığımız ölçüde 10 maçta 6 deplasman galibiyeti var ve beraberlik yok. Fulham ve Wigan galibiyetlerinin dikkat çekici olduğunu söylemek lazım. Özellikle Roy Hodgson'ın yarattığı takımın bu sene de iyi işler yapacağını söyleyebiliriz. BBC Match of The Day'de Gary Lineker, Alan Hansen ve Alan Shearer ağız birliği etmişcesine yeni yükselen üçlü Wolverhampton Wanderers, Burnley, Birmingham City ve ilave olarak Portsmouth'un bu sene küme düşme hattı için en büük aday olduğunu söylediler. İlk haftaya bakarak hak verebiliriz bu görüşe. Benim zaten
ayaklı felaketin takımı Wolves'tan umudum yok da diğer üçünün arasına Sunderland ve Hull City'nin de girebileceğini düşünüyorum. Haftanın çarpıcı skoru Goodison Park'taydı elbet.
Arsenal'in yaptığına resmen "ben daha ölmedim" mesajını herkesin suratına çarpmak denir. Sezon öncesi transfer sezonunda en suskun kalan takımlardan birisiydi Arsenal. Son yıllarda şampiyonluk yarışının sonunu getiremediği performansları da Arsenal'in bu seneki yarışta olmayabileceği fikrini verdi herkese. 6-1 ile dağıttılar Everton'ı. Yalnız bana göre, ne Arsenal bu maç öncesi şampiyonluk yarışından bu kadar uzaktı ne de bu maçtan sonra en iddialı takım olduğunu gösterdi. İlk 10 haftadan sonra Arsenal'i değerlendirmek daha yerinde olur diye düşünüyorum. Zira Gunners bundan önceki bir kaç sezonda da iyi başladığı sezonlarda sezon ortasından itibaren puan kayıpları yapmış ve 30. haftalar civarı havlu atmıştı. Temkinli olmak lazım. Ama bu 6 gollü galibiyetlerini yüceltmeyeceğimiz anlamına gelmiyor.
Öncelikle ele alacağımız şey Arsenal'in üst düzey pas trafiği elbet. Everton'ın 247 isabetli pasına karşılık Arsenal'in 345 isabetli pası var. Ama asıl ele alınması gereken bir başka konu var. Birincisi iki takımın maç boyu pas trafiğindeki ve ceza sahası içerisine pas gönderme denemelerindeki önemli fark. Yukarıdaki grafikte tablolardan sol tarafta olanlar iki takımın maç boyu pas trafiğini gösteriyor. Everton'ın ceza sahası içindeki zayıflığının çok net bir fotoğrafı bu. Sağda ise iki tarafın başarısız pasları var. Toplam rakam Arsenal'de 70, Evrton'da 72. Aslında birbirine çok yakın. Sırf buradan bile Arsenal'in ceza sahası içinde pozisyon yaratma konusundaki ısrarını anlayabiliriz. Everton oraya yaklaşamadığından hatalı pas yapma şansları bile çok az olmuş. Hatalı paslarının önemli bir kısmı orta saha bölgesinde. Başarılı oldukları paslarda da hemen hemen aynı tablo var. Sırf bu faktörün maçın sonucundaki farkı oluşturduğunu söylemek mümkün. Zira bunun dışındaki birç ok veride ikitakım birbirine neredeyse eşit. Kazanılan serbest vuruş, topu ceza sahasından uzaklaştırmadaki isabet yüzdesi ve ikili mücadelelerden galip çıkma oranı gibi. Tabi bu farkı oluşturan en önemli adam Cesc Fabregas'a ayrı bir kaç şey söylemek gerekiyor. Tablo aşağıda. Kullandığı 34 pasın sadece üçü isabetsiz İspanyol'un. Rakip sahada kullandığı isabetsiz pas sayısı sadece 1. İsabetli 30 pasından birisi asist ve kendisinin kaydettiği 2 de gol var. 6-1'lik sonuçtaki etkisini gözardı etmek imkansız.
Benim için, Arsenal maçı kadar önemli olan haftanın bir başka maçı daha vardı. Blackburn Rovers-Manchester City. City'i yeni yüzüyle ilk kez izleyecektik Premier Lig'de. Bir kaç hafta önceki
Sheikh's Eleven yazısında City'nin her ne kadar toplama takım hüviyetinde olmasına karşın, transferlerin planlı yapıldığını ve Mark Hughes'un iyi kullanması halinde önemli bir güç oluşturacak malzemenin elinde olduğunu söylemiştik. Böyle bir toplama takım için gayet iyi bir ilk maç oynadılar. Mark Hughes'un Guardiola'nın Barcelonasından etkilenediği çok belli. Guardiola'nın İspanya orta sahasını oluşturan, maç içinde dikey olarak 50, yatay olarak 80 metrelik bir alanı ileri geri kullanan Xavi-Iniesta ikilisini Barcelona'nın da göneğine oturtup önündeki rüya üçlüyü desteklemesini aynen alıp City'e uygulamaya çalışıyor Galli teknik adam. Bu iş için Barry ve Ireland'ı kullanacak sezon boyunca bu belli oldu daha ilk maçtan. Barcelona'daki Messi-Henry ve uçlarında Eto'o'nun karşılığı City'de Bellamy-Robinho ve uçlarında Adebayor. Maçı yayınlayan Türk televizyonunun
yorumcusu Hakan Ünsal Hughes'un Robinho'yu kanatta değil forvet ikilisinin arkasında kullanmasının daha doğru olacağını söyledi. Buna katılmak mümkün değil. Diyelim ki böyle bir durum var. Sahada ön bölümdeki 3 kişinin dışında 8 kişi kalıyor. 1 kaleci ve klasik 4 savunma oyuncusunu, ilave 2 de kanat adamını toplarsak 7 kişi ediyor. Yani orta sahanın ortasını 1 adama teslim etmek demek bu. Ya Iniesta'ya ya Xavi'ye, bizim örneğimizde Ireland'a ya Bary'e. Yetersiz kalacaktır ikisi de elbet. Hughes'un Elano'nun gönderilmesine verdiği onayın arkasında yatan sebebin bir kez daha alenen ortaya çıktığı maçta böyle bir yorum biraz abes oldu.
Ireland ve Barry çok iyi sinyaller verdiler ilk hafta. Hele Ireland'ın attığı gol tam bir soğukkanlılık dersi. Benim dikkatimi çeken başka bir veri oldu, o da Shay Given'ın performansı. İrlanda'lı kalecinin rakip alana attığı uzun topların Manchester City'li oyuncularla buluştuğu her anda Adebayor imzası var. Bunun dışındaki tüm toplar Blackburn'lü oyunculara gitmiş. Örneğin Arsenal kalecisi Almunia'nın uzun topları görece daha başarılı olmuş Given'a göre. Bu da City'nin Adebayor transferinin, oyunun sıkıştığı anlarda zaman zaman ihtiyaç duyulan pivot santrafor gerçeğinin de hesaba katıldığını gösteriyor.
Kapatmadan önce şunu not düşeyim. Bu benim futbol seyircisi olarak
ömrümde gördüğüm altı veya yedinci son dakika Carlo Ancelotti galibiyeti. Onun kadar son dakikada gülen teknik adam sayısının çok az olduğunu düşünüyorum. Eğer tahminimde haklı isem bununla ilgili bir inceleme görebilirsiniz yakında.
3 yorum:
hakan ünsal dinlenir mi abim ya jon champion'a john motson'a yazık ne yaptın sen =)
Ancelotti ve Chelsea , bence son dakikalar konusunda müthiş ikili olup daha fazla izleyebiliriz.
bu grafiklerin yayınlandığı sitenin adresini alabilir miyim?
Yorum Gönder