Zamanında bunun
halk ve İETT otobüsü versiyonunu yapmıştık, neden minibüslere gelmek için bu kadar ara vermişiz anlamadım. Zira Türkiye'de, hele hele İstanbul'da minibüs denen asla anlatılamayacak, yaşanması gereken oluşum, üniversitelerde okutulması, psikoloji ve sosyoloji kuramlarına konu olması, İsviçre'li bilim adamlarının sesten arındırılmış laboratuarda incelenmesi gereken bir tez konusudur. Bir kere şu ayrımı yapalım. İstanbul'da minibüs denilen araçların Ankara'da karşılığı dolmuştur. Zira Ankara'da minibüslerden ayrı bir dolmuş kavramı bulunmamaktadır (bir de otobüsten küçük midibüsler var ama onlar yazı konusu değil). Ancak İstanbul'da minibüslerin yanında sarı dolmuşlar da bulunduğundan bu ikisi birbirinden ayrılmıştır. Ankara'da okuduğum ilk günlerde, Ankara'nın yerlisi arkadaşıma "
Minibüs yok mu hiç oraya?" diye sorduğumda "
Ne minibüsü?,
O ne?" diye bön bön yüzüme baktığını bilirim. Neyse efendim, otobüslere nazaran daha küçük araçlar olması sebebiyle tespit yapmak çok daha kolaydır, dolayısıyla liste yaparken çok zorlanmadık. Geçelim listeye
1-Anger Management: Sinirli minibüs şöförü. Ömrümde gördüğüm en komik adamlardan bir tanesidir. Bir de nedense otobüs şöförleri, ununu elemiş, eleğini asmış, mülayim, devlet memuru tiplerden oluşurken minibüs şöförleri genç, kabadayı görünümlü, adrenalin depolayan adamlardır. Bir kere "bozukluk meselesi" Türk tarihinde Don ve Volga nehirlerinin birleşmesi kadar önemli bir meseledir. Eğer 20 ya da 50 lira verilmişse şöför camla direksiyon arasında para yığının olduğu bölmeye parayı atar, sinirli sinirli camdan sizi keser, vites değiştirirken vitesi ileri attıktan sonra elini vitesten kurtarıp cama doğru hızlı bir şekilde götürür, bir süre sizi gıcık etmek için parayı vermez, "
kaptan 20 milyondan bir Levent vardı" deyince de "
vericem beyefendi" diye gider yapar. Onun aslında tercümesi şudur. "
20 milyon üstünü verene kadar 20 takla attırıcam sana". İnene kadar "
acaba unutacak mı?" diye korku yaşanır. Bazıları işi abartıp siz inene kadar parayı vermez, inerken şöföre birdaha hatırlatılır, şöför parayı yavaş yavaş sayar, böylece o sırada bekleyen yolcuları da kendi tarafına çeker. Bir daha bütün para vermemeye yolcu tövbe ettirilir.
2-Cehennemde İnecek Var: Bu benim başıma düzenli aralıklarla gelir itiraf edeyim. Bir yere yetişilmesi gerekir. Minibüse atlanır, sabırsızlıktan ve diken üstünde oturmaktan sürekli saate bakılır, bir de üstüne trafik sıkışır, tam açıldı uçuyoruz derken arkalardan bir ses gelir. "
Şöför bey Yaprakaltı'nda inecek vaaaar". Ulan Yaprakaltı neresi? O an o insana duyduğum nefreti, içimden ettiğim lafları ve attığım bakışları kimse tahmin edemez. Minibüste böyle acilen yetişilmesi gereken bir yere gidene kadar absürd duraklarda inen yolcular vardır. Durakların adı da bir acaiptir zaten. Yaprakaltı, Leylifer, Zümküfül, Vuvuzela.....Hadi bunları geçtim bir de hemen her yerde olabilecek duraklar var. "
Düzde inebilir miyim?" diye bir şey duydum misal Kırklareli'de. "
Merdiven'de indirir misin?" var? Ama bunun zirve anı Zonguldak Ereğli'de duyduğumdu. Minibüsle gidiyoruz, arkadan bir ses geldi "
Apartmanda inebilir miyim?". Hangi apartman ulan her yer apartman? "
Yolda inebilir miyim?" de vardır büyük ihtimal. Hangi yol?...yol işte...Bir de "
sağda indirir misin?" var. Yahu İngiltere mi burası, solda indirmek mümkün mü, herhalde sağda indirecek...töbe....
3-Footbal Factory: Hatta bakıyorsun Yakacık-Kartal hattı. Şöför koltuğunun üstüne bakıyorsun. Leicester City flaması. Birisi bana bu hikayeyi anlatsın. Minibüslerde, genelde tavana yakın yerlerde, minibüs hattıyla, şöförün tipiyle, gideceği semtle zerre alakası olmayan futbol takımlarının flaması vardır. Adamın tipine bakıyorsun, gittiği semte bakıyorsun, şöför olmasa en iyi ihtimalle Gültepe'de manav olur, tepede Forza Inter yazıyor. Sanırsın Gültepe'yi bitirince akşam bir de Milano'da gece vardiyası yapıyor. Son yıllarda bunun bir başka uzantısı şöför koltuğuna forma giydirenler. Bir ara Örnek Mahallesi minibüsleri şöförlerinde bir Fenerbahçe forması fetişizmi vardı. Bu konuda da bir zirvem vardır. Ankara'da minibüs bekliyorum, önümden Ulus-Sincan minibüsü geçti. Sincan'a gidiyor, arkada flama Detroit Red Wings. Adam Sincan'dan Detroit'teki buz hokeyi takımını destekliyor düşün. Küreselleşmenin gözünü seveyim.
4-Band of Brothers: Minibüs yolculuklarında, genelde en ön koltukta oturan, minibüs şöförü ile hiç bir işveren-işçi, ya da şöför-muavin ilişkisi olmayan, ama nedense o koltuğa her oturduğunda paraları toplayan, yol boyu şöförle muhabbet eden adamlar vardır. Bu adamlar nedense sıra kendilerine geldiğinde, minibüsün en ön koltuğu boş değilse binmeyip bir sonraki minibüsü beklerler. Onlar için o ön koltuk ve şöförle aralarındaki bağlantı bir varoluş sembolüdür. Toplumdaki kimliği odur o adamın. O adam "
şöförle yolculuk esnasında konuşmayınız" kuralının olduğu otobüse binmez hiç. Yolculuk boyunca hata yapan diğer şöförlere, minibüsçü ile birlikte "
bak bak bak hey allahım hey", "
cık cık cık cık görmüyo mu yaaa?"şeklinde laflar atar, hatta bazıları abartıp "
şerefsiz abi şerefsiz, düşünmüyo ki arkadakini" diye terbiyesizleşir. İneceği durak geldiğinde içini bir hüzün kaplar. İnerken, elinde torba, tek bacağını aşağı sarkıtıp minibüsteki diğer yolculara
şöförü tanıyorum hissini vermek için "
hadi görüşürüz Mümin" der ve karanlığa kaybolur.
5-Chain Reaction: Para uzatma. İşte bir minibüsü, kendisini oluşturan vida, şanzıman, gaz pedalı, direksiyon gibi diğer parçalardan bağımsız, başka bir varlığa dönüştüren eylem. Çok geniş bir konudur bir kaç satıra sığdıramayabilirim. Bir kere benim bu konulardaki sıkıntım para uzatacakken, gidilecek yerin ismini aklımda tutamamamdır, arkadan bir para gelir "
Müsahipzade Celal Sahnesi uzatır mısınıaaaaz?". Sanki İkinci meşrutiyet yılında yaşıyorum, kim zade? Bu yüzden bana uzatılan paraları şöföre aktarırken hafiften isimden kırparım. "Levent Çarşı" uzatana "
Levent alır mısın?" derim, Maslak Park Orman uzatana şurdan "
Maslak alır mısın?" derim. Atatürk Kültür Merkezi uzatana "
şurdan Atatürk alır mısın?" demem ama hadise çıkar. Bir de minibüslerde tabi şöför koltuğunun arkasındaki üçlünün ortasındaki ve solundaki adamın daimi görevidir para uzatmak. Bu anlamda o koltuğun bir arkasındaki koltuk da en problemli olandır. Zira şöföre parayı kendiniz verecek kadar yakın değilsinizdir, aynı zamanda da yakınsınızdır, bir öndekine de "
uzatır mısınız?" denmez, tam bir kabustur. Böyle bir durumda koltuktan çıkıp parayı vermek en iyisidir, bu sefer de geri dönerken yere yuvarlanılır.
6-Money For Nothing: Minibüslerde defterdar tipi yolcu ve şöförler de bulunur genelde. Bunun yolcu örneği, atıyorum Kadıköy-Ümraniye 1.400 ise madeni paralarla tam 1.400'ü denkleştirmiş halde minibüse binen ve biner binmez parayı verecek adam arayan, şöför koltuğuna oturan değnekçiye parayı uzatıp "
kardeş çocuk toplıycak" cevabını alınca hayata küsen tiptir. Bunun şöför versiyonu ise en önde oturan yolcuya sık sık "
hocam kolunu çek de bir aynayı göreyim" muhabbeti ile aynadan binen yolcuları sayan, 2 dakikada bir "
ücretini gönderemeyen var mı?" lafı ile birlikte yolcuları süzen, minibüs ışıklarda durduğunda direksiyona dayanarak paraları yalama tekniğiyle sayan adamdır. Bunların madeni para bölümleri 10, 25, 50 kuruş, 1 lira şeklinde birbirinden ayrılmış tahtadan kutuları bulunur.
7-Çiçek Abbas: Hiç unutmam yine bir Kadıköy-Ümraniye arabasını beklerken durağa bir minibüs yanaştı. Arabanın içinden Michael Schumacher çıkıp
"hadi laypzig laypzig laypzig laypzig" diyecek sandım. Farların üstünde iki tane Ferrari arması, alev resimli bir kaç zamazingo, üst tarafta Marlboro yazıyor. Minibüsün içine bindik, tepede püsküller, mavi ışık veren lambalar. Dışarıdan Formula 1 otomobili içeriden Red Light District gibi araba. Bu tür şöförler var, minibüsün dışını bin türlü fiyakalı resimdir, tabeladır onunla kaplayıp, içeriye de türlü atraksiyon ses sistemi falan yapıyorlar. Arkadaş sen istediğin kadar yap en fazla muhattap olacağın soru "
Numune'den geçer miieee" olur? Delikanlı adam öyle atraksiyonlarla uğraşmaz, ön cama içeriden görünecek şekilde "HUSUSİ" yazar, Yoda görmüş Jedi Padawan gibi susarsın bütün yol boyunca.
8-Harold and Maude: Aslında yaşlıca bir bayanla genç bir delikanlının arasındaki bağı anlatır bu film de benim kastettiğim minibüslerdeki "teyze" ve "çocuk" ekolü ve bunların birleştiği an. Yıllardır değişmeyen bir "
abla çocuk kucakta mı?" ekolü vardır bilirsiniz. Çocuk büyüğünün kucağındaysa onun için para alınmaz. Minibüste giden çocuk dünyanın en tehlikeli organizmalarından birisidir. Genelde herkesi fitil edecek sorular sorar. "
Anneee bu insanlar nereye gidiyolar?", "
Anneee geldik mi?", "
Anneee arabayı ne yapmış adaaam, hastane mi burasııı", "
Anneeee Haluk amcanın da böyle mi arabasııı" gibi cevabı olmayan ve asla verilemeyecek sorularla minibüstekilerin tümünü kroki duruma sokar. Bundan kurtulmak için genelde camı açar bir kulağımı dışarı veririm ama bu sefer çocuğun yanındaki teyzeden çıkış gelir "
Camı kapatır mısınız, çocuk üşüyo". Üşüsün diye ben açıyorum zaten, hatta donsun, donmuş halde Makinelerin Yükselişi'ne kadar gitsin, John Connor'a yardım etsin, zira en kral Terminator gelse o sorularda sistem
beklenmeyen bir hata oluştu der ve kapanır ebediyen.
9-Man Of Sorrows: Bir insanın hayatında
şurada yerin dibine girsem dediği bir kaç an vardır. Sevgilisinin ailesine "yiyişirken" yakalanmak, okulda kopya çekerken yakalanmak, askerde nöbette uyurken yakalanmak, 4 saat oynanan FM'yi kaydetmeden elektriklerin kesilmesi ve en kötüsü olan minibüste para koltuğuna oturduğunuz andır. Hani şu şöförle sağ ön koltuk arasında üzerine para konan pufumsu. O koltuğa oturan adamın önündeki hafta işinin rast gitmesi mümkün değildir. Genelde o koltuğa en yakın çelimsiz adam, kalabalıktan ötürü koltuğa oturtulur. O koltuğun öyle bir pisliği vardır ki herkes minibüste öne bakarken ve birbirinin ensesini görürken aynı anda 30 kişi sizi izlemektedir. Gözünüzü kaçıramazsınız zira her yerde birisi vardır. Bir de üstüne üstlük şöförün vites değiştirmesi sırasında kıçınıza değmesi ve arkadan gelen paraları denkleştirme kabusu başlar, ter içinde kalırsınız inene kadar. Herkes size "
hehehe maymun oldun olüm maymuuuun" der gibi bakar. O koltuğa bir kızın oturduğu durumlarda ise minibüsün kimyası değişir. Bakışler tek yöndedir, Soğanlık minibüsü Greenwich Gözlem Evi'ne döner.
10-It Happened One Ride: Şimdi gelin şuraya dizilin herkes rapor versin. Kim dolmuşta ve minibüste gördüğü kızı yolculuk boyunca hiç kesmedi bugüne kadar? Özellikle Taksim-Bostancı, Kadıköy-Bostancı, Taksim-Topkapı sarı dolmuşları bu iş için birebir fasilitelerdir. Bir kere hadise daha biniş aşamasında başlar. Öndeki ikili koltuğa oturulduğunda yanına bir kız gelmesi için dua edilir. Eğer rüya gerçekleşmişse kimya değişir. Kızı 15 dakikada etkilemek lazımdır. Son model, cep telefonu çıkarılır kurcalanır, olmadı az önce alınan seyahat, sinema, müzik içerikli dergi çıkarılır, kapağı kızın gözüne sokularak okunur, yetmez sesini kıza duyurmak için bir ahbap aranır, "
çocukları ara ben gelirim akşam da taksim'deyiz ya ne olucak kanka......" türü
hem sevdiklerime değer veririm, hem eğlence adamıyım mesajı verilir. Kız dolmuştan indiğinde gözle girdiği sokak kesilir, hayal kurulur. Bu hayalerin gerçekleşem oranı % 0.000001'dir tabi. Minibüslerde ise böyle bir durumun olması zordur. Zira minibüslerde bir namus ortamı söz konusudur. Bir kere zaman zaman ön koltukta şöförün "manitası" oturur. Minibüs aile salonuna döner.
by Barad-dur, Canarino, forzabrian, Gorky, tunchay and FD
28 yorum:
2 sene önce, levent'teki iş yerime gitmek için sarıyer minibüslerine binmiştim. cumartesi bi de erken çıkınca, oh dedim ilk kez işe erken gidicem hatta ufaktan iş öncesi kahve sigara olayıda olur diye keyifleniyorum..hatta hemen kalkıyor diye, son anda ayakta kontenjanndan dalmıştım minibüse;
tam yola çıktık ve kemal sunal tadında bir olay oldu, abi vites atarken vites kolu elinde kaldı, evet vites kolu çıktı. o anki önce şöforun sonrada bizlerin yüzü görülmeliydi..haliyele vites atamayan abi kanı gibi gidiyor.. sonra yandan geçen bir minibüsden, ingiliz anahtarı bulundu(o ayrı komedi) sonrada dipteki mandala sıkıştırıp, ingiliz anahtarı vites görevini gördü..tabi hız hakgetire..ve ben yine işe geç kaldım, ritüel bozulmadı..
"Vuvuzela'da inecek var..!?"
:D
Çok komik olmuş,elinize dilinize sağlık
Garip kornalar, enteresan vites başlıkları, teyp üzeri dantel mini flamalar, fosforlu kadın gözü,terlemiş bir şekilde bir türlü açılamayan yan cam, cam kenarında oturmazken o camın açılması için rica, o dar ortamda bağırarak cep telefonuyla konusan tipler,kendini yarışta sanan yağız şöförler...
klişeler klişeler klişeler
"Müsait yerde inecek var" ve "çökelim abiler" unutulmuş.
topkapı yakasındaki minibüsçüler genellikle boston celtics tutarlar.. bunu da arka cama astıkları yeşil flmalarla gösterirler.. utanmasalar dikiz aynalarına larry bird'ün vesikalık fotoğrafını yapıştıracaklar..
Kırklarelinde toplu taşıma bir sorun haline gelmeden bir çözüm olarak ortaya çıkan minübüsler genellikle bugün 10dk. yolumu yürümeyeyim de minibüse bineyim geze geze gideriz kavmi insanları tarafından kullanılır. Ve gezerken bi tanıdığını gören herkes gibi "düzde inmek" ister memleketim insanları.
harika olmuş, kendimi yolculuk yaparken hissettim on maddede on ayrı kez :)
valla dün aklıma geldi. eve gidince yazayım dedim ama dutchman'in işi o diye vazgeçmiştim ya:D özellikle 2 madde var aklıma gelen.
Geceleri bulunduğun minibüsten, arkadan gelene "arkadaşlar, arkada ki arabaya geçebilir misiniz?" sorusuyla gönderilmekten nefret ediyorum. Rica ediyor ama hayır deme şansın da yok.
Yaşlı teyzelerle, bizim hattın minibüslerinin kavgaları da en büyük sorun ve ayrıca komedi. Şoför o kadar rahat ki 20-25 kişilik arabaya 50 kişi alırım havasında. E tabi özellikle "oturan" yaşlı teyzelere bu sorun oluyor. "evladım konserve olduk konserveeeaaa" şeklinde bir ses yükseliyor. Ayaktakilerden ses çıkmaması da "g.tümün düştüğü durumdan memnunum teyze sana noluyo" şeklinde ifade edilebilir.AYnı zamanda şoför bu durumdan faydalanarak, 2-3 yolcu daha alabiliyor.
Mükemmel bir yazı olmuş :)
Benim bulunduğum yerde(ege'de küçük,şirin bir sahil kasabası;hep bunu kullanmak istemişimdir)dolmuşlarda saat durumu vardır.Eğer Şöför zamanında kontrol noktasından geçemezse cezayı yer ama ben şimdiye kadar caza yiyen görmedim ve hep şuna şahit oldum Kontrol noktasında duran kişi geç kalan şöföre"nolcak be yaaoou ahmetim geç,senden önce hilmi abide gecikti zaten, akşam bir bira söylersin ödeşiriz der" Bu anlattığım minibüste veya dolmuşta geçen olay değil ama yine de bir dolmuş/minibüs hikatesi olabilir.
Süperdi elinize sağlık :)
1990'da Almanya'dan kardeş okulumuz gelmişti; bizim valide Almanca öğretmeni olduğundan hocalarla direk ilgilendi. Adamlar merak etmişler dolmuşu, bizimkide bindirmiş bunları.Çok hoşlarına gitmiş, "ne güzel istediğin yerde binip istediğin yerde iniyorsun" tadında bir yorum yapmışlar.
Geçenlerde Eskişehirde dolmuşa bindim okula gitmek için.Dolmuşta boş ön koltuğa oturduk adam kapıyı açmayınca. Muhabbet başladı bir anda, ne okuyorsun geyiği klasik. Sonrasında adam bir anda ingilizce konuşmaya başladı. Tepki veremiyor tabii insan; öncesinde ingilizce sohbeti hiç geçmedi çünkü. Adam 4 yıl Jersey'de yaşamış. Benim ingilizcemi test ettiğini söyledi! Olay ingilizce ile kalmadı, adamın mahallesinde Güney Amerikalı arkadaşları varmış; ispanyolca öğrenmiş. Birde ispanyolca konuştu 15 dakika.
Birde çok yakın bi arkadaşım dolmuşta kestiği kızla, tanıştı ve çıktı uzun bir süre. Yaşananlar ortak, klişeler ortak. Dolmuş konsepti ülke genelinde sabit olan tek şey sanırım.Bu istikrar başka bir alanda yok.
Çok güzel yazmışsınız
Emeğinizee sağlık + rep :))
şehir efsanesi:
- mükemmel bir yerde inebilir miyim?
- buyruz size layık değil ama...
bizzat yaşadığım gerçeği:
- inecem ben!
- e inecen tabi
...
Birde yolcu alırken adım başı durup, indirirken "daha yeni durduk arkadaşım" diye gider yapan türleride var bunların.
"kavşağı geçene kadar çöküverin bi zahmet". bazı yolcuların hiç hoşuna gitmez hafiften eğilir gibi yapar, bazısı kendini kaptırıp neredeyse komando gibi sürünme pozisyonu alacak hale gelir.
peki dolmuşların içersindeki saatlerin hiç 1 zaman doğru zamanı göstermemesi...
Herkesin teker, teker eline emeğine sağlık...
mükemmell..
Kendi güzergahında ralli havasında estirip el kaldırdığında 20 metre ötede duran, sorunca ''saatli çalışıyoruz'' diyen..Hatırı sayılır bir mesafe geçildikten sonra ise kağnı hızında ilerleyerek ara sokakların içini dikizleyip yolcu almayı uman ve bir tane bile bulamayan..Sabahın köründe daha şimdiki gibi gazete yığınları iple bağlanmadığı için bayiilerin önündeki gazetelerin en üstündekini aracı durdurmadan yavaşlatıp kapıyı açıp aşıran..Durağa gittiğinde sigarası olduğu halde meslektaşından sigara otlanan ve çay ısmarlamasını isteyen..Ahlaki olarak toplumsal tabakanın en aşağılarındadır dolmuş şoförleri..En komiği Ziraat Mühendisliğinden terk ve ön cama ''fakültelim'' yazan ve takım elbise kravatla şoförlük yapan bir zamanların dolmuş şoförü dayımdır.
En enteresanı ise yukarıdaki bazı olayları anlatıp ''kendi camiasını'' eleştiren dolmuş şoförü eski bir dost..
Harika bir yazı olmuş..emeğinize sağlık..
"dolmuşta polis yüzünden çökertilen tiki kız
muhtemelen ıstırapların en büyüğünü çeken kızdır. sen o kadar süslen şıkır şıkır giyin bavul gibi çantanı da koluna tak, hatta elindeki o cep telefonuyla arkadaşınla kafa kafaya verip bir sürü fotoğraf çek, sonunda "ablacım ışığı geçene kadar bi çökebilir miyiz sana zahmet" diye şöförün talimatıyla "emmi oturuşu" yap. nerde o havaların? nerde o karizman? yakıştı mı a gül yüzlüm!! bmwli sevgiliden cam kenarında sıçar pozisyonda şöförün "tamam" demesini bekliyorsun. hayatın sümsüğü en şiddetli haliyle kafana kafana iniyor.... oh olsun!"
Bu tasviri (ekşi sözlükten peperuhi nickli yazarın 11487661 numaralı entrysidir.), Oran-Kızılay dolmuşunda, Meclis Kavşağı'nda çöktürülen tüm tikilere ithaf ediyorum :)))
İstanbul'da az tercih ettiğim bir araç olmasına rağmen benim için Taksimde saatlerce takıldıktan sonra 40 dakika süren yolun 12 dakika'da uçarcasına katedilmesi anlamına gelir dolmuşlar. Genelde aşkın'ın dediği gibi trafik kurallarını hiçe sayan, her türlü magandalığı yapan tipler canlanıyor gözümde minibüs ya da dolmuş şöförü deyince. Toplu taşıma kültürünün olmaması ve hayat standardının düşük olmasının neticeleri...
şöför koltuğuna giydirilmiş 16 numaralı ankaragücü, yandaki yolcu koltuğunda da 06 numaralı bursaspor forması gördüğüm günden beri dolmuş seyahati yapmamaya özen gösteririm.
"Kroki durumuna sokulmak", bu tabiri daha önce hiç duymamıştım doğrusu.
minibüs var artık ankara'da :)) yeşil halk otobüsleri kalkınca eryaman, sincan etimesgut taraflarına minibüs koydular belediye otobüslerinden gayri..
Derste Amerikalı hocamızın yaptığı konuşmadan alıntı (tahtaya falan sayıları yazarak anlattı akılda kalsın diye, bak kalmış işte):
Nasıl olur da dolmuşun en arka sırasından, hiç tanımadığınız birisine 50 lira uzatırsınız da, 48.5 lirayı 1 dakika içinde geri alabilirsiniz?
Burada etikten, insana güvenden bahsediyordu ama dolmuş şoförlerinin dolmuş ahalisi üzerindeki ultimate power'ını es geçmiş olmalı...
Minibusun arka camina yazilar resimler yapistirilir. Kimilerinde nazar boncuklari takilir. En onemlisi de 'Allah Korusun' yazisidir. Bence asil onemli nokta bu kisimdir. Adamlar trafik kurallarina uymazlar, yanindaki minibusle-otobusle yaris haline girisirler, ani ani-agir frenler yaparlar da 'Allah Koruyor' ,demek var bir bildikleri.
Birde vitese tespih takmalar vardir. Kimisi de koluna takar. Bir vites olayi daha vardir, her vites degisimde o sag elin serce ve yuzuk parmagi her daim havadadir. Oyle olunca mi daha iyi degisiyor o vites anlam veremiyorum..
Viraj olur, son hizda o viraj alinir, ilerde trafik isiklari vardir, amac yesil isiga yetismektir fakat her daim kirmiziya yakalanilir ve ani fren yapilir. Ayaktakiler nerdeyse havada takla atar.. Daha neler neler... :D
Yorum Gönder