14 Mayıs 2010 Cuma

DIANA TAURASI FENERBAHÇE'DE


















"Siz hatırlamazsınız, bir zamanlar, bir Amerikalı vardı. Tek başında takımdı, tek başına... Hatta hiç unutmuyorum, bir gün..."
diye başlayan görmüş geçirmiş ağabey cümlelerinin öznesi, kuşaktan kuşağa değişir basketbolda. İlkler unutulmaz ama sonradan gelenler, ulu orta söyletmese de, dama pabuç attırır. Clarrisa Davis'ten bugüne yazı başındaki cümleleri yaşayan Türkiye Kız Basketbol Tarihi, gelmiş geçmiş en büyük imzasını gördü an itibariyle. Diana Taurasi, Fenerbahçe'de...

Diana’nın Wnba'de,Avrupa’da ve olimpiyatlarda yaptıklarına, şu aşağıdaki bir iki tıkla ulaşmak mümkün. Biz biraz çocukluk ve gençlik yıllarına bakalım. Diana Taurasi nasıl oldu da "en iyi kadın basketbolcu" oldu, onu gözleyelim.

WNBA Kariyeri
Avrupa Kariyeri
Wikipedia Sayfası

Taurasi, California nüfusuna kayıtlı. Bizim memlekette esas olduğu üzere, "Baban nereliyse, sen de oralısındır" diyecek olursak, iş karışıyor.

Mario Taurasi, İtalya'da doğmuş, Arjantin'de büyümüş. Hatta bu ikincisinde futbol da oynamış. Annesi Lili de Arjantinli. Daha 15 yaşında birbirine aşık olan çift, 1978'de Amerikan rüyasını yaşamak için California'ya gelmişler. Çok uzun süre, hiç de varlıklı bir aile yaşantıları olmamış. Lili, bir restoranda garsonluk yaparken, Mario ise bir fabrikada makine işçiliğiyle iştigal ediyormuş. Yine de kızlarının bu yokluktan etkilenmemesi ve basketbola odaklanması için ellerinden geleni yapmışlar. "Ben, yaşıtlarımın bir kısmı gibi yaz aylarında çeşitli işlerde çalışmadım. Sadece basketbol vardı" diyor Diana.

İtalya'da şarabı ile ünlü bir kasabanın adını soyisim olarak alan bu iki çocuklu ailenin, en küçüğü olan Diana çocukluk yıllarında "Basketbol mu oynasam, yoksa futbol mu?" ikileminde dönüp dururken, "Babama danışayım" demiş ve "Kızlar için basketbol daha uygun bir spor. Özellikle bu ülkede. Ama seçimin hangisi olursa olsun, bütün zamanını ona ayır ve diğerini sadece eğlence için yap" cevabını almış. Tavsiye etkili olunca Diana'nın basketbol macerası başlamış.

Filmlerde gördüğümüz, Amerikan evlerinde garaj çatısına yakın asılı potalardan Taurasi ailesinin evinde de varmış. Diana’nın sabah akşam patada kütede, heder ettiği potadaki çalışmaları günden güne daha bir dikkatle izleyen babası, kendisini şoke eden bir sahneyi şöyle anlatıyor:
"Garajın köşesine, çatının görüşü engellediği bir noktaya gidip, oradan şut atıyordu. O sahneleri asla unutmayacağım. Şutları arka arkaya giriyor ama neredeyse fileye değmiyordu; inanılmazdı"

Babası işten eve döndüğü çoğu zaman, Diana'yı bahçede şut atarken görüyormuş. Potadan düşen topu alıp, kendisine geri atacak birine ihtiyaç duyduğu için bir kaç saat beraber takılıyorlarmış. Sonrasında Diana "Baba, biraz da defans yapar mısın?" diye soruyormuş. Eğer o gün komşu evlerde basketbol oynanmıyorsa, başkalarıyla maç yapamayan ve kendi evindeki garaj mesaisini gece geç saatlerde ancak annesinin uyarısıyla bitiren Diana, odasına çekildiği zaman da basketbol topunu elinden bırakmıyormuş. Odada top sektirmesini annesi Lili'nin "Yeter kızım, kafamız şişti" ihtarı ancak durdururmuş.

























Organize basketbol ile Taurasi'nin ilk tanışması, altıncı sınıf günlerine denk geliyor. Yaşıtlarına nazaran büyük görünümü ve oyunuyla, Chino'daki basketbol hocalarından Lou Zylstra'nın dikkatini çeken Dee, daha ilk idmanda Zylstra'nın yanındaki şişman yardımcı hocaya dönerek, bombayı patlatmış.
"Belki Chino'da en akıllı basketbol hocalarına sahip değiliz ama en genişinin burada olduğu kesin"

Diana, evine çok yakın olan ve akşam karanlığına kadar basketbol oynadığı, altı basketbol sahasına sahip Don Lugo Lisesi'nde okurken 3.047 sayının altına imza koymuş. İki kere 51, bir kere de 56 sayı attığı, üst üste tam beş maçı son saniye basketiyle kazandırdığı ve ikinci senesinde 28.8 sayı, 12.9 ribaunt and 4.2 asist ile katkı yaptığı Conquistadors lakaplı okuldan mezun olduğunda artık bütün Güney California, onun adını ezbere biliyormuş. Santa Barbara'da katıldığı bir basketbol kampında Michael Jordan'la tanışması da bu döneme denk geliyor. İmza için ismini söylediği Jordan, "Oldukça iyi olduğunu duydum" deyince, cevabı bekletmeden vermiş; "Hadi dışarı çıkıp, oynayalım. Gözlerinle gör". Ayrıca kolej yıllarında, idolü olan ve çocukluk yıllarından bu yana, sabahlara kadar arkadaşlarıyla kasetlerini izlediği Magic Johnson ile karşılıklı maç yapma fırsatı da bulmuş..

Kolej demişken... Zamanı gelip çattığında, cümle okul Diana'nın peşine düşmüş. Annesi Lili, "Aşrı aşrı memlekete kız vermeyelim. UCLA'de tahsiline devam etsin" dese de, UConn'un İtalyan asıllı, racon bilen basketbol hocası Geno Auriemma, Taurasi kasabasından bizatihi getirdiği bir şişe şarapla Mario babanın gönlünü şad etmiş ve Diana da Huskies forması giymeye başlamış.

Ama önce lise yıllarından bir iki anektod geçelim.

Bir turnuvada Moreno Valley Lisesi'ne karşı oynarlarken, ev sahibi taraftarlar 12 sayı geriye düşen Don Lugo oyuncularını ve bilhassa Diana'yı"O-ver-ra-ted! O-ver-ra-ted!" diye makaraya sarmışlar. Diana geriye kalan 8 dakikada tam 18 sayı atmış ve maçı kazanmışlar. Hocası Guy Haarlammert o maçı hatırlayınca "Neler olacağını biliyordum. Bu, onun kaldırabileceği bir şey değildi" diyor.

Yukarıda adı geçen Lou Zylstra'nın şu sözlerini de kayıt altına alalım.
"Diana olduğundan çok daha olgun gözüken bir çocuktu. Yaşıtlarından çok daha ilerideydi. Onun hakkında her zaman söylediğim bir şey var. İnsanları 1'den 10'a kadar yerleştirdiğiniz bir çizelge düşünün. 1 numarada bir melek, 10 numarada ise bir gangster olsun. Diana'nın yeri saha içinde 8 numaraya yakın olurdu. Dışarıda ise bir meleğe benzerdi"

Diana döneminde UConn, üç şampiyonluk kazanarak muazzam bir başarıya imza atmış. Gerçi, takım Dee'nin olmadığı 2000 senesinde de şampiyon olmuş ama 2001'deki Taurasi'li ilk Final Four dereceli sezon sonrasında, ard arda gelen üç şampiyonluğun sonuncusunda koç Auriemma şampiyonluk şansları sorulduğunda "Bizde Diana var, onlarda yok" demekle yetinerek, Sezar'ın hakkını da Taurasi'ye vermiş. Başarılı bir koç, üst düzey bir oyuncu ve yetenekli takım arkadaşlarıyla gelen şampiyonluklar, Taurasi ayrılınca 2004'de son bulmuş UConn için. Ta ki 2009 sezonuna kadar. 2008'deki Final Four'un ardından, iki yıldır yenilgisiz şampiyon oluyor Huskies. Diana zamanına benzer bir süreç... Neyse, konumuza dönelim.

Shea Ralph, Svetlana Abrosimova, Sue Bird, Swin Cash ve bir dönem Fenerbahçe'de oynayan Barbara Turner ile birlikte geçen dört yıl boyunca, 147 maç oynayıp, bunlarda 139 galibiyet-8 mağlubiyet alırken, sadece 3 maçta sahaya çıkamayan ve
15.0 sayı
4.3 ribaunt
4.5 asist
1.2 top çalma
1.0 blok ortalaması tutturan Diana, ortalama bir öğrenci evinin bir odasını dolduracak kadar ödül kazanmış kolej kariyerinde.

Onunla takım arkadaşı ya da rakip oyuncu / koç olarak aynı sahayı paylaşanların kolej yıllarında söylediklerine kulak kabartalım biraz da.

Sue Bird:
"Duygularıyla oynar ve saha içinde çok ukala gözükür. Onu bu denli kadar iyi yapan da bu özellikleri... Maçlarda oyununu beğeniyorsunuz değil mi? Anlatması çok zor ama bir de antrenmanlarda yaptığı şeyleri görmelisiniz. Çok başarılı bir oyuncu. İnanılmaz yetenekleri var. Vücudunu nasıl kullanacağını iyi biliyor"

Ruth Riley:
"Muazzam bir oyuncu. Şut sokarken çok vicdansız oluyor. Rakibi olmak çok zor"

Cathy Inglese:
"Sürekli orta sahadan şut sokabilir. Ben üç sene boyunca karşı tarafta bunu görmekten bıktım, usandım"

Bu izlenimler Wnba organizasyonuna da etki etmiş olacak ki 2004 draftında ilk sıradan, Phoenix Mercury tarafından seçilmiş, Diana. Nicole Powell (3) ve Ebony Hoffman (9) gibi tanıdık oyuncuların da meydana çıktığı bu senede, yılın çaylak oyuncusu seçilmekle kalmamış; aynı zamanda, yılın takımına da girmiş. 17 sayı ortalamayla takımın en skorer ismi olmanın yanında, kariyerine 20+ sayı attığı üst üste üç maçla bağlayan ilk oyuncu olmuş.

Aldığı ödülleri, yaşadığı şampiyonlukları çetele gibi buralara yazmaya gerek yok. Say, say, bitmeyen kupalar, ödüller… Meraklısı, yukarıdaki linklerde bulacaktır bunları. Hemen herkesin onun hakkında sarf ettiği standart cümlelerle bitirelim biz.

“Diana, her şeyi ama her şeyi yapabilen bir yıldız. Onun için sadece kendi takımı değil, rakip de önemli. Rakip ne kadar büyük olursa, Diana da o kadar büyük oynuyor. Karşı takımdaki oyuncuların ve koçların ondan korkmak için çok sebebi var. Diana rakibin gözlerinde bu korkuyu görmezse onu ortaya çıkarmak, görürse de onun hakkını vermek için oynuyor. Kısacası Diana’dan kurtuluş yok. Kısacası bizde Diana var, sizde yok!

by Canarino

7 yorum:

Sosyal_FB dedi ki...

Soyismini düzeltelim sayın FD. Rica ederim, ben yapamıyorum :)

Edison Nascimento dedi ki...

Ekaterina Gamova ve Diana Taurasi gibi dünyanın en iyilerini bu ülkeye getirip diğer branşlara yıllardır göz ardı edilen ilgiyi toplamayı başaran ve insanlara sevdiren Fenerbahçe Spor Kulübünü kutlamak gerekir.Gerçekten büyük işler yapıyorlar.

Mert dedi ki...

Güzel bir yazı olmuş FD! Bayan basketboluna da değinmiş olman hem bu konuda daha fazla bilgi sahibi olmamız hem de ilgimizin artması açısından gerçekten çok iyi. Umarım bu kadar büyük bir transfer Fenerbahçe'ye bayanlar euroleauge'i getirir ve Aziz Yıldırım amatör sporlara yaptığı bu yatırımların karşılığını alabilir. Her ne kadar senin anketinde en nefret edilen spor figürü olarak seçilse de Türk sporuna yaptığı katkılar(özellikle bayanlar amatör sporlara) yadsınmamalı diye düşünüyorum. Saygılar..

Flying Dutchman dedi ki...

@mert

teşekkürler ama yazı bana değil Canarino'ya ait...

Kalau dedi ki...

bayan basketbolunu bilmeyenler için söyleyeyim, adamla maradona'yı getirmiş ya! harbi kıskandım feneri...tebrik ederim.. şaka olsa daha mutlu olurum ama...

BT dedi ki...

@Canarino
Harika yazı. Öğrendik sayende.

Mert dedi ki...

eline sağlık Canarino yazmam da lazım o zaman sanırım:) sadece gönderene bakıp yazmışım yorumu.