Sovyetler Birliği'nin kulüp takımları bazında kazandığı 3 uluslararası başarı var (Rusya dönemini saymıyoruz). Avrupa Kupa Galipleri Kupası'nda 1975 ve 1986'da Dinamo Kiev ile 1981'de de Dinamo Tiflis ile gelen şampiyonluklar (Dinamo Tiflis'in başarısını Hayatım Futbol 11. sayıdan okumak mümkün)1972 yılında da Dinamo Moskova'nın, Avrupa Kupa Galipleri Kupası'nda final oynadığı ve Rangers'a 3-1 mağlup olduğunu hatırlatalım. Birliğin dağılmasından sonra Rus takımlarından ikisi 2000 yılından sonra 2 kez UEFA Kupası'nı kaldırdılar. CSKA Moskova ve Zenit Petersburg. 1964, 1972 ve 1988'de Avrupa Şampiyonası'nda final oynamış milli takım tarihinin zirve anı ise bu kupanın ilk versiyonu olan 1960 yılında elde edilen şampiyonluk (ki Rusya dönemini de dahil etsek dahi en büyük başarının sahibi değişmiyor).
1960 yılında, adı sonra Avrupa Şampiyonası olarak değişecek olan, Avrupa Uluslar Kupası, kıtanın kendi içinde düzenlediği, milli takımlar bazındaki ilk büyük organizasyonudur. Toplamda 17 takımın katıldığı turnuvada, bugünkü gibi kapsamlı bir organizasyon olmadığından takımlar, 4 sayısına düşene kadar kendi evlerinde ve deplasmanda olmak üzere çift maçlı eliminasyon sistemiyle birbirleriyle eşleşirler. O güne kadar dünya şampiyonu olmuş 2 ülke Batı Almanya ve İtalya'nın yanı sıra İngiltere'de turnuvada yer almaz. Türkiye Romanya'ya deplasmanda 3-0 mağlup olduğu maçın rövanşını Lefter'in 2 golü ile 2-0 kazanır ama elenir. Sovyetler Birliği, 1956 Avustralya Olimpiyatlarında şampiyon olmuş bir takımla ve o takımın iskeletini koruyarak turnuvaya katılmıştır. Efsane kaleci "Kara Örümcek" Lev Yashin halen takımın kalesindedir.
Sovyetler ilk turda Macaristan'ı 3-1 ve 1-0'lık skorlarla mağlup edip tur atlar. Kendi evlerinde, Moskova'nın Lenin Stadyumu'nda oynanan maça tam 100.572 kişi gelmiştir. Çeyrek finalde rakipleri İspanya olur. Ancak ortada bir sorun vardır. Francisco Franco'nun aşırı sağcı yönetiminin altında bulunan İspanya'dan, Sovyetler Birliği deplasmanına gitmeme kararı çıkar. Sovyetler, İspanyol Sivil Savaşı'nda önemli bir destekçi olmuş ve Franco'ya karşı başkaldıran grubun arkasındadır. İspanyolların bu kararı sebebiyle Sovyetler doğrudan Final Four misali oynanacak final turnuvasna katılma hakkı elde eder. Diğer 3 takım Yugoslavya, Çekoslovakya ve Fransa'dır. Yani kalan son 4 takımdan 3'ü komünist yönetimlerin altında bulunan ülkelerden gelmektedir. Turnuvanın final bölümünün Fransa'da yapılmasına kadar verilir.
Turnuva günü geldiğinde Sovyet takımı Çekoslovakya ile oynayacağı yarı final maçı için Marsilya'ya gider. Takımın önemli gol silahlarından Viktor Ponedelnik, yarı finalden bir gün önce ufak bir halsizlik problemi ile karşı karşıyadır. Teknik direktör Gavriil Kalachin ona 1 gün izin verir. Ponedelnik, günü yatağında geçirir. Ertesi gün tamamen yenilenmiş olarak ayağa kalkar. Takım doktorları, oyuncuyu Akdeniz ikliminin çarptığı (!) kararını verirler.
Sovyet takımı maçtan 1 gün önce, Alexander Dumas'nın ünlü eseri Monte Cristo Kontu'nda, kitabın baş kahramanının hapis yıllarını geçirdiği Chateau d'If'e bir gezi düzenler. Takımın 10 numarası, Valentin Bubukin Tanrıya şamnpiyonluğu vermesi için dua eder. O yıllarda ABD kamuouyunun, Soğuk Savaş dönemini kızıştırmak için ortaya attığı , tüm Sovyet halkının ateist olduğu iddiasıyla uyuşmayan bir harekettir bu. Katedralden çıktıklarında bir takım arkadaşı Bubkin'e sorar: "Val, batıl inançlı mısındır?". Bubukin cevap verir: Hayır kesinlikle, nasıl olabilirim ki, ben bir komünistim.
Yarı final maçı gelir çatar. Velodrome Stadyumu'nda Sovyetler Birliği Ivanov'un 2 ve Ponedelnik'in golü ile 3-0 öne geçer. Derken maçın hakemi İtalyan Cesare Jonni Çekler lehine bir penaltı atışına karar verir. Çekler için bu bir umut ışığı demektir ama ortada bir sorun vardır. Karşı kalede Lev Yashin gibi bir efsane durmaktadır. Çekler bir türlü penaltıı kimin atacağına karar veremezler zira hiç kimse Yashin'e karşı penaltı atacak kadar güven duymamaktadır kendine. En sonunda Josef Vojta topun başına gelir ama artık Yashin korkusundan mı bilinmez topu üstten auta atar. Maç 3-0 biter. Sovyet oyuncular otele döndüklerinde Fransa'nın Yugoslavya önünde 4-2 önde olduğunu öğrenirler. Ancak Yugoslavlar son 35 dakikada 3 gol atarak maçı 5-4 kazanırlar. Ev sahibi yıkılırken, 4 sene önceki Olimpiyat finalinin tekrarı ilk Avrupa Şampiyonası'nda karşısındadır insanların. Sovyetler Birliği-Yugoslavya.
Sovyetler sahaya çıktığında, 4 yıl önce Yugoslavya'yı 1-0 mağlup edip Olimpiyat altın madalyası kazandıkları 11'den 3 oyuncu yine sahadadır (Yashin, Netto ve Maslyonkin). Yugoslavlar ağır yağmur altında, Paris'in Parc des Princes Stadyumu'nda oynanan maçın ilk 15-20 dakikasında rakibi yıldırmak için aşırı sertliğe başvururlar. Milan Galic Yugoslavlar lehine durumu 1-0'a getirir. Yashin farkın açılmasını önler. Yugoslavların sert oyununu Sovyetler'in forvet hattında görev alan Ponedelnik şöyle anlatır: "Beni tutmakla görevli oyuncu Jovan Miladinovic'ti. lk yarı boyunca beni sahanın her yerinde tekmeleyip durdu. Devre arasında hocamız Kachalin ve takım şefimiz Adnrei Starostin bizi sakinleştirip, sadece futbolumuzu oynamamızı istediler. Ben üstüste 2 tekmelik giyerek sahaya çıktım (!)"
İkinci yarının hemen başında, Bubukin'in 30 metreden attığı şut kaleciden döner, Slava Metreveli skoru eşitler. 1-1. İki takımın çabaları 90 dakikada skoru değiştirmez. Ağır sahada, sert oynanan maç sonunda 2 takım da uzatmalar öncesi yıpranmış haldedir. Starostin ve Kalichin Sovyet futbolcuları, rakibin onlardan daha kötü durumda olduğuna inandırırlar. Aslında gerçekte de durum öyledir. 113. dakika geldiğinde Sovyetler sertlikten yılmamanın sonucunu alırlar. Yashin atağı başlatır ve topu Igor Netto'ya atar, o da Mikheil Meskhi'ye aktarır. Meskhi bir oyuncuyu geçer ve topu ceza sahasına ortalar. Ponedelnik, topa doğru kendisini fırlatır ve defans oyuncularının arasında kafayı vurur. Top Vidinic'in koruduğu kalenin ağlarıyla buluşur. Sovyetler bitime 7 dakika kala 2-1 öne geçmiştir.
Golden sonra Yugoslavlar gerçek anlamda yıkılırlar. Zira birçoğu yere serilmiş futbolcular ayağa kalkmakta bile zorlanırlar. Sonradan Yugoslavların lideri Marshal Tito'nun futbolculara şampiyonluk halinde, deniz kıyısında bir villa, Belgrad'ın en lüks muhitinde apartman daireleri ve yüklü bir prim sözü verdiği ortaya çıkar. Maç biter. Sovyet kaptanı Netto kupayı kaldırır, şeref turu atılır. Ancak oyuncular öyle yorulmuştur ki, kimsenin soyunma odasında duş alacak hatta kutlama yapacak hali bile yoktur.
İlginç şekilde, Sovyetler o günkü komünist yönetimin şartlarına rağmen devlet yönetiminden hiçbir baskı görmemiştir. O günlerde birçok sporcu Propaganda Departmanı ve Komünist Parti'nin Merkez Teşkilatı tarafından doğrudan emirler almaktadır ama şampiyon takım bunlardan hiçbirisiyle karşı karşıya kalmaz. Bunda takım şefi Andrei Petrovich Starostin'in devlet görevlilerini yakından tanıması ve parti yönetimini futbolculara ılımlı yaklaşması konusunda uyarmasının da etkisi vardır.
Futbolcular ülkeye döner ve bir kahraman gibi karşılanırlar. Ancak kimse paradan konuşmaz. Fransa'da oldukları sırada futbolculara adam başı 1.500-2.000 dolar arasında değişen (tabii Rus rublesi cinsinden) bir prim sözü verilmiş ve primin ülkeye döner dönmez ödeneceği söylenmiştir. Futbolcular ne ülkeye döndükten sonra ne de ligler tekrar başladığında paralarını alamazlar. Dahası ülke ulusal takım tarihinin tek şampiyonluğunu kazanan futbolcular bugün dahi o prim ücretinin tek kuruşunu dahi alamamışlardır. Şampiyonluğu kazanan futbolcuların tümü bugün devletin onlara sağladığı emekli maaşı ve kendi ticaret hayatlarıyla geçinmektedir.
Kupa şampiyonu kadro aşağıda. Oturanlar: Anatoliy Krutikov, Valentin Bubukin, Anatoliy Maslenkin-Metreveli, Mikhail Meskhy; Ayaktakiler: LevYashin, Igor Netto(kaptan), Victor Ponedelnik, Yuri Voinov, Chokheli, Valentin Ivanov.
5 yorum:
Harika bir yazı. Teşekkürler ama yazıda küçük bir hata var. Fransa-Yugoslavya maçı 4-1'den 5-4 olmadı. Fransa 3-2 öndeydi. Sonra 4-2 oldu. Yugoslavya 3 gol atarak maçı 5-4 kazandı. Bu hata da nazar boncuğu olsun. Yazı için tekrar teşekkürler...
düzeltme için çok teşekkürler hemen kayda geçelim.
Yazı güzel de tarihsel bazı yanlışlıklar var. Bir kere Sovyetleri Birliği tam anlamıyla İspnaya iç savaşına destek vermemiştir. Sovyetler Birliği Stalin öncesi dünya işçi hareketlerine destek veren bir yapıdaydı fakat Stalin'den sonra bu durum değişmiştir. Stalin dünya devrimlerine en büyük ihaneti etmiştir. İspanya iç savaşı ve Yunanistan iç savaşı bu ihanetlere birer örnektir. Alman uçakları ispanya'da devrimcileri bombalarken balaer adaları açıklarındaki sovyet donanması bunu sadece izlemiştir.
Wikipedia tarihçisi olmamak lazım. Orada her yazılan doğru değildir.
peşin hükümlü de olmamak lazım, yazı sırasında ne gibi kaynaklardan yararlanıldığını bilmeden özellikle. E tabii sizin her dediğiniz de doğru olmadığı gibi wikipedia'nın da her dediği doğru değildir.
yazı için teşekkürler ama kalıbı için teşekkürler ama...
Yorum Gönder