22 Şubat 2009 Pazar
BİR GROTESK MASALI: İSTANBUL - 1
Büyükşehir kavramını, şehir plancılığının uygulandığı Ankara gibi bir yerde öğrendiyseniz, İstanbul’da vb. grotesk metropollerde yaşamaya başladığınız ilk zamanlarda her gün hayrete düşmeniz kaçınılmazdır:
- Metroya bindiğinizde aldığınız ahır kokusuna bir an önce koku duyargalarınızın duyarsızlaşması için dua edin. Yoksa her binişinizde “Geceleri bu trenle büyükbaş hayvan mı taşıyorlar?” sorusunu sormaktan kendinizi alamayıp arkadaşlarınızın ve çevrenizdeki diğer yolcuların “Deli galiba…” içerikli bakışlarına maruz kalabilirsiniz.
- Herhangi bir toplu taşıma aracından inişler sırasında birkaç saniyelik omuz omuza/burun buruna cephe savaşına önceden hazırlanmazsanız ineceğiniz durağı rahatlıkla kaçırabilirsiniz. Yolculardan herhangi bir medeniyet belirtisi beklemeniz ise sizin ayıbınızdır.
- Buluşmak için özellikle kışın, asla dışarıda bir yer seçmeyin. Buluşmanın trafik nedeniyle 1-2 saat aksaması yüksek ihtimaldir.
- İstanbulluların, kentin her yerini bildiği gibi bir önyargınız olmasın. Kentin bilinmesi ile kişilerin yaşı arasında doğru orantı bulunmakla birlikte, sürekli yeniden inşa edilen yollar nedeniyle yaşlılar bile bu kenti asla tam olarak bilme şansına sahip değildir.
- Kentleşmede ani, devasa ve kentlinin kesinlikle karşı çıkmasına rağmen gerçekleştirilen değişikliklere şaşırmayın (Metrobüs, kentsel dönüşüm vb.). Vatandaşın haklarının hiçe sayılmasının en nadide örneklerine İstanbul’da rastlanır.
- Yaya ya da şoför olarak trafikteyken, (hele de kadınsanız) asla el kol yapmayın ve hatta ağzınızı bile oynatmayın. Trafikten ve daha kim bilir ne sıkıntılardan sıtkı sıyrılmış Sıtkılar yumruğunu sallaya sallaya üzerinize saldırabilir.
- Saldırıya uğrarsanız kimseden yardım beklemeyin: Her koyun kendi bacağından asılır!
- Saldırıya uğrarsanız polisten yardım istediğinizde ilk alacağınız cevap, hiç abartmıyorum istisnasız “Hadi barışın; şimdi karakola gidip ifade vermeniz gerekir. Darp yoksa hiçbir şey kanıtlayamazsınız.”; ısrar ederseniz ikinci cevap “Biz ifade almıyoruz; nöbetçi savcıya gidin.” olacaktır. İnanmayın! Sizi ve şikayetçi olduğunuz kişiyi karakola götürüp resmi olarak ifade almak ve ifadenizi savcılığa sevk etmek onların görevi.
- Otobüs vb. toplu taşıma araçlarında, araç boş bile olsa, yolcuların inecekleri duraktan 5 dakika önce kapının önüne gidip, durağa gelene kadar ayakta eziyetli bir yolculuk geçirmesine şaşırmayın. Yaptıklarının farkında bile değiller, sadece alışkanlık.
- Kaydadeğer canlı müzik(rock) beklemeyin. Canlı müzik yapan çok az bar var, olanlar da genelde kötü. İyi gruplar da genelde Ankaralı.
- Doğma büyüme İstanbullu olup başka da bir şehirde hiç yaşamamış yerlilerden dost edinmeyi denemeyin; gördüğünüzde haykırarak uzaklaşın.
- Kalabalık yaya yollarında bir yürüyüş düzeni beklemeyin. Kimse kendi sağından yürümez ve dahi böyle bir kural olduğundan bihaberdirler. Karşınızdan gelenin üstüne bodoslama yürüyün; son saniyede çevik hareketlerle mucizevi şekilde birbirinize çarpmadan geçip gideceksiniz, şüpheniz olmasın.
- Bir şey yapmak istediğinizde sıra varsa sakın gidip en arkasına geçmeyin. Rahat tavırlarla bir yerinden kaynayın ya da hiç kasmayın, direkt en öne geçin. Bıdı bıdı edenler olursa da kulak asmayın; bu kente herkes birbirinden korkar.
- Her şeye koyun gibi susan bu toplumun trafikte biraz daha beklemesine sebep olacak en ufak davranış ya da olaya nasıl GROOOOAAARRRR tepkisi verdiğine şaşırmayın. İstanbul’da da gün 24 saat; ama yolda geçen süre, Avrupa’da 2 ülke arası seyahat etmek kadar.
- İnsanların bencilliğine şaşırmayın; zamansızlıktan, parasızlıktan yakında siz de öyle olacaksınız.
- Rock barlarda, Elvis’in Love Me Tender’ı ayarındaki şarkılarda çılgınlar gibi hoplayıp zıplayarak danseden insanların kulağında walkmanle apayrı bir şarkı dinlediği için böylesine çıldırabildiğini sanmayın. Onlar da sizinle aynı şarkıyı dinliyorlar ama hormonları muhtemelen sizinkinden binlerce kat yukarıda olduğundan çalan şarkıyı değil “istiyorum, istiyorum”u umursuyorlardır.
- Ankara’nın ne kadar boktan bir şehir olduğunu sık sık duymaya bir an önce alışın ve Ankara’nın güzelliklerinden bahsetmekle vakit kaybetmeyin. Öncelikle, dünyada bile İstanbul’un güzellikleriyle yarışacak çok az kent vardır. Bu gerçeği, hemen anlamayı beklemeyin; ancak, İstanbul’un kaosuna alıştıktan sonra güzelliklerinin tadını çıkarabiliyorsunuz. İkincisi, Ankara, insanlar olmadan gerçekten yokluk içinde bir kent. Ankara’yı güzel yapan, sıkı dostlar edinip sosyal/kültürel yaşamın içine akmanın çok kolay olması (ulaşım, kentsel standartların yüksek olması, nüfusun daha az olması, daha ucuz bir kent olması vb.).
by Gand
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
20 yorum:
Geçtiğimiz günlerde kısa süreli Ankara'da kaldık ve bu birkaç günde şunu gözlemledik:
Kırmızı ışık yandığında ilk sırada duran arabalar genel olarak trafik ışıklarını 10 metre geçip duruyolar.Neredeyse bütün ışıklarda bu böyleydi.
ankara ismi üstünde "an" kara bir şehir gri puslu anlamsız bir koşuştruma... kızılay dan geçer her araç ama kızılay da kapanır dükkanlar akşam 8'de kapanır...üniversitililerin aykata tuttuğu bir şehir... yazları ise tamamen bozkır... memurların heryerde cirit attığı bir yer :d muhahahaa
6 senem geçti... bok gibi bir yer... hele istanbuldan gelince...
"Doğma büyüme İstanbullu olup başka da bir şehirde hiç yaşamamış yerlilerden dost edinmeyi denemeyin; gördüğünüzde haykırarak uzaklaşın."
neden?
Bu bloga yakışmayan bir yazı bence, kaliteyi düşürmüş.
Ben bir ay Sivas'ta, on dort ay da Malatya'da yasadim. Kisla ortami ama olsun. Halihazirda Kazakistan'da ikamet ediyorum. Sekiz ay kadar da burada oldu. Yekunu iki sene falan ediyor yani. Goren insanlarin haykirarak uzaklasmamasi icin ne kadar daha disarida kalmam gerekiyor? Arz ederim.
sonuna sponsored by melih gökçek fln yazsaydın bari :P
saka bi yana dogma büyüme bi istanbullu olarak okul münasebetiyle 5 yılımı askerlik sebebiylede 6 ayımı ankarada geçirdim. neticede ankara>istanbul =)
Ankara mı hadi canım sende yaa,10 sene İstanbulda yaşadım,4 ay da kesintisiz Ankarada..Dostlarım da vardı Ankarada ama yaşanılacak ve çekilecek dert değil Ankara !!!
İstanbulu ise boşver anlatsam da nasıl olsa anlayamazsınız sayın yazar :)
Ferman
Bir kaldırımda karşıdan bir sosyete, bir yankesici, bir fakir göçmen ve bir öğrenci geliyorsa orası İstanbul'dur.Beni asıl korkutan bu.Tiksintinin başkenti.
istanbul ve ankara ya sadece is yada gezme amacli gitmis bir olarak sunu soyleyebilirim ;
paran varsa istanbul pek bi guzel.
mine
Doğma-büyüme Ankaralı' dan kaçılır tamam da..
Bu arada doğma-büyüme İstanbullu bulan bana da haber versin. Kendisinden kaçmak yerine, alıp müzeye kaldıralım.
Anne-babası İstanbul' da doğan mı, onları da verin açık arttırmayla satıp biraz yolumuzu bulalım..
ankara her yolun kızılaya çıktığı ama kızılaya çıktığınızda da gidecek hiç bir yerin olmadığı bir kent....5 duraklık iki hatlı metrosuyla toplu taşımayı çözmüş bütün seyahatinizi şehirler arası yollarda özel halk otobüsleri ile yapmanız gereken gri pis bir kent...o kadar
Tespitlerin çoğu doğru. Sırf olumsuz şartlardan dolayı yurtdışında yaşamayı düşünüyorum. Malatya'da doğmuş büyümüş, 3 senesini yatılı olarak Elazığ'da geçirmiş, yazlarını anne tarafı olmasından Antalya'da harcamış ve 4 yıldır İstanbul'da yaşayan biri olarak bunları söylüyorum. İstanbul kaosun, koşuşturmacanın başkenti. Ankara'yı da gördüm. Tamam düzenli, sakin bir şehir ama çok gri. İstanbul ise zevkli rezillik. Çapa'dan Beşiktaş'a 50 dakikada gidersin ama Beşiktaş'tan Kadıköy'e 15dk vapur yolculuğu paha biçilemez :)
Bıktım(k) bu "istanbulda yaşayanlar tiksinç" geçirmesinden de
isviçre'den döndüğümden beri bu şehir (der saadet) daha bir güzel geliyor gözüme... eminönü'nde nefes alıyor pembeli yeşilli çöp kovaları, haliç'te gözünü alıyor çakma amatör balıkçıların sarı çizmeleri, kasımpaşa'dan taksim'e çıkarken tünel karşılıyor seni, moda'da oturduğun yerden geliyor martıların ve vapurların sesi... bu şehrin yaşaması hoşuma gidiyor ama yaşayanları değil!
imza: kendisi, annesi, babası, annesinin babası, babasının babası, babasının babasının babası, babasının babasının babasının babası... istanbullu adam (haykırarak uzaklaşana tavuk yok:)
çok kötü ve bu bloga yakısmayan bi yazı.insanları buyukbaş hayvana benzetmek en büyükbaşlılıktır.kısacası kötü bi yazı ve kalkmalı...
Ben doğma büyüme İstanbulluyum 24 yıllık hayatımda tatiller dışında hep burda yaşadım. Ama İstanbullu olarak adlandırılan insanların o kadarda anadolu ruhundan uzak olduğunu sanmıyorum. Özellikle anadolu yakasında ve hatta anadolu yakası boğaz kıyısında büyüyenler o eski anadolulu insanın yardımseverliği ile eski istanbullunun birlik beraberlik ruhunu hala görebilir. Tabi bundan 10-15 sene önce çok daha net görülebilirdi oda ayrı bir mesele.
Bu konu dışında toplu taşıma ve toplu halde yürüme hakkındaki her maddeye yüzdeyüz katılırım. Ama canlı müziklerin o kadar kötü olduğunu sanmıyorum. Ha kaliteli bir dinleyici kitlesi olmadığından çalanların kendilerini geliştirmeye çalışmadığı söylenebilir elbette.
Fakat İstanbul'un tüm o berbatlıklarına rağmen yinede boğaz manzaralı bir yerde insan denize bakaarak çayını içtiği anda tüm dertlerini unutup bu kente bir daha bağlanıyor.
- Kaydadeğer canlı müzik(rock) beklemeyin. Canlı müzik yapan çok az bar var, olanlar da genelde kötü. İyi gruplar da genelde Ankaralı.
- Doğma büyüme İstanbullu olup başka da bir şehirde hiç yaşamamış yerlilerden dost edinmeyi denemeyin; gördüğünüzde haykırarak uzaklaşın.
Bu iki yorum biraz İstanbul düşmanlığı gibi duruyo ama diğerlerine ben de katılıyorum.
ben de doğma büyüme istanbulluyum ve tanışılası bir insan olduğumu düşünüyorum nasıl olacak? : )
kusura bakmayın - hatta bakın, pek umrumda değil - ama kötü bir yazı olmuş. bu blogda okuduğum en kötü yazı diyebilirim.
ben de doğma büyüme istanbulluyum... asıl şimndi ne olacak?
Yorum Gönder