17 Ağustos 2009 Pazartesi

KIZILYILDIZ'A ADANMIŞ BİR HAYAT

























Türk seyircisini yıkan maçlar serisinin sonuncusunda 1996'daki Trabzonspor-Fenerbahçe maçı sonrası, Trabzon'un mağlubiyeti üzerine intihar eden 2 kişiden bahsetmiştik. Futbol tarihi fanatizmin ve takım sevgisinin zaman zaman insanlarda derin sarsıntılara yol açtığı anlardaki hikayelerle dolu. 1962 Dünya Kupası'nda ev sahibi Şili'nin Sovyetler Birliği'ni 2-1 mağlup ettiği maçta, Şili 29. dakikada ikinci golü bulduğunda Santiago'da maçı dinleyen Rojas adındaki bir taksi şöförü kalp krizi geçirmiş ve hayata veda etmiştir. Golü atan Şili'li futbolcunun da adı Rojas'tır. İskoç efsanesi Jock Stein'in 62 yaşındaki ölümü İskoç milli takımının başında Galler'e karşı aldığı 1-1'lik beraberlikle Dünya Kupası yolunu açtığı maçın sonrasında, soyunma odasında geçirdiği kalp krizi sebebiyle olmuştur. Bu sadece iki örnek. Bu ve benzeri nice örneklere rastlamak mümkün. Bizde de meşhur Abdürrahim Albayrak var biliyorsunuz. "Avrupa'nin ortasi burasi","Lüçesçü" ve "Flörçün" gibi vecizelerin sahibi Albayrak zaman zaman Galatasaray maçlarında sağlık problemleri yaşamıştı hatırladığım kadarıyla. Futbol sevgisinin tüm vücut kimyasını değiştirdiği adamlar bunlar. Biliyorsunuz kanser halen kesin tedavisi bulunamayan bir hastalık. Ben kansere yakalanmış fanatik bir taraftarın, takımının tüm bir sene boyunca başarılı olması halinde hayata dönebileceğine inanırım. Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı 3-0'dan 4-3 veya 6-0 mağlup ettiği, Galatasaray'ın UEFA Kupası'nı veya 2006 şampiyonluğunu kazandığı maçlar insan psikolojisine bir dolu tıbbi ilaçtan daha fazla etki edebilir. Tabi aynı ölçüde bu fanatizmin zararı da var ki bunu da zamanında ele almıştık blogda.

88 yaşındaki Sırp Miodrag Milosavljevic böyle bir adam işte. Bir Red Star Belgrad tiryakisi. Taraftarı, fanatiği gibi laflar hafif kalabilir o yüzden "tiryakisi" lafını kullandım. 1945'ten beri takımın oynadığı iç saha-deplasman dahil tek bir maçı bile kaçırmamış. Bunun üzerinde biraz düşünmenizi rica ediyorum. 64 yıl. İlk yıllarda kendi cebinden masrafları karşıladıktan sonra kulüp 1983'ten itibaren ona sponsor olmaya karar vermiş. Artık tüm masrafları kulüpçe karşılanıyor. Çocuklarını ve eşini 2. Dünya Savaşı yıllarındak aybettikten sonra tüm sevgisini takımına yöneltmiş. Dün açıkladığı vasiyetinde yaşadığı evi kulübe bağışladığını bildirdi. Bu Milosavljevic'in ilk gündeme gelişi değil. Red Star Belgrad tarihinde çok önemli bir yeri olan simge bir taraftar kendisi. Yugoslav basınının gündemine ilk gelişinin tarihi 1953. Yaşı henüz 32 iken Partizan'a 7-2 kaybedilen Yugoslavya Kupası finalinden sonra kalp krizi geçirmiş ve son anda kurtarılmış bir adam. Bu olaydan sonra 1 ay hastanede müşahade altında tutulduğunu belirtelim. 4 yıl sonra 36 yaşında takım Avrupa Kupası yarı finalinde Fiorentina'ya elenince tren raylarına çıkıp intihar etmeye kalkışmış ama yine son anda etraftaki vatandaşlarca kurtarılmış. Bir süre ortalıkta görünmedikten sonra 1970 yılında yaş 49 iken sahneye çıkmış bu sefer. 1970'de yine takım Avrupa arenasında yarı finalde Panathinaikos'a boyun eğince, üzüntünden o kadar içmiş ki alkol komasından hastaneye kaldırılmış aa yine hayatta kalmış. Bugün 88 yaşında ve kulüp tarihinin simgelerinden bir tanesi. "Öldükten sonra evimi, ömrüm boyunca bana yoldaşlık yapan, peşinde koştuğum ve evimin her köşesinde olan takımıma bırakmak istedim" diyor. "Cenazem Tito'nunkinden daha kalabalık olur herhalde" diye de espri yapmış (Yugoslav komünist lider Josip Broz Tito'nun 1980'deki cenazesi halen dünya tarihinde en fazla katılımın olduğu cenaze olarak bilinir).

















Milosavljevic resimlerde gördüğünüz gibi zaten evini ufak çaplı bir Red Star müzesine çevirmiş durumda. Duvarlarda tek bir boş yer bile yok. Kulüp de öneriyi geri çevirmemiş elbet. Büyük bir ihtimal bu büyük sevdanın sahibi adamın hayata veda edişinden sonra ev bir müze olarak kullanılacak.

Takım sevgisinin ne boyutlara ulaşabileceğinin yaşayan örneklerinen birisi. 17 yaşında tribün reislerinin peşinde bedava bilet uğruna kuyruk olan "cefa sevdalısı" delikalılara ibret olsun.

6 yorum:

aşkın dedi ki...

Ne mutlu ki onu kahreden iki yarıfinalden sonra savaş arefesinde olsa da bir Avrupa Kupası görmüş.
Belki bu amcanın yüzü suyu hürmetinedir 91 şampiyonluğu.

Sosyal_FB dedi ki...

"Paşalı Birol" der, susarım. Üzerine tanımam.

Alper Öcal dedi ki...

Mile Srbin diye bilinir kendisi Dutchman.

Geçen gün twit etmiştim, "Mile Srbin'i yazmak istiyorum, üşeniyorum" diye. İyi oldu bu yazı. Hele de sonundaki gönderme nefis. Klavyene sağlık :)

Aslında daha detaylı bir hikayesini buldum ama dil engeli var maalesef.

kutay dedi ki...

1945'ten beri iç-dış hıcbır maçı kacırmadıgı yazılmış ama arada hastaneye yatmalar, ortalardan kaybolmalar falan var..
o noktada kafam karıştı?

Jordi Metal dedi ki...

işte taraftarlık diyebileceğimiz bir örnek. Allah saklasın ama her halde aileme bir şey olursa her halde benim içinde hayatın anlamı Galatasray olur Rock n' Roll ile beraber.

phose dedi ki...

Rengi ne olursa olsun hakikaten böyle saf bir futbol sevgisine sahip bir adamın cenazesine katılmak bile isterim şahsen sırf dileğinin gerçekleşmesine katkıda bulunmak için haberimiz olsun yeter ;)