21 Aralık 2009 Pazartesi

270 MİLYON POUNDUN YEDİĞİ ADAM

Bundan sadece 10 yıl önce Manchester şehrinin mavi tarafı üçüncü ligde mücadele ediyordu. 1996'da Premier Lig'den ikinci kademeye 1998'de de üçüncü kademeye düşmüşlerdi ve bu onları İngiltere futbol tarihinde bir Avrupa Kupası kazanmış ve üçüncü lige düşen ilk takım yapıyordu (1970 Avrupa Kupa Galipleri Kupası). 10 yıl sonra Carling Cup'ta yarı finale çıkmış, Şampiyonlar Ligi hattından, 1 maçları eksik olarak 6 puan geride ve ligde en az mağlubiyet alan takım durumunda iken hocalarını görevden aldılar. Bunun altında tek bir neden yatıyor elbet. 270 milyon pound. Buna daha sonra geleceğiz. Biz yeniden 10 yıl öncesine dönüp hadiseyi ayrıntılayalım. 1999-2000 sezonunda yükseldikleri ikinci ligde de ikinci sırayı alıp Premier Lig vizesini aldılar. Hemen küme düştüler, ardından da rekor bir puanla (99), Premier Lig'e döndüler. Bu bize 2000 yılının başlarında da tam bir asansör takım hüviyetinde olduklarını gösterir. O günden bu yana sırasıyla 9., 16., 8., 15., 14. ve 2007-08 sezonunda Sven-Goran Eriksson yönetiminde 9. oldular. Bu sonucu beğenmeyen Taylandlı, adı bir dolu skandala karışmış Thaksin Shinawatra, Eriksson'u kovup 2008 Haziran ayında Mark Hughes menajer olarak atadığında kulübün son 20 yılda elde ettiği en iyi derece 1990-91 ve 1991-92 sezonlarında gelen beşincilikti. Bu durum hala geçerli. Galli teknik adamın takımı geçtiğimiz yıl ligi onuncu sırada bitirdi. Takımın aldığı kötü sonuçları engellemek için kale direklerinin dibine Uzak Doğu felsefesini simgeleyen heykeller yerleştirilmesini isteyen Shinawatra yerini Orta Doğu felsefesine bıraktı. City'nin çözmesi gereken sorunları sezon başında yazmış, Hughes'a zaman verilmesi halinde toplanan bu kadronun rayına oturabileceğini düşünmüştük. Orta Doğu, Akdeniz ve Latin insanında ortak özellik olan "anında kazanç elde etme" hırsına yenik düştü Hughes. Görev yaptığı kulüp 129 yıllık bir Anglo-Sakson simgesiydi ama işverenleri öyle değildi. Görevden alındı.

Şeyh Mansur'un da onay verdiği, Hughes'un görevden alınam gerekçesinde "11 maçta 2 galibiyet alınması kabul edilemez" şeklinde bir ibare vardı ve kulüp yöneticileri bu durumun iyi yönde değişeceğine dair hiçbir umut görmüyorlardı. Bu açıklamayı oldukça yetersiz ve göstermelik buluyorum. Mark Hughes'un takımı belki ligdeki son 11 maçında 2 galibiyet almıştı ama toplamda sadece 2 kez mağlup olmuştu ve ligin kendi evinde yenilgi yüzü görmeyen tek takımıydı. Takım ekim ve kasım aylarında oynadığı 7 maçı da berabere bitirdi ama ardından Carling Cup'ta Arsenal'i 3-0, lig lideri Chelsea'yi 2-1'le geçtiler. Liverpool'a mağlup olmadılar ve Manchester United'a yıllar sonra Old Trafford'da kafa tutup tartışmalı bir 96. dakika golüyle mağlup oldular. Aldıkları beraberliklerin çoğu ligin orta karar ekiplerine karşıydı ki bu asla düzeltilemeyecek bir şey değildi, zaten Huıghes'un takımı büyük maçlarda aldığı sonuçlarla İngiliz futbolunun son yıllardaki 4 deviyle mücadele edeceğini kanıtlamıştı. Ama Araplara bu veriler yetmiyodu, onlar 11 maçta 11 galibiyet alınmasını bekliyorlardı belki. Son 20 yılda aldığı en iyi derece beşincilik olan ve bunu da 17 yıl önce elde etmiş bir takımın hocasını altıncı sırada iken kapının önüne koydular. Bunun sonuçlarının çok olumlu olacağını düşünmüyorum. Buna sa sonra geleceğiz.

City'nin, şu anda kadro potansiyelinin daha altında performans göstermesinin sebepleri yok mu elbet. Var tabii. Bir dolu oyuncu transfer etti Galli teknik adam. Hem de dört mevkiye birden. Craig Bellamy dışında transfer ettiği oyuncuların hiçbirisi, Manchester şehrine gelmeden önceki formlarında değiller. Kolo Toure kariyerinin en kötü dönemini yaşıyor belki de. City'nin yediği 27 golde onun bu kötü performansının etkisi büyük. Partnerlerinden Lescott'un durumu da pek parlak sayılmaz. Ne Gareth Barry, Aston Villa ne Ireland geçtiğimiz yılki City dönemlerindeki formlarına ulaşamadılar. Adebayor asla Gunners dönemindeki Adebayor değil. Robinho zaten ortada yok. Tevez de Manchester United'daki istikrarsız performansını devam ettiriyor. Dolayısıyla harcanan 270 milyon poundun sadece Bellamy biraz da kaleci Shay Given tarafı başarılı oldu. Hal böyleyken takımın son 11 maçtaki performansının tümünü Mark Hughes'a yüklemek büyük bir haksızlık. Premier Lig'de dün yapılan maçlar sonucu, onun görevden alınışı ile ilgili mikrofon uzatılan herkes Wenger'den Phil Brown'a, Steve Bruce'dan, Reddknapp'a bu kararaın yanlış olduğu görüşünde birleştiler.

İlk onbire son 1-1,5 yılda 8-9 adam yerleştiren bir takımın ihtiyacı olan en önemli şey zamandır. Bunu, özellikle Premier Lig gibi, son yıllarda aksi yönde bazı eğilimler görülse de, teknik adamlara gösterilen sabır konusundaki örnek ülkelerden birisi İngiliz futbolunun aktörleri çok iyi bilirler. 270 milyon pound size çok iyi oyuncular satın alabilir ama "zaman"ı satın alamaz. Bunu Arap patronların görmesi çok uzun sürmeyecek. Hughes'un yerine Roberto Mancini'yi getirdiler. Mancini, teknik direktörlük kariyeri açısından Hughes'dan daha tecrübeli bir isim değil. Ben City'i kısa vadede bulunduğu durumdan daha ileriye taşıyacağını düşünmüyorum. Fabio Capello ve Carlo Ancelotti'nin İngiliz futbolunda kısa sürede kazandıkları başarılar bu kararın alınmasında büyük pay sahibidir orası kesin. Avrupa futbolunda giderek forsunu kaybeden İtalya Ligi'nin hocaları, bu arenada zirveye çıkmış İngiliz takımlarının başlarına getiriliyor birer birer. Mancini'nin gelişi ile Premier Lig'de zirveyi kovalayan takımlar arasında, İngiliz futbolundan yetişmiş 2 hoca kaldı. Martin O'Neill ve Harry Redknapp. Bundan sonra ne olacak? Premier Lig futbolcularının % 90'ı,bizim Premier Lig'e gönderdiğimiz her Türk oyuncunun, ilk röportajında söylediği gibi "antrenmanını, işini bitirip evine giden adamlardır. Twitter'la meşgul olan, barda Hintli döven, striptizciye tecavüz edenleri bir kenara bırakırsak geneli böyledir. Maaşları ödendiği sürece amatör duyguları işin içine çok katmazlar. Dolayısıyla yeni hocanın gelmesiyle patlama ya da eski hocaya sadık oyuncuların tavır yapması gibi hadiselere büyük ihtimal tanık olmayacağız. Belki, yukarıda saydığımız arıza oyunculardan bazı çıkışlar görebiliriz. Craig Bellamy bunlardan birisi. Kariyeri boyunca oynadığı takımlarda ya hocayla ya takım arkadaşlarıyla sürekli takışmış olan Galli, vatandaşı ve bunun yanında o 270 milyon poundun en çok performans veren adamı olarak Mancini'nin kendisine karşı aldığı en ufak tavra ters tepki verebilir. Hata İngiliz basını Bellamy'nin, Hughes'un kovulmasına tepki gösteren 6 oyuncuyla birlikte yönetime, CEO Gary Cook aracılığı ile bir mesaj yolladığını bile yazdı dün.

Mancini Stoke City, Wolves ve FA Cup'taki Middlesbrough gibi bir seri ile başlayacak görevine. Ocak ayında, Manchester United ile oynanacak iki ayaklı Carling Cup yarı finali onunla ilgili ilk sinyalleri verecektir. O maçla başlayarak şubat sonuna kadar zorlu bir fikstürü var. Arap patronlar olası bir başarısızlık halinde ona ne kadar sabredecekler göreceğiz.

5 yorum:

AbSurDMaN dedi ki...

Ben de Mancini mayasının tutmayacağını düşünüyorum. Şu andaki hallerinden bile daha kötü durma gelebilirler hatta. Hughes'la devam etselerdi o uzun beraberlik periyodunu ikinci devre galibiyete çevirirdi bu takım ama Mancini ile ne yaparlar bilinmez.

Can dedi ki...

Atletico Madrid'in İngiliz versiyonu. Bu kadar iyi kadrolara böyle acayip hocaları nereden buluyorlar anlamak güç. Bu maddi imkana Hiddink gelmezmiydi mesela?

sukullaci dedi ki...

arsene wenger takımdaki tüm yıldızları sattı diye eleştirildi ama sattığı adamlarda dökülüyo şimdi. gerçi o adamlar arsenalda kalsa bu kadar kötü oynamazlardı heralde.

semioticus (shelbyl) dedi ki...

Hocam yazinin tam ortasinda bir html code karsiliyor bizi, dikkatinden kacmis herhalde, bir el atsan?

Mehmet Dinler dedi ki...

Mancini'yle de pek birşey olmayacak gibi geliyor bana

http://kulturluporsuklar.blogspot.com