28 Ocak 2010 Perşembe

TOP 10 YOLCU UÇAĞI KLİŞESİ



















Belediye otobüsü ve dolmuş klişelerini yazınca diğer ulaşım araçları öksüz kalmış gibi oldu. Onlara da yer ayırmak lazım. Tren, vapur ve uçak da sırasıyla gelecek yavaş yavaş. Vapurda, sabah 7'de, hava 3 dereceyken bile dışarıya oturup, sırf kızlar "sanatçı ruhlu adam bu galiba, evet buyur gel dükkan senin" desin diye beklemekten marulun kökünden daha acı hale gelmiş pahalı çayı içmeyi bir halt sanan adamla, elinde siyah torbayla, iş çıkışı Cevizli istasyonunda trene bindikten sonraki ilk 10 saniyede 3 ayrı boş koltuğa hamle yapan ama hiçbirini tutturamayınca yavaş hareketlerle kapının yanına dayanıp morali bozulan adamı da anlatacağız daha ama önce kanatlanalım. Öncelikle söyleyeyim iyi bir uçak yolcusu değilimdir. Yanımda birisiyle yolculuk yaparsam daha da tedirgin olurum, kendi başıma biraz daha iyiyimdir. Ani sarsıntılarla da aram pek iyi değildir. İnişlerle sorunum yoktur, kalkışlarda fena tırsarım ama, avuç içlerim terler vesaire. Uçak yolculuğunda hep tekrarladığım davranışlar vardır hiç şaşmam. En uzun yolculuğum 4-4,5 saat arası bir Air France yolculuğuydu. Bir gün Japonya, Kore falan düşünüyoruz, nasıl yapacağız bilmiyorum. Uçağı Bruce Dickinson kullanırsa belki...Neyse ki uçağın içinde beni eğlendirecek çok görüntü vardır.

1-Esaretin Bedeli: Uçak piste yaklaşır. Pilot alçalır, inişten korkan yolcularda bir gerginlik vardır, neyse ki tekerlekler piste değer ve o anda sizin içindeki rahatlamayla beraber bir ses duyulur, kemerin klipsinin çözülme sesi. Uçağın tekerleği yere değer değmez kemerini çözen tipler vardır her yolculukta. Sanki esarete katlanamayan, inanılmaz özgürlükçü bir adammış gibi 5 dakika kemerini bağlamak bile sıkar onu. Kemerini çözer, etrafa bakar. Uçak yavaşlar, kapıya yaklaşır, o sırada ikinci görevi başlar, sanki pilot başçavuşun eşeğiymiş de "uçak durana kadar ayağa kalkmayınız" diyen başka birisiymiş gibi ayaklanır, bagajı açar, üstünü başını düzeltir. Yanında akrabası varsa onunla konuşur. Yolculardan birinin "beyefendi oturun isterseniz, pilot uyardı" lafına "e geldik ya işte" diye cevap verir. O an uçakların otomobil gibi olmadığına çok üzülürüm. Zira ihtiyacımız olan ani bir fren ve bu zatın ön camdan piste postalanmasıdır...

2-Alkışlarla Yaşıyorum: Çok aklıma geldi Türkiye'den ayrılmadan önce yapamadım.129T Kozyatağı-Taksim otobüsü Taksim son durağa geliyor ya, o an tüm otobüsü gaza getirip şöförü alkışlamayı çok düşündüm. Sürdüğü ulaşım aracı, varış noktasına geldiğinde alkışlanan tek meslek grubu pilotlar olmasın istedim. Böyle bir alışkanlığımız var Türk milleti olarak. Bir kere o alkışı pilot duyamıyor, sen istersen Pınarbaşı tezahüratı yap. İkincisi, hadi 19 saat süren, fırtınalı havada 35 kere türbülansa giren uçağı kazasız belasız yerine ulaştıran pilotu alkışlamayı anlarım da, Ankara'dan İstanbul'a, yazın açık havada, 45 dakika boyunca kadife gibi süren uçuştaki pilotu niye alkışlıyorsunuz. Oraya beni koysanız yine götürürüm herhalde uçağı. Hem adamlar orada 2 kişi. Ayrıca eşek yükü de para kazanıyorlar. Benim belediye otobüsü şöförüm, 2 kuruşa koskoca körüklüyü tek başına ne virajlardan döndürüyor. Ona kıro diyorlar. Ayıptır.

3-Donsuz geceler: Bilgim olmadığından böyle konuşuyor olabilirim ama pilotlar neden uçuş esnasında, inilecek şehrin hava sıcaklığını veriyorlar? Bana ne? Yani bana ne gibi bir yararı olabilir bunun? Bilmem kaç bin feet yüksekteyim, uçsuz bucaksız hava boşluğu ile beni sadece bir uçak gövdesi ayırıyor, "ah Amsterdam'da 10 dereceymiş bak" diye onu mu düşüneceğim. İlla yolculara yararlı bilgi vermek istiyorsan o gün dükkanlar kaça kadar açık onu söyle. Ayrıca ben zaten gideceğim yerin hava durumunu önceden biliyorumdur, sana mı kaldım? Hiç İzlanda'ya giderken pilotun "Reykjavik'te hava -2 derece" anonsunu duyup "tüüüh biz de kapri şortlarla geldik" diyen adamı duydunuz mu? Adam zaten önlemini almıştır önceden. Bizi bu kadar düşünüyorsan, uçağı kazasız belasız indir, gerisine karışma. Hava çok sıcaksa geri dönüp sana "niye uyarmadın ulen ortalık yanıyor" diye hesap soracak değiliz. Zaten o konuşma sesin de zırıltılı hiçbir şey anlaşılmıyor.

4-Çin İşi Japon İşi: Şehirlerarası yolculuklarda treni tercih ettiğimden ikisi konusunda da tecrübeliyimdir. Hem trende hem uçakta eğer Uzakdoğulu bir yolcu varsa, bu zat ayakkabılarını çıkarıp, yatar pozisyon almak için fırsat kollar. Bunların uçak versiyonu, sarsıntıları normalden fazla hissettiği için pek talep görmeyen kuyruk tarafındaki koltuklardır. Online check-in yaparken dikkat edin, en arkadaki koltuklarda 1 tane koltuk kapılmışsa, bindikten sonra kontrol edin o arkadaş çekik gözlüdür. Uçak kalkar klkmaz, ayakkabıları (genelde sandaletleri veya terliği) çıkarır, üçlü koltukta başka kimse olmadığı için yatar pozisyona geçer, yolculuk boyunca horul horul uyur. Genelde kuyruk tarafındaki tuvalete gidildiğinde, tuvalet doluysa ve kuyruk bekleniyorsa, bu arkadaşın yatar pozisyondaki hali izlenir. Gurbetçi gençler aralarında "şşş bak la bak la Japona bak hehehe" diye uçakta hoşça vakit geçirir.

5-İlk uçuşta aşk: Uçaklarda oturma düzeninde bir kural olmasa dahi artık ekolleşmiş hadiseler vardır. Bunların en belirgin olanlarından birisi yaşlıların tuvalete yetişme ve sık sık hareket etme ihtiyacı gereği koridor tarafında oturmalarıdır. Ama bundan daha belirgin olansa, otobüste var olan "bayan yanı" anlayışının uçakta olmaması, online check-in denen imkan çıktığından beri yanında oturan kişiyi bilmeden "ne çıkarsa bahtına" şeklinde koltuk seçilmesi nedeni ile tek başına yolculuk eden genç kızların cam kenarına oturması ve yolculuk boyunca olur da yanıma akıncı bir genç oturur diye camdan dışarısının seyredilmesidir. Orta tarafa, söz konusu bayanın yanına gelen genç ise, ne yapsam da konuşmaya girsem diye tepinir. Kızın yüzü sadece hostesten yemek tepsisi alırken görülür. Geri kalan kısımda ise nimbus, kümülüs vb. tüm bulut kümeleri yakından tetkik edilir. Bu aslında sarı dolmuşlarda ön koltukta yanına oturan kızla oluşan elektirkten öteye gitmez.

















6-Marlboro Man: Uçaklarda, özellikle önde gelen üyeleri gurbetçiler olan bir güruh vardır ki bu insanlar nedense uçuştan önce veya sonra Tax Free'den alışveriş yapmak yerine uçak içi satışlara büyük önem verirler. Bu adamların en büyük özelliği kutu halinde Marlboro satın almak, euro olarak ödemek, her seferinde de bozuk değil bütün para vermeleridir. Aslında hosteslerin arabasında içki de vardır ama sanki içkiyi alınca otomatikman ayyaş damgası yiyecekmişler gibi ona dokunulmaz, sigara da karar kılınır. Bir de bu anlarda, arabadan saat alıp, kutusunu açtıran, 15 dakika boyunca evirip çevirdikten sonra "teşekkür ederiz" diye geri veren vardır ki, bunlar ayrı bir dayaklıktır. Uçakla bu kadar yolculuk ettim, sigaradan başka satılan bir şey görmedim. Bunu öğrenelim ve gelecek nesillere aktaralım.

7-Acele işe: Bu gruba ben de dahilim dostlar. Bildiğiniz gibi büyük tip Boeing ve Airbus uçaklar bir kenara bırakılırsa, havayolu şirketlerinin elindeki uçakların tümü iki sıra koltuklu ve tek koridorludur. Bu yüzden de olur da yemek servisinin yapıldığı veya çöplerin toplandığı anda tuvalete gitmeniz gerekirse bitmişsiniz demektir. Zira o arabanın yanından geçmek imkansız olduğundan koridordan çekilene kadar beklersiniz. Bazılarının dayanamayıp kendisini arabanın arkasına kattığı, işlem çabuk bitsin diye hosteslere yardım ettiği, yolculara kahve doldurmaya kalktığı bile görülmüştür, zira koyvermek çok yakındır. Araba gıdım gıdım ilerler, siz terlemeye başlarsınız, hostesten ekstra bir şeyler isteyip arabayı bekletene girişesiniz gelir. Bu gerilim dolu dakikalar, kuyruk kısmına ulaşmanızla son bulur.

8-Co-pilot: Uçak yolcularının arasında, neredeyse her yolculukta numunelik bir adam bulunur ki bu adam yolculuk boyunca pilotun hareketlerini uçağın gidişini yorumlar. Örneğin türbülansa girildiğinde "ciddi değil normal sarsıntılar bunlar" der. "Bulut kümesinden geçtik, pilot hafif aşağı pike yaptı", "şu aşağıdaki Frankfurt herhalde", "Alplerden geçiyoruz bu sarsıntılar normal", "hava açık olduğu için biraz alçaktan uçuyoruz", "bu havada ilk inişi pas geçebilir", "biraz erken inişe geçti ondan böyle hızlıyız", "hah iniş takımlarını açtı" bu adamın en sevdiği türde diyaloglardır. Be eşşoğlusu çok seviyorsan pilot olsaydın. Ya da istersen hostersten rica edelim seni kabine alsınlar Zürih-Sofya arasını sen götür. Bunlar genelde 406- yaş arası, laptopla uçağa binen işadamı görüntüsündeki adamlardır. Adamın hayatındaki "patron" sıfatı özel hayatına da yansıdığından her şeyin patronu olduğunu zanneder.

9-Gamsız: İşte uçak yolculuklarında en fazla özendiğim adam. Yerine oturur oturmaz hostesten yastık isteyen, uçak daha pistte kalkışa hazırlanırken kafayı vurup uyuyan, yolculuk boyunca uyanırsa tekrar dalabilen, uyanık kalırsa da isterse uçak yarım saat süren türbülansa girsin yemeğini yemeye devam eden, nabzı normalden 1 fazla bile atmayan, sakin adam. Bu adamın hareketlerinde de bir yavaşlık ve telaştan uzak hal vardır. İniş sırasında, kemerlerinizi bağlayın hareketi işareti geldiğinde herkesten çıt çıt çıt sesleri gelirken, bu yavaş yavaş laptopı kapar. Koltuğunu düzeltir, rahatlatır kendini, sonra da kemerini bağlar. Uykulu gözlerle etrafa bakar. Dışarıdan bakan Vietnam Savaşı'nda 3 yıl avcı uçağını kullanmış sanar. Bu adamlar Frankfırt'tan, Sydney'e aktarmasız uçsalar, uçuş bittiğinde kanaviçe işlemiş gibi rahat bir şekilde uçaktan ayrılırlar.

10-Film adamı: Bu adam şehirlerarası yolcu otobüslerinin enternasyonel versiyonudur. Onun için en büyük eğlence, koltukların üzerindeki ekranların açılıp yolculuk boyunca izleyeceği filmin oynatılmaya başlandığı andır. DVD Player başta çalışmazsa hafiften gerilir. Film başladığında pür dikkat filmi izler. Filmin heyecanlı anlarında sesli tepkiler verdiği "hadi beee", "eşşşşoğlueşşek" şeklinde serzenişlerde bulunduğu görülür. Bu arada belirtilmesi gereken uçaklarda oynatılan filmlerin, edeb ve ahlaka aykırı bölümlerinin kesilmesi ve anında ileriki sahneye atlamasıdır. Film adamı bu atlamaları anlar, yüzü buruşur, keyfi kaçar. İndiğinde uçuş nasıldı diye soranlara verdiği cevap bellidir. "İyiydi ya Terminal'i koydular izleye izleye geldim ehehehe".

18 yorum:

gerisi önemli değil... dedi ki...

palahniuk'un choke romanında vardı bir uçak klişesi. uçağın tuvaletine gidilir, tamamen soyunulur ve kapıyı açacak kişi beklenir. gerisi önemli değil.

Unknown dedi ki...

Bir de benim gibi ikram adamlari var: Ucakta ne verirlerse iyi kotu ayirmadan silip supuren, hatta yaninda oturan tanimadigi yolcularin yemeklerine bile musallat olan :)

scragnoth dedi ki...

bir de domates suyu vardır ki evlere şenlik. uçakta en fazla tüketilen içecek. domates suyundan nefret edenler bile uçağa binince içiyor, bunu da gördüm ya daha ne diyeyim.

Adam dedi ki...

Ankara-Istanbul arası gibi kısa seferlerde ikram servisinden masayı donatan tipler vardır ki bunları hiç anlamam. Hepi topu 5-10 dakka havada kalıyosun zaten, geri kalanı da iniş kalkışla geçiyor. Az bekle git evinde zıkkımlan :)

zarkufil dedi ki...

Su yorumu yazarken gercekten ortami kizistirma, yazi sahibine laf sokma gibi bir niyetim yok. Ama bu tip yazilarda yapilan genellemeler genelde yanlis oluyor. Tespit adami modundan cikmak lazim. itirazlarim var orada yazilanlara! :)

Vapur- disarda cay meselesi. Buradaki yorum sanatsal kisilik gösterme cabasi seklinde olmus. Ama oysa bu sigara tiryakisi davranisidir. herhalde sigara icmiyorsun ve bu kadar basite indirgemissin. icilen en zevkli sigaralardan biridir o. Tabi yasaklandiktan sonra bu hareketi yapan kac kisi kaldi onu bilemem :)

Alkışlarla Yaşıyorum : Buradaki olay direk duygularin disavurumudur. O ana kadar gerginlikten catlayan insanlar o ruh halinden kurtulmalarini bu sekilde gösterir. Ve bu sadece Türkiye ucuslarinda olmaz. Italyanlar,Portekizliler benim diger gördüklerim. Burada tepkimiz daha fazla diyebiliriz. Benim hosuma gidiyor iniste alkis sesi duyunca.

Çin İşi Japon İşi: Yine burda cok dar bir bakis acisi var. Neden bu tip tespitler yaparken bir topluma mal etme hissi var ki? Yine buna en büyük örnek; Almanlardan büyük bir kismi her firsatta ayakkabisini cikarir. Holandali olup 5 yildizli otel lobisine corapla inen bir cogunu da gördüm. Yani ne biliyim. Klise yazicam derken klise tanimlamalar kötü duruyor.

Bu tip yazilarda ülke/uyruk genellemeleri sana yakismiyor en azindan...

İsim dedi ki...

Evet ya domates suyuna değinilmemiş.
Ana klişenin atlandığı bir uçak klişesi serisi olmuş bu:)

Dung Beetle dedi ki...

Gamsiz adam kismina giriyorum ben.
Is geregi haftada en az iki kere ucunca insan(2009 senesinde 46 git-gelim var) artik gamsizdan baska bir sey oluyor. emekli avci ucagi pilotunun psikolojisinden cok; "lanet olsun yine ucuyoruz ve yine saat sabahin 7si"

Kucukken cok heyecanlanirdim 2-3 senede bir ucaga binince, herseferinde her seye dikkat eder, iki de bir hoplardim en ufak olayda heyecandan; hatta uyuyamazdim bir gece evvel. Ama simdi sabah arabaya binip ise gitmek gibi geliyor. Zaten kendime az vakit kaldigi icin, az uyuyorum, ucakta da maksimum uyumaya calisiyorum. yemeklerden SIKILDIGIM ve Turkish DoCo nun verdigi salata cesitlerini de ezbere bildigim icin yiyesimde gelmiyor. Ha metrobuste uyumusum ha ucakta oluyor anlayacaginiz.
sebebi budur. bir de 1000 kere ucup her turlu sarsintiyi gordukten sonra nasil olsa bir sey olmaz, dusmuyor bu b.klar diyip misil misil salya akitirim.

Flying Dutchman dedi ki...

Dung Beetle

annemle seni haftada 2-3 kez buluşturup uçaklar hakkında konuşturayım, belki fikrini değiştirir...:))

zira "bir şey olmaz nasıl olsa düşmüyor bu boklar" psikolojisine girmesi lazım..ondaki psikoloji şu anda "uçak düşse yapacak hiçbir şey yok"...

varol döken dedi ki...

kemerini ikazsız takıp yol boyu kitabını okuyan, votka portakalını içip koltuğunu arkasına bile yaslamayan tip sana ilginç gelmedi mi?

dur ben onun ilgincini getircem sana nisan sonunda!

scragnoth dedi ki...

@fd

şimdi dikkat ettim de fotoğraf gerçek mi? gerçek ise neresi?

Adsız dedi ki...

liste harika ama varol döken çok gereksiz.

Flying Dutchman dedi ki...

scragnoth

sorunun cevabıyla günü kapatalım

Unknown dedi ki...

@scragnoth

Fotograf gercek, kendisi St.Martin adasi. Yarisi Hollanda'ya, yarisi Fransa'ya bagli.
http://www.st-maarten.com/

Azura dedi ki...

Ucmak cok eglenceli yahuu! Ucagin tam kalkisi ve inisi en guzel olan kisimdir. Ozellikle kalkista organlarinin sanki yer degistiriyormus gibi hissedilmesi ve yolculardan 'aahh' seslerini duymak cok geyik oluyor. Hele okyanusu gecerken 5 dakkada bir hissedilen turbulans daha da geyiktir. Insan biraz tirsiyor ama olsun. :P Ucakta uyumak istiyorsan ya forst klastan yer alacaksin ya da sansina yaninda kimse yoksa uzanip koltuklara yatacaksin. Aksi halde uyuman zor la. Ondeki adamin koltugunu yatirmasi ve yolculuk boyunca kaldirmamasi sinir bozucu. kafasini o koltuga sikistirasim geliyor!!

Adsız dedi ki...

Höşmerim tadında,paçanga böreği yumuşaklığında bir yazı olmuş.

Eline sağlık

semioticus (shelbyl) dedi ki...

Yahu birader, bu tespit yazilarinda bari "Isin esasi oyle degil ama, boyle" demeyin. Yahu hic abarti katmadan, herseyi oldugu gibi, bilimsel analizle, istatistiksel modelle falan mi yazsin adam? O zaman mizah olmaz ki bu?

Hayir bir kere, ucaga binenlerin yuzde 68'i soyle yapmaz, hem niye Cinli... Komik, ondan. Gul gec.

Size ceza olarak Carlos Mencia seyrettirmek lazim.

varol döken dedi ki...

adsızlar uçmuş gene...

Black Pearl dedi ki...

Non flying dutchmanin ucaktaki sirlari her an ortaya dökebilirim.