25 Eylül 2008 Perşembe

SON MADRIDISTA



















İçimizdeki futbol aşkı gereği, gittiğimiz her ülkede futbol ile ilgili birşeyler kovalamaya çalışıyoruz. Ancak bu sefer kısmet ayağımıza geldi desek yeridir. Geçtiğimiz hafta başı bir iş seyahati gereği Madrid’teydim. Pazartesi akşamı otele döndüğümde resepsiyonda bir sporcu kafilesi gözüme çarptı. Odama çıkmak için bindiğim asansörde rastladığım iki elemanın yakalarında içinde futbol topu figürü olan bir rozet görünce hemen sohbete başladım. Adamların 7. kata çıkana kadar benimle Rusça konuşmaya çalışmaları ve benim Rusça dağarcığımın “da, niyet ve davay”dan ibaret olması nedeniyle sohbetimiz sadece BATE, Real Madrid ve football kelimeleri ile sınırlı kaldı. Açıkçası gelmeden hafta içine sarkan bir maç varmı diye La Liga fikstürüne bakmıştım ancak CL hiç aklıma gelmemişti.

Ertesi gün kahvaltıya indiğimde ilk gözüme çarpan sabah sabah kahvaltıda şarap içen Belaruslular oldu. Kadehleri tokuşturup yüksek sesle kahkahalar atıyorlardı. İçimden beş, beş, beş ! yapasım geldi ama nezih bir ortamda olduğumu hatırlayıp kendimi tuttum. Kahvaltı salonunun diğer tarafında ise BATE’li futbolcular bol yumurta, süt, mısır gevreği ve meyva suyu ağırlıklı kahvaltılarını yapıyorlardı.

Otelin kapısında bekleyen Marca’nın foto muhabiri Manuel’den ertesi günkü maç için biletleri sadece staddan alabileceğimi öğrendim ve öğleden sonra maç biletlerini almak için stada doğru yola çıktım. Santiago Bernabeu metro istasyonundan stada doğru yol alırken en az 7-8 karaborsacı ile karşılaştım. Alışkanlıktan olsa gerek hemen hepsine bilet fiyatlarını sordum, kimi 25 Euro’luk bileti 40-45 Euro’dan satmaya çalıştı, kimi de biletlerin tamamen tükendiğini son biletlerin kendisinde olduğunu iddia etti. Gişeye vardığımda ise durum aşağıdaki fotodaki gibiydi.



















Fondo Sur-2. Kattan 2 bilet için 70 Euro ödedim. Bilet fiyatları kale arkaları için 20-60 Euro arasında. Yan taraflar ise 25-90 Euro. Daha önce olduğu gibi bir selam daha gönderdim bizim yöneticilere. Daha sonra stadın etrafında turlarken Bernabeu Store’a girdim. 3 katlı mağaza açıkçası ürün çeşitliliği açısından beni hayal kırıklığına uğrattı. Yalnız alt katta King Santillana abimizin arşivine yakışacak (kimbilir belki de içlerinden birkaçı vardır) Real Madrid tarihi ile ilgili tanesi 5-6 kilo gelen kitaplar çok hoştu.

Store’un çıkışının hemen yanında Press Conference girişinde bekleyen AFP’den Marta ve Reuters’ten Michel ile sohbet edip içeri sızmanın bir yolunu aradım, ancak tabi ki mümkün olmadı. (Blog sahibine not : Blogumuzun şanı Madrid’e kadar uzanmamış) Daha sonra birkaç foto daha çekip otele döndüm.

Maç günü otelin cafesinde bir toplantı yapıyorum ancak gözüm sürekli yandaki masaya kayıyor çünkü BATE kurmayları yanlarında getirdikleri board üzerinde, Real Madrid’i nasıl durduracaklarının tartışmasını yapıyorlar ve tabi bolca votka ve şarap eşliğinde. Otel sarı-lacivert formalı ve sürekli içki içen adamlarla dolu. Öğleden sonraki toplantımızı da bitirip blog tayfasına alacağım atkılar için tekrar stadın yolunu tutuyorum.

Akşam maç için 19:45’te otelden çıkıyoruz, 10 dakikalık bir taksi yolculuğu sonrası stadın önündeyiz. Kalabalık yavaş yavaş artıyor. Çok kısa bir üst aramasından sonra 1 dakika bile sürmeden içerideyiz. Her ne kadar biletimiz ikinci kattan olsa da, tabiyitemiz gereği alt tribün girişindeki arkadaşa fotoğraf çekme bahanesi ile girdiğimizi söyleyip en alt koltuğa yerleşiyoruz ve maçı hiç istifimizi bozmadan en ön sıradan izliyoruz.



















İçeri girdiğimizde boş olan stad maçın başlamasına 5 dakika kala full’e yakın doluyor. Hemen solumuzdaki blok, yerden 50 cm kadar yükseklikte cam bölmelerle ayrılmış ve yanımızdaki merdivenlerden inip özel güvenlik görevlileri ile selamlaşarak sahanın içindeki ayrı bir kapıdan giren Ultras-Sur grubuna ait. Maç boyunca ayaktalar ve durmadan bağırıyorlar. Ancak maçın öneminden olsa gerek çoşkulu ve bana anlatanların söylediği gibi agresif değiller. Bir de onların fotoğrafını çekerken güvenlik görevlisinin yarım yamalak ingilizcesi ile “photo no, photo no, kill you” deyişine bir anlam veremiyorum.

Maç insanı rahatsız edecek sessizlikteki bir saygı duruşu ile başlıyor ve çok da tempolu olmayan bir ilk yarı sonrası S.Ramos’un golüyle 1-0 bitiyor. Futbolcular tünele doğru ilerlerken kötü oyundan olsa gerek stadda bir ıslık tufanı kopuyor. Devre arasında abartısız tüm tribün yanında getirmiş olduğu sandviçleri çantalarından çıkartıp yemeye başlıyor. Yine vasat bir ikinci yarı ve Van Nistelrooy’un golü ile Real maçı 2-0 alıyor. İlk yarı sonundaki ıslıklar yerini alkışlara bırakıyor ve biz de mutlu mesut bir şekilde stadyumdan ayrılıyoruz.

by gorky

1 yorum:

Ömer Şahin dedi ki...

Adamlar 35 Avro'ya Raul'lu Real Madrid'i Şampiyonlar liginde izliyor.
Ben Aynı paraya Yasin Çakmak'lı Fenerbahçe'yi ligde kale arkasında izleyebiliyorum.

Kalite farkı yok mu iki mal arasında?
Üniversitede bize öğrettikleri nasıl bir iktisattı?