30 Ocak 2014 Perşembe
POLİTİK EĞİLİMLER 2: İSPANYA

Tepede 2 yazıyor ama "Dutchman bunun 1'i nerde yahu?" diye soracak olursanız 2008'in sonuna kadar gitmeniz lazım. Fransa ile girmiştik bu işlere serinin devamı çok uzun süre sonra geldi. Bizim blogun adetidir. Aşağıdaki liste İspanya tribünlerinde sol, sağ ve apolitik kesime menzup takım ve taraftar gruplarını gösteriyor. Eklemeleri kabul edeceğiz. Doğrulukları ise İspanyol tribünlerinde ikamet edenlerce onaylanmıştır.
Sol Kanat
Cadiz-Brigadas Amarillas
Tenerife-Frente Blanquiazul
La Coruna-Riazor Blues
Sevilla-Biris Norte
Valladolid-Fossa Garafoni
Rayo Vallecano-Bukaneros
Real Sociedad-Pena Mujika
Bilbao-Herri Norte Taldea
Xerez-Kolectivo Sur
Alaves-Eztanda Norte
Osasuna-Indar Gorri
Burgos-Resaca Castellana
Celta de Vigo - Celtarras
Sağ Kanat
Real Madrid-Ultras Sur
Valencia-Ultra Yomus
Atletico Madrid-Frente Atletico
Barcelona-Boixos Nois*
Betis-Supporters Gol Sur
Espanol-Brigadas Blanquiazules
Sprting Gijon-Ultra Boys Badajoz
Ultras Valladolid
Mallorca
Huelva-Frente Onuba
Malaga-Frente Bokeron
Real Zaragoza-Ligallo Frente Norte
Getafe-Commandos Azules
Apolitik
Malaga-Malaka Hinchas
Cordoba-Brigadas Blanquiverdes (geçmişte sağ kanatta yer alan grup bugün apolitik bir yapıda)
Burgos-Reducto Burgalés ve Futuro Burgalés
Real Zaragoza-Colectivo 1932
Merida-Legiones Sur (geçmişte sağ kanatta yer alan ve bugün apolitik yapıda olan bir grup)
Oviedo-Symmachiarii (Symmachiarii'den önce Oviedo tribünlerine hakim olan Brigadas Azules sağ görüşe sahip bir gruptu ama artık varlığını sürdürmüyor)
Las Palmas-Ultra Naciente
Murcia-Ultras Murcia (yine geçmişte kurulan ve bugün varolmayan Granas Sur sağ görüşe sahipti)
Getafe-Commandos Azules
Santander-Juventudes Verdiblancas ve Cruzada Verdiblanca,
Burada Boixos ile ilgili bir açıklama yapmak lazım. Boixos karmaşık bir yapıda. Sağ kanattan öte Nazi yanlısı olarak biliniyorlar ama Katalunya'nın bağımsızlığını da savunuyorlar. Hatta içlerindeki Osona grubu antif-faşist felsefenin etrafında toplanmış durumda. Örneğin bir başarı sonrası Nazi taraftarı ve faşizm karşıtı üyelerin beraber sevindiğini görebiliyorsunuz. Bu yüzden komplike bir yapısı var. İspanya'da iki uçtan elemanları bünyesinde bulunduran tek grup mahiyetinde. Örneğin aşağıda, Katalan ayrılıkçı görüşünün simgelerinden olan siyah-beyaz bayrak gözünüze çarpmıştır. Söz konusu bayrak içinde aşırı milliyetçilerin de bulunduğu Boixos tribünündeki Marxist grup Terra LLiure'e aittir.

23 Ocak 2014 Perşembe
1988 CRAZY GANG WIMBLEDON

1988 FA Cup şampiyonu Wimbledon....Yıllar sonra bir Chelsea-Galatasaray maçında sahaya giren PKK sempatizanını sahadan attığında, Fanatik gazetesinin ağzından "ben Chelsea'nin kaptanıyım, benden izinsiz kimse sahaya giremez" demecini yazacağı Dennis Wise, İrlanda'nın 90'lardaki kült kadrosunun adamlarından Terry Phelan, sıradışı adam John Fashanu, meşhur "Lawrie" Sanchez, FA up finalleri tarihinde penaltı kurtaran ilk kaleci Dave Beasant ve elbette Allahın delisi Vinnie Jones....Dünya futbol tarihinin en efsane kadrolarından birisidir ki bu kadroya daha sonra Robbie Earle ve Marcus Gayle gibi karizmatik Jamaikalılar da eklenmiştir...Ama Crazy Gang denince akla gelen adamlar, 1988'deki efsane finalde kupayı kaldıran oyunculardır.
Finalin özeti için....
KEWELL, ŞEYH MANSUR'UN ÇALIŞANI OLDU
Manchester kulübünün sahibi olan ve kamuoyunda Şeyh Mansur olarak bilinen Mansour bin Zayed Al Nahyan, Avustralya’nın Melbourne Heart takımını satın aldı.
Avustralya A Ligi takımlarından Melbourne Heart’ın yüzde 80 oranındaki hissesi, Manchester City kulübünün de sahibi olan Şeyh Mansur tarafından 12 milyon dolara satın alındı. Kulübün resmi sitesinden yapılan açıklamaya göre birkaç gündür Sydney ve Melbourne’da devam eden görüşmeler sonucu 2 taraf satış anlaşmasını imzaladı. Geri kalan yüzde 20’lik hisse, şehrin rugby takımı Melbourne Storm’a ait olacak. Manchester City ve gelecek sezondan itibaren MLS’de mücadele edecek olan New York City F.C’nin de Genel Direktörlüğünü yapan Ferrán Soriano, Melbourne Heart’ı Avustralya’nın en güçlü takımlarından birisi yapmak için çalışacaklarını açıkladı. Ancak bu sezon futbolcular ve teknik ekip kapsamında büyük değişiklikler yapılması planlanmıyor.
2009 yılında kurulan takım şu anda A Ligi’nde son sırada bulunuyor. 10 takımın mücadele ettiği ligde, geride kalan 15 maçta sadece 1 kez kazanabilen Melbourne Heart'ın kaptanlığını Harry Kewell yapıyor. Takımın başında ise Hollandalı John van ‘t Schip var.
21 Ocak 2014 Salı
EVLADİYELİK ALBÜMLER 10: SEVENDUST-SEVENDUST
Blog okuyucularından Serkan Aldemir serinin ilk halkası Offspring yazısı üzerine bize aşağıdaki yazıyı göndermiş. Kendisine teşekkür edip, yayınlıyoruz.
---------------------
İlkokula gidiyordum o dönem ve takip ettiğim şeyler genellikle birkaç çizgi film, tekrar tekrar gösterilen
Yeşilçam filmleri ve Barış Manço idi, fakat bunların dışında mahalleden Özgür ve Umut abi ile birlikte zaman geçirdiğimi hatırlıyorum. Dinledikleri müzik türünden ötürü mahallede ilk defa "metalci" tanımını duymamıza onlar sebep olmuş olabilir sanırım. Bugünkü karakterimi birçok yönden etkilemiş olmalılar. Örnegin 1999'daki Metallica konserine gitmeye çabalamaları, mahalledeki boş bir dükkanı stüdyoya çevirmeleri, yakınlardaki rock konserlerine beni de yanlarında götürmeleri vs.... Ama hepsinden önce Metallica'nın Load albümünün bandrollu ve orjinalini hediye etmeleri (Reload için çekme kasete razı olmuştum) sanırım açıklayıcı olacaktır.
Her neyse asıl bahsetmek istediğim konu o döneme ait ülkemizde değeri bilinmeyen rock grupları. Son birkaç yıldır o dönem tanıma fırsatı bulamadığım grupları dinlemeye gayret gösteriyorum ve Limp Bizkit dışında hiç bir şarkısını bilmediğim grupları hatırlamak nostaljiden ziyade açıklanamaz bir zevk. Staind, Deftones, Sevendust bir çoğu arasında benim favorilerim. Tabii geçtiğimiz yıllarda yeniden album çıkarmaları da bunda etkili olabilir, ancak eski kayıtlarına ulaşmak paha biçilemez.
Aralarında Sevendust sanırım ülkemizden ziyade Avrupa'da da en az tanınan grup ve bence aradan şöyle sıyrılıyorlar. Bir araya gelmelerinin 20. yılında hala aynı kadro (Clint Lovery'nin kardeşinin grubu için ayrılıp sonra tekrar dönmesini saymazsak) bir arada ve hala aynı üretkenliklerini koruyorlar, ayrıca vokalleri bu kadar çeşitli ve efektif olarak kullanan başka bir grup da duymadım. 20 yıllık süre zarfında (yapımcılardan yedikleri kazıklar da onları bir arada tutmuş olabilir) tarzları için post grunge, alternative ve nu metal gibi tanımlamalar olmuş, benim ilk dikkatimi çeken şarkıları sanırım "Disgrace" olmalı, Southside double-wide akustik olarak grunge sonrasında o seviyeye yaklaşan dinlediğim tek kayıt. Disgrace sonrasında Trust, Seasons, X-mas Day, Skeleton Song giderek grup hakkında merak duymanızı sağlayan şarkılar. Bütün albümlerine ulaştığınızda ise daha fazlası ile karşılaşıyorsunuz (yaklaşık olarak 2 senede bir yeni albüm yayınladıklarını düşünürsek). İlk albümlerinden bahsedecek olursam sonraki albümlerden farklı olarak, daha sert riff ve vokaller ilk dikkati çekenler. Gerçi bu durum bir çok grup (Deftones Adrenaline, Staind Tormented) için de geçerli. 2. albüm ile birlikte yapımcının ya da aranjörün olaya dahil oluşu diyebiliriz sanırım, gerçi Georgia'da bir grup genç "Sevendust da çok bozdu be abi" diye geyik yapmış da olabilir bilmiyorum. Sevendust"in kendi isimleriyle yayınladıkları ilk albümde Terminator, Too Close to Hate, Born to Die,Will It Bleed ve Black en beğendiğim şarkıları ki 2004 yılına kadar da Black, konserlerinin açılış şarkısı olmuş, zaten ayrıca Disturbed tarafından da coverlanmış.
Sonuc olarak,sanıyorum günümüzde bu arkadaşların seviyesine yakışır gruplar olmadığı için bu kadar ilginç
geliyorlar ya da ben abartıyorum (Örneğin Alter Bridge 10 sene önce çıkmış bir grup olsa bu kadar ilahlaştırılır mıydı?),
Neyse ben gidip biraz da Clutch dinliyip elestireyim. I'm a mars rocker,everybody get the message!
Evladiyelik Albümler
16 Ocak 2014 Perşembe
DEVLET İŞİ FUTBOLDAN SONRA GELİR

Yakında Hayatım Futbol'da yeşil sahalardaki görevi devam ederken politikaya atılanlarla ilgili bir araştırma yayınlayacağız ama o yazıdan bağımsız olarak ele alınması gerektiğini düşündüğüm bir hikaye anlatalım. Macaristan'dan. 46 yaşındaki Viktor Orbán, bugün ülkesinde meclisin % 52,73 oranındaki sandalyesine sahip olan Fidesz'in lideri aynı zamanda başbakan. Ballon d'Or töreni sırasında da ödül veren isimlerden birisiydi. Genelde ülke içinde anti-komünist, popülist olarak bilinen, bütün kiliselerle arasını iyi tutan bir Protestan. Bunun da ötesinde bir futbol aşığı. Hikaye de futbol oynadığı yıllardan. Daha doğrusu hem futbolu hem devlet başkanlığını yürüttüğü yıllar...2001. Kendisi Budapeşte'nin amatör futbol kulüplerinden Felcsut FC'de top koşturmaktadır. Kabinesi ise her salı günü devlet meselelerini konuşmak için toplanmaktadır. Ancak 27 şubat günü toplanamazlar. Zira başkan Orbán takımıyla beraber Hırvatistan'a maça gitmiş ve toplantıyı cuma gününe ertelemiştir. Kabine onun Hırvat diyarından dönüşümün beklemek zorunda kalır. Bir kabine toplantısını, takımının maçıyla çakıştığı için erteleyecek kadar futbol aşığı bir adamdır kısacası Orbán. Kendisi 1999'da, bakanlardan kurduğu bir takımla İngiliz bakanların karşısına çıkmış ve 2-0 galip gelmiştir.
Kendisiyle ilgili bir başka ilginç not da, Felcsut FC'deki kariyeri sebebiyle Football Manager 2006 oyununda yer alması ve transfer edilebilmesidir. Kendisi aşağıda, takımıyla çıktığı maçlardan birisiyle görülüyor.

12 Ocak 2014 Pazar
10 Ocak 2014 Cuma
ASSASSIN'S CREED 4: BLACK FLAG
Assassin's Creed III'ü oynanır kılan hadise, senaryosunun çok da kötü olmamasıydı ama hem Connor'ın Ezio'nun boşluğunu doldurmaya aday bir karakter olamaması, hem de bu oyunun en önemli parçalarından birisi olan mimari, müzik gibi öğelerin vuruculuktan uzak olması sebebi ile seri tarihinin en vasat oyunu olarak kaldı. Ubisoft burada büyük bir strateji hatası yaptı. Bu vasat oyundan sonra tamamen farklı bir temayla hatalarını düzeltebilirlerdi, ancak vasat oyunun ilgi çeken tek yönü olan deniz savaşlarını alıp üzerine yeni bir oyun kurmaya karar verdiler. Tabii amaç cebi doldurmaktı, ama cep dolarken oyunun içi doldurulamayınca ortaya senaryo açısından serinin en kötü oyunu çıktı. Black Flag hakikaten hem karakter gelişimi, hem de serinin genel konseptini aktarma açısından yerlerde...Edward Kenway, Connor kadar silik bir karakter değil ama bir Haytham Kenway dahi olamıyor. Yan karakterler içerisinde sadece Blackbeard'ın elle tutulur olduğunu söyleyebilirim, ama o da oyunda kafayı kırmış, şöyle bir gelip geçen havada bir karakter.
Black Flag, serinin bana en çok zaman geçiren oyunu oldu. Ubisoft, gemi kullanma ve bu gemiyi geliştirme işini iyi kıvırmış gibi ve gemiler arasındaki çarpışmalar ve bindirmeler gayet güzel ama oyunun size bu kadar vakit geçirtmesinin sebebi bu değil. Assassin's Creed serisinin artık bilindik yan görevleri olan, sandık toplama, fragment toplama ve assassins contract bu oyunda da mevcut ve bunlara ilaveten, bu oyunla karşımıza çıkan denizci şarkılarının sözlerini toplama, Maya taşlarını ve defineleri keşfetme gibi yan görevler de var ama bunlar haritaya öyle düzensiz dağıtılmış ki size gereksiz vakit kaybından başka bir şeye yaramayan angarya işler yaptırıyor. Denizin ortasında hedefinize doğru ilerlerken üzerinde 1500 reallik bir sandıktan başka hiçbir şey olmayan bir adaya çıkmak, sandığı açmak ve sonrada yüzerek gemiye geri çıkmak zorundasınız ve bu işi oyun sırasında 30-40 sefer yaptığınızda çileden çıkmanız mümkün. Assassins ve Templar contract görevleri ise birbirini tekrarlayan sıkıcı ve klişe senaryoları açamıyorlar.
Tabii bir de sorulması gereken önemli bir soru var. Maya taşları, define sandıkları, sualtı mağaraları (bu kısımın iyi olduğunu söyleyebilirim), efsane gemileri batırmak gibi görevler sizi eğlendirebiliyor ama bunların hiçbirisinin Assassin's Creed serisi ile bağlantısını olduğunu düşünmüyorum. Belki bu bağlantıyı sağlayacak animus dışındaki karakterinizin derinliğine ise hiç inemiyorsunuz, yüzünü dahi göremiyorsunuz ve hatta bu kısımlar TPS değil FPS olarak oynanıyor. Animus dışındaki karakterinizin hacklediği bilgisayarlardan birisinde Abstergo'nun hangi atmosfere yeni simülasyonunu kuracağıyla ilgili seçimde aday olan seçeneleri görüyorsunuz ki bu sanırım Ubisoft'un da bundan sonraki oyunların planları olacak. Japon hanedanı, Mısır uygarlığı, Napoleon savaşları, Alman endüstri devrimi gibi temalar önümüzdeki dönemde karşımıza çıkan örnekler olabilirler
Serinin fanları elbette bu oyunu da kaçırmayacak, ancak şunu da itiraf etmekte fayda var, Ubisoft AC II ve Brotherhood ile gördüğü zirveden Revelations ile iner gibi olmuş, III ile tepetaklak yuvarlanmıştı. Black Flag geri dönüş yolculuğunun1 oyun daha ertelendiğini gösteriyor k, bu yolculuk hiç başlayacak mı şüpheliyim.
8 Ocak 2014 Çarşamba
KAHRAMAN VE KAZAZEDE

1929 yılında, Po nehrinin kollarından birisi olan Adda nehrinin kıyısında oynayan bir çocuk, Andrea Bonomi dengesini kaybedip suya düşer. Yüzme bilmediğinden, ne kadar kurtulmaya çalışsa da daha fazla dalgalarla mücadele edemez. Dibe batmak üzereyken, oradan geçmekte olan 10 yaşındaki bir genç onu görür,...Suya atladığı gibi küçük Andrea'yı sudan çekip çıkartır. Ufaklığın hayatı kurtulmuştur. 12 yıl sonra, 1941 yılında genç Andrea Bonomi, Milano takımında futbola başlar (yukarıda). Ardından, tam 10 yıl boyunca Milan formasını giyer, Brescia ve Piacenza'da oynayıp futbolu bırakır. Milan formasını giydiği yıllarda, 1949'un 4 mayıs günü kendisine bir haber ulaştırılır. Haber sadece kendisine değil tüm İtalya'ya ulaşmıştır. Andrea Bonomi haberlerde, kendisini 20 yıl önce Adda nehrinin sularından kurtaran çocuğun Portekiz'den kalkan bir uçak kazasında öldüğünü haber alır. 20 yıl öncenin kahramanı, 20 yıl sonranın talihsiz kazazedesinin adı, kimilerine göre İtalya futbol tarihinin gelmiş geçmiş en iyi takımı olan Il Grande Torino'nun efsane forveti Valentino Mazzola'dan (aşağıda) başkası değildir. Mazzola 10 yaşında iken Bonomi'yi Adda nehrinin azgın sularından kuratrmıştır.

Andrea Bonomi 2003 yılında hayata veda etmiştir...Mazzola'nın ve arkadaşlarının hikayesi mi...O da çok yakında...
5 Ocak 2014 Pazar
3 Ocak 2014 Cuma
FLYING DUTCHMAN'IN SEYİR DEFTERİ-69

Hollanda'nın SC Heerenveen takımı 1989-90 sezonunda dünya futbol tarihinin en ilginç play-off hikayelerinden birisine imza atmıştır. Hollanda'da 2. Ligi aynen bugün olduğu gibi o sezon da 6 periyoddan oynanmaktadır ve her 6 maçlık periyodun birincisi sezon sonundaki play-off mücadelelerine kalmaktadır (sezon sonu lig şampiyonu doğrudan Eredivise'ye yükselmektedir). Heerenveen, ligin ilk 6 maçlık periyodunu lider bitirmiş ve sezon sonu yükselme maçları için bileti almıştır. İzleyen 30 maçta kötü bir performans sergileyen takım ligi 17. bitirmiştir. Buna rağmen play-offta performansını artırmış, önce 3 takımlı grubunda averajla lider olarak play-off finaline kalmış, sonra da finalde Emmen'i mağlup ederek Eredivisie'ye yükselmiştir. Böylece Hollanda 2. Lig tarihinde yükselmeyi başaran en kötü sezon sonu takımı olmuştur. Takım adeta bu grafiğini kanıtlarcasına, Eredivisie'deki ilk sezonunda 17. olarak küme düşmüştür.
Seyir Defteri
ÖZ AYAKLI FELAKET: JIM FALLON

Aslında bu destanın başlangıcını Murdo MacLeod'da aramak lazım. MacLeod 1994-95 sezonunda Dumbarton FC'yi İskoç futbolunun üçüncü kademesi olan 2nd Division'da ikinci sıraya oturtarak 1st Division'a çıkarır. MacLeod daha sonra o zamanlar Premier Lig'de oynayan Partick Thistle'ın başına geçer ve yerini kariyeri boyunca uzun süre Clydebank forması giymiş Jim Fallon doldurur. Yardımcılığını ise eski teknik direktör Murdo'nun kardeşi Alastair yapmaktadır.
Dumbarton lige 2 galibiyetle başlamışken Fallon göreve başlar. Hatta üçüncü maçtan saatler önce atanmıştır. 4-0 kaybederler. O günlerde "olur öyle ilk maçtır" diyenler hayatlarının hatasını yaptıklarını sonra anlayacaktır. Fallon sezon boyunca oynanan 36 maçın 34'ünde görevde kalmıştır ve sezon sonu tablosunda, görevde olmadığı 2 maçta, görevde olduğu 34 maçtan daha fazla puan toplamış haldedirler. Zira Dumbarton kalan 34 maçta 1 galibiyet ve 2 beraberlik almıştır ve 11 puanda ligi bitirmiştir. 23 gol atıp 94 gol yerler. Doğal olarak sonuncu olurlar, 9. sıradaki Hamilton Academical'ın 25 puan gerisindedirler. Falon geldikten sonra sadece Dundee United 7 Ekim 1995'te 1-0 mağlup edilmiştir. Küme düşerler.
Yönetim sezon sonu toplanır. Gereğini yapar (!) ve Fallon'un kontratını uzatır. "Amacımız kulüpte istikrarı sağlamak ve tekrar yükselmektir" derler. Sezon başlar. Aynı tas aynı hamamdır. İlk 12 maçta sadece 1 galibiyet alıp, kalan 11 maçın 8'ini kaybederler.Sadece Clyde'ı 7 Eylül 1996'da 1-0 mağlup etmişlerdir. Kasım ayında Fallon sonunda havluyu atar ve takımdan ayrılır. 14 aylık görevi boyunca kendi evinde sadece 1 galibiyet alabilmiştir. Takım onun yönetiminde çıktığı 46 maçta 2 galibiyet, 5 beraberlik alıp 39 kez mağlup olmuştur. Yerine kulüpte daha önce de forma giymiş Ian Wallace getirilir. Fallon öyle bir kötü etki yaratmıştır ki takım onun ardından çıktığı 4 maçın 3'ünü kazanır. Ancak sezon sonunda 9. olup 1 puan farkla küme düşerler. Fallon ikinci kademenin zirvesinden aldığı takımı dördüncü kademeye göndermiştir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)