29 Eylül 2009 Salı

CAN DÜNDAR ALDATMASI


















Aylar önce, "Issız Adam" ile ilgili iki yazı yazmıştım.

Birincisi bu; Marifet mi Sizinki

İkincisi bu; Issız Adam

İzleyenlerin çoğu tarafından "Aşka dair çekilmiş ve çekilebilecek en güzel film" olarak lanse edilen "Issız Adam"daki vatandaşların ne kadar tırt olduğunu, kendimce izaha çalıştığım bu iki yazıdan sonra, pek de samimi olmadığım eski bir arkadaşım mail atıp (sanki köşe yazarıymışım gibi) "Sen ne anlarsın aşktan. Ancak maça git, bağır, çağır. Hiç özel birisi oldu mu hayatında?" diye sormuştu, sonuna bir ":)" ekleyince sevimli olduğunu sanarak.

Kendisine "Yavşaklığın lüzumu yok" diye kısa bir cevap yazmamın pek de kibar olmadığını kabul ediyorum ama bu vatandaşın yaptığı gibi, hayal aleminde iki erkek ve iki de kadın prototipi yaratarak, insan sarrafı kesilmenin ve "Bu tipler iyidir; bu tiplerse kötü" diyerek sağa sola sallamanın da pek zarif bir hareket olduğu söylenemez.

Issız Adam'ın kitlelerde yarattığı etki bu oldu. Kimileri Ada yerine koydu kendini, kıza kahroldu. Kimileri Alper yerine koydu kendini, "En iyisini yaptı abi, bağlanınca zor" dedi. Ve bunların hiç birisi de "Biz acaba denyo muyuz?" diye düşünmedi.

Halbuki olay basitti.

"Kimin yaşanmışlıkları kendi gözünün önüne böyle müziklerin arka fonluğunda gelse aynı etkiyi yaratırdı. Zira kocaman beyaz perde yalnızca o an izlediğiniz filmi değil, kendi filminizle beraber onlarcasını hatırlatırdı. Birine ağlarken, aslında kendinizin ve başka filmlerin aklınıza geldiğini fark etmezdiniz bile"

Neden sonra "Issız Adam"ın yarattığı kitlesel ilişki çılgınlığı geride kalırken, çevreye miras olarak retro plakları ya da şarkıları biriktiren insanlar kaldı. Şimdi ise yeni bir dalga ile karşı karşıyayız. Can Dündar'ın eşini aldatması...

"Aldatmak" fiili ortada bir "akit" olduğu zaman, o akdin bir kişi tarafından geçersiz kılınmasını anlatır.

Ortadaki "Ticari Bir Akit" ise, "Aldatmak" mali bir ahlaksızlıktır ve cezası adlidir. Yaptırımı kanunlarda belirtilmiştir. Sınırları keskindir.

Yok eğer "Evlilik" ya da "Birliktelik" gibi "Şahsi Bir Akit" söz konusu ise, "Aldatmak" bireysel bir ahlaksızlıktır ve cezası beşeridir. Sınırları esnektir.

Kimisi aldatan eşini / sevgilisini Allah'a havale ederek, olan biteni sineye çekip, yoluna devam eder.

Kimisi yargıya havale edip, boşanma davası açar, ayrılır.

Kimisi de çeker silahı, sıkar kurşunu; aldatanı başka türlü Allah'a havale eder..

Biz de bu olan biteni ilk ikisinde eş dost akrabadan, üçüncüsünde gazetenin üçüncü sayfasından öğrenir, taraflardan birisine hak veririz, olur biter. Yapanın da zarar görenin de hak verenin de hak vermeyenin de her türlü fikri tasarrufu saklıdır. Saygı duyulur.

Peki Can Dündar olayında ortaya çıkan ne Allah aşkına? Şöyle oldu da, böyle oldu da, o koptu da, bu bitti de...

Gazetecilerin, bu olay üzerine köşelerinde, bloglarında, hatta Twitter'da tartışmasını ve mavra çevirmesini anlayabiliyorum. Olayın bir haber değeri olup olmamasından, geçmiş emsallerdeki davranışlara, ortak tanıdıklara ve sosyal çevreye kadar tartışabilecek onlarca şey var ellerinde. Ama okurlara ne demeli?

"Biz romantizmi Can Dündar ile öğrenmiş, evlilik müessesine onunla saygı duymuştuk. O bunu yapıyorsa, diğer erkekler neler yapmaz" diye ağlaşan kadınlar var. Kardeşim, Can Dündar size yazılı taahhütname mi verdi, "Ben eşimi aldatmayacağım, başkasıyla beraber olmayacağım" diye. Ya da arkadaş ortamında kolunuza girip uzağa çekti de "Bak ben gazeteye yazdıklarımda samimiyim ha. Aklına bir şey gelmesin. Evlilik on numara müessese, hayatta başkasına bakmam. İki gözüm önüme aksın lan!" diye içini mi döktü? Varsa, kamuoyuna açıklansın da bilelim.

Sen, bin bir zahmet didindiğin adamla girdiğin ve soranlara "Kutsal Müessese" dediğin "Evlilik" kurumuna olan bütün inancını, sadece yazılarını okuduğun bir gazeteci-yazar kişinin ara sıra kaleme aldığı sevgi yazılarına bağlayacaksın; ondan sonra güvendiğin dağlara kar yağınca da "Kafama çığ düştü" diye ağlayacaksın. Ne nesilmiş arkadaş, yere inmedi akıllar!

Bir de diğer taraf var. Mesela yukarıda bahsettiğim ve yavşaklıkla itham ettiğimi yazdığım arkadaşım, yediği paparadan akıllanmamış olacak ki bu olaydan sonra "Can Dündar da eşini aldattı, ne olacak sizin gibi iflah olmaz romantiklerin hali" diye mail attı.

Bunu yazma sebebi de sürekli olarak Zeki Müren'in "Tek Kişilik Din" şiirindeki gibi, sevdiğimden asla vazgeçmeyeceğimi ima eden yazılar kaleme alıyor olmam. Ona ve onun gibilere göre, bizim gibi insanlar bu duygularda samimi olamazlar. Olsa olsa, poz atıyorlardır. Dirençleri elbet kırılacaktır, çünkü mantık bunu gerektiriyordur. Ne mantıkmış arkadaş, anlatmakla bitiremedik, bir daha bağırayım oldu olacak. Seviyorum ulan!

Bir akdin altına imza atarken, onun hakkını verebilmek gerek. "Sevil de sevme, ağlama ağlat, yoksa zehrolur bu tatlı hayat" diyerek "Carpe Diem" yaşamak isteyenler önden buyursun. Biz kendimize "Mihrabım diyerek sana yüz vurduk" şarkısını seçtik. Onu terennüm ediyoruz. Romantizm pozu atan mütefekkirler, yalan dolan çıktı diye biz kendimizden geçecek değiliz.

by Canarino

5 yorum:

varol döken dedi ki...

can dündar'ın fwd. maillerinden kurtulacağız bir süre en azından yazmış bir arkadaş, kutluyorum onu...

voodoo girl dedi ki...

mükemmel.

"Sen, bin bir zahmet didindiğin adamla girdiğin ve soranlara "Kutsal Müessese" dediğin "Evlilik" kurumuna olan bütün inancını, sadece yazılarını okuduğun bir gazeteci-yazar kişinin ara sıra kaleme aldığı sevgi yazılarına bağlayacaksın; ondan sonra güvendiğin dağlara kar yağınca da "Kafama çığ düştü" diye ağlayacaksın. Ne nesilmiş arkadaş, yere inmedi akıllar!"

alkışlarım özellikle bu paragraf için.

Adsız dedi ki...

bırak arkadaşım ne romantizmi ya:) hoop smileyide koyar sempati yaparım

ya başkasının tv programlarında gazete köşelerinde dikte ettiğini hiç sorgulamadan kendi hayatına entegre etmeye çalışan, hayatına ve ilişkilerine dair bir başka yerden esinlenmeden,kopya çekmeden en ufak bir müdahalede bulunamayan,karar vermekten aciz bende ıssızım be diyerek kendine popüler olandan paye çıkarmaya çalışanların çok yoğun olduğu bir toplumda fazlasınıda beklememek lazım.Bizim şirkette can dündar karısını aldattı diye üzülen biz onu böyle bilmiyorduk diye konuşan kızlar var.Elime megafon alıp malmısınız canım kardeşim siz, size ne ulann diye bağırasım geliyo sıkça ama ne fayda :)
Issız adam gelir retro şarkılar ortaya dökülür, ilerde arsız adam gelir şekiller değişir falan filan bu devran döner gider böyle.

Kolay gelsin

Can dedi ki...

Issız adam yazıları araba arkalarını esir aldı; pas geçilmemeli derim.

Aslında sosyolog değilim ama gerçek anlamda bir geçiş toplumu olduğumuza inanıyorum. Ahlak yasalarından dem vurup ağzımız sulanarak televizyonun hayatımıza soktuğu yabancı hayatlara özenmemizin başka türlü bir açıklaması olamaz gibi geliyor bana. Dini vicdan ile benzer bir yapısı var ahlaki vicdanın; esnekliğini biz belirliyoruz ve yapılana karşı tepkilerimiz bize göre olan bitenden ortaya çıkıyor. Evliliğin kutsallığını bir geyikten ibaret görürüm; hormonlarımız zaman zaman mantığımıza set çekebiliyor. Temelde problemimizin bakış açısı darlığı olduğu ortada; önümüze sunulanın sığlığı ya da mükemmelliği önemli değil. İllüzyon bunlar; dahası kişilerin bakış açıları sadece. Camus, Kafka çok severim ama bir perspektiftir bana kazandırdıkları; tutup bende onlar gibi yaşayacağım hayatı abukluğu yapmadım bugüne kadar. Olmayana olan özlemde diyemeyeceğim bu illüzyonlara; zira hepimiz perişan hayatlar yaşıyoruz hali hazırda.

Konuyu çok dağıttığımı farkettim; öyle bir yazı yazmışsınki herhangi bir tarafından tutulup sabaha kadar çekiştirilebilir. İnsanların, radyonun resimlisinde bulunmasının, herkes tarafından tanınmasının o kişilerin insan olduğunu unutmamızın ve nedense bize örnek olmak zorunda olmaları gerektiği gibi bir inanç taşımamızın getirisi gibi bunlar.Uçurumların çok olduğu bir toplumda normal şeyler bunlar.

kutay dedi ki...

açılın ben sosyologum..)
ya bu olaya dair yazacağım bir şey yok benım aslında, herşeyi sen yazmıssın da ıssız adam ile ilgili yazdıklarını yenı okudum, bir şey eklemek istedim.
sinemanın altın kuralı, kadınlara olduklarını sandıkları kısıyı, erkeklere ise olmak istedikleri kişiyi göstermektir.
ha william wallace ha bu alper. ikisi de aynı..
diyorum ve çok güzel yazmışsın dyerek ayrılıyorum...