3 Kasım 2011 tarihinde BirGün gazetesindeki Uçan Hollandalı köşesinde yayınlanmıştır.Galatasaray-Gaziantepspor maçının sonu. Hakem bitiş düdüğünü çalmış, gerginliğin had safhada olduğu bir maçın ardından futbolcular hakemin etrafında toplanıyorlar, maç sonrası hakem raporunda yer alacak, futbolcular için pahalıya patlayacak her türlü hareketin yaşanma ihtimalinin çok yüksek olduğu anlar. Ekrana konsantre oluyorsunuz, tam o sırada artık görmekten bıktığımız, Lig TV’nin hareketsiz topu tepen futbolcu jeneriğiyle beraber reklamlar peydah oluyor ekranınızda. Biri bitiyor diğeri başlıyor, tekrar sahaya dönüldüğünde ortada kimse kalmamış, futbolcular ve hakemler içeriye doğru yönelmiş, o arada ne olmuş ne bitmiş izleyicinin haberi yok. Elbette, Cennet Mahallesi’nden bir kavga sahnesi görme meraklısı değiliz yeşil sahalarda ama bu yayıncı kuruluşun sezon başından beri yürüttüğü kısır yayın politikasının bir dolu falsosundan birisi.
KAREN MURPHY FAKTÖRÜFutbol maçlarının yayın hakkını alan kuruluşun bu maçları belli bir ücret karşılığında abonelerine aktarması olağanüstü bir durum değil artık. Uygulama Türkiye’de ilk kez başladığında hizmet sadece maç yayınından ibaretti ama artık stadyumdaki maç keyfini insanların evine getirme diye adlandırılan bir yayıncılık politikası var. Olabildiğince fazla maçın TV’den aktarıldığı, bu maçların her biriyle ilgili maç öncesi, devre arası ve maç sonrası analizlerin yer aldığı, maçlarla ilgili, o 2 takımın kendi aralarındaki maçların tarihçesiyle başlayıp, maç sonundaki istatistiki verilere kadar giden bir dolu ayrıntı artık çok fazla önem kazandı. Üstelik İngiltere’de çok şeylere gebe olan "Karen Murphy davası" bu işi daha da çetrefillli bir hale sokacak. Bir bar işletmecisi olan Murphy, Premier Lig’in yayın hakkını elinde bulunduran Sky televizyonuna yıllık 8 bin 4 yüz sterlin ödemek yerine, maçların Yunanistan’daki yayın hakkını elinde bulunduran Nova şirketine yıllık 800 sterlin ödeyerek, o kanal ve çanak anten aracılığı ile maçları barına getirmiş ve bunun üzerine Sky televizyonunun açtığı davayı da kazanmıştı. Yani bu iş giderek büyürse, Türkiye ligi maçlarının aboneliğini, Lig TV dışında yayınlayan bir yabancı ülke televizyonundan alıp (örneğin Romanya) izlettirmek ya da bizzat kendi evimizden izlemek olası hale gelecek. Bu, kanalların yaptıkları işte daha da uzmanlaşması ve izleyiciyi ellerinde tutmak için çekici olan işler yapmalarını gerektiriyor. Peki Lig TV ne yapıyor?
SUNUM TARZIMaç yayınından yarım saat önce bizi spiker kulübesinde, ellerinde notlar ve üzerlerinde kaz tüyü montlarla oturmuş (kış aylarında ekseriyetle titreyen) 2 tane spiker karşılıyor. Geçtiğimiz sezon başlayan 2 spiker uygulamasının maç anlatımına yaptığı hiçbir katkı yok. Üstelik zaman zaman önemli pozisyonlarda 2 spikerin birbirlerinin lafını kesmesine kadar varıyor iş. Son birkaç yıldır spikerlere maç içerisindeki pozisyonlarda yorum yapma serbestisi de tanınıyor ama ifade edilecek fikir için bir bilgi olması gerektiği göz ardı edilmiş görünüyor. Örneğin geçtiğimiz Pazar günü oynanan Kayserispor-Galatasaray maçında, bu sezon deplasmanda ilk golünü atan
Johan Elmander’in, bir deplasman fobisi olduğundan bahsedildi. Halbuki İsveçli oyuncu, geçtiğimiz sezon Bolton Wanderers formasıyla attığı 12 golün 7’sini deplasmanda, kariyerinde ulusal takım formasıyla attığı 16 golün 12’sini İsveç dışında atmıştı!
Yayıncı kuruluşun bir de yurt dışından kopyaladığı bazı formatlar var. Örneğin bir kadın spikere, ana stüdyonun dışındaki bir odadan seyircilerin gönderdiği Twitter mesajlarını okutmak gibi... Bunu BBC’nin Football League Show programı yıllardır yapıyor. Ama oldukça kısa ve içlerinden en yapıcı mesajları alarak (buna rağmen gerekliliği konusunda şüphelerim var). Tabii bir de hafta sonu akşamlarının esas programı Maraton’un hali var. Saha içi dağılımların, maç içi dizilişlerin ve satranç hamlelerinin analizi nerede ise yok gibi. Mustafa Denizli orada bu işi en iyi yapabilecek adam ve yapmaya çabalıyor da ama Şansal Büyüka o kadar çağın gerisinde kalmış durumda ki, çalkalanan ülke futbolunun içinde kanalı ile alternatif yaratmak yerine “ben de hakemlerin kötü yönetimine karşıyım, sizin yüzünüzden lige güven kalmadı, dekoder satamıyoruz” Kemalettin Tuğcu edebiyatını sergiliyor. Ya peki o meşhur Pazartesi akşamlarının futbol dışı alakasız konuğuna ne demeli! İngiliz oraya Noel Gallagher’ı getirirse sabaha kadar konuşabilir ama sen 2.sınıf dizi oyuncularını getirirsen Markus Merk kendisini Oktoberfest’te zannedebilir.
Ne diyordu Büyüka, “renklerin çıkarı değil, futbolun kurallarının konuşulduğu program”. Biraz da bizim çıkarımızı düşünse çok iyi olacak.
5 yorum:
Hocam peki bu hakem yorumculugu muessesesi hakkinda ne dusunuyorsun? Baska bir ulkede var mi boyle bir uygulama? Benim bildigim yok.
Neden oturup hakemleri yorumluyoruz, pozisyonlari yorumlamak teknik analizler yapmak yerine? Bana ne hakemin nasil yonettinden, orada milyon dolarlik adamlar futbol oynuyor, onlari konusmak yerine orada sadece bir memur olan uc kurusluk hakemleri konusuyoruz.
Bu sunun gibi, tiyatroya gidiyorsun ve cikista oyuncularin, senaryonun nasil oldugunu konusmak yerine isikcinin isiklari nasil tuttugunu, perdeyi acip kapatan adamin ne kadar basarili oldugunu konusuyorsun.
Selam . JSP Sport yayın hakkı için basvruda bulundu Lig tv satılmasına karsı cıktı.Futbol markası diye bir sey yok bence ülkemizde herkes gelen paraya bakıyor.
anti gs anlayşnı pozisyonların tekrarları gösterlirken yapılan ince yorumlara bakarsan çok ii anlarsan.. melih gümüşbıçak bu konuda tam bir üstaddır..
ben ligtv yi çoktan terkettim zaten.lig maçlarını izleyip kapatıyorum.abuk subuk lig tv analizleri yorumları izleyip dinleyeceğime avrupanın bir sürü liginden maç izleyip tatmin olmak daha cazibeli.tavsiye ederim:D
belki taraftar olduğum için olaya subjektif bakıyorum ama gerçekten inceden inceye galatasaray aleyhine yorum anlayışı beni rahatsız eden seviyelere geliyor.
hele hele melih gümüşbıçak'ın bu konudaki üstün performansının arkasındaki motivasyonu gerçekten çok merake diyorum
Yorum Gönder