23 Kasım 2009 Pazartesi

DADDY NOT COOL...

Birisi 24 Ağustosta, diğeri de 28 Eylülde olmak üzere iki tane Galatasaray analizi yazmışız blogda. İlk yazıyı yazdığımız ana kadar sarı kırmızılılar ligde 3 galibiyet almış ve Avrupa'da fırtına gibi esmiş. İlk yazı ile ikinci yazı arasında 3 galibiyet 1 beraberliği var ve Avrupa performansı sürmüş. O yazıdan bugüne kadar ise 3 galibiyet 1 beraberlik ve 2 mağlubiyetle karşılaşıyoruz. Kısacası zaman ilerledikçe geriye giden bir takım var ortada. Bunu sadece skor açısından değil oyun açısından da görmek mümkün. Sezon başında, takımın hücum organizasyonlarında görülen çeşitlilik neredeyse tamamen kaybolmuş durumda. Örneğin sezon başında bu takımın hücum hattında yaptığı varyasyonların durdurulamaz olduğu konuşuluyorken, aynı dönemde Beşiktaş'ın o alanda ne kadar kısır olduğu konuşuluyordu. Cumartesi ve pazar günleri izlediğimiz iki takım arasında nerede ise fark kalmamış, hatta Beşiktaş Fenerbahçe derbisindeki ikinci yarı performansı ile Galatasaray'dan daha iyi hücum eder hale gelmişti. Bunun bazı sebepleri var tabii ki. Önceki iki yazıda bunları konuştuk. Genelde bir futbol takımının saha içinde, taktikle ilgili sorunları bir anda ortaya çıkmazlar. İstisnalar vardır elbet, örneğin Michael Skibbe döneminde çok iyi işler yapan Lincoln ve onun yönettiği takımın, onun gidişinden sonra yaşanan birkaç olayla bir anda işlevsiz hale gelmesi gibi. Ama bu tür istisnalar dışında takımın hatalarını düzeltmezse geleceği noktayı bilirsiniz, kendilerini 1-2 ay önceden haberdar ederler. Biz de geçmişteki yazıların bir uzantısı olarak devam edelim.

Sorumluluk dağılımı: 28 Eylül yazısındaki ilk maddeden alıntı yapıyorum. Arda ve Keita. Galatasaray'da haftalar ilerledikçe sorumluluk bu 2 adamın üzerinde yoğunlaşmaya başlıyor aşırı derecede. Bunun sayısız sakıncaları var. Rakip takımların çok daha kolay çözüm üretmesi (sadece 2 adamı kitleyerek), muhtemel bir sakatlık, oyuncuların formsuzluğu vesaire. Bu orta saha oyuncularının da pas hatası sayısını artırıyor tabi..... Arda ve Keita'nın da sık sık 2-3 kişi arasına girerek pozisyon üretmeye çalıştığını görüyoruz...Çok belliydi bunun gerçekleşeceği. Dün akşam net bir örneğidir. Takımın hücum hattını forse eden bu iki adamdan ikisi de sahada yoktu. 70'den sonra da sadece birisi vardı. Galatasaray'ın Keita oyuna girdikten sonra onun kanadından yaptığı etkili hücumları gördük. Peki o yokken. Elano orada tam performans gösterebilecek bir oyuncu olmadığını göstermesi bir yana, Rijkaard'ın, bu maddedeki sorunu çözmek için bir türlü onu etkin hale getirememesi de tartışılmalı. Meinkissen ve Borges'in daha cuma günü bu konuda hoş bir tartışmaları var, tavsiye ederim. Ben de birkaç kelam edeceğim.

Elano: Elano ile ilgili de Ağustos ayında şöyle yazmışız: Rijkaard'ın dün, Elano'yu sahaya sürdüğünde ortaya çıkan görüntü çok netti. Hollandalı Elano'ya takımda yer bulmaya uğraşıyor.... Orta sahadaki süpürücü ikilinin önündeki bölgeye monte etmeye çalışıyor Brezilyalı'yı. Dün akşam attığı gol hakkında çok fazla konuşmak yersiz olur ama gol dışında sahadaki onbir içinde, sistemde en eğreti duran dişlinin o olduğu çok açıktı. Galatasaray'ın bu sene, dün akşamki anlık patlamalar dışında, istikrarlı olarak yararlanabileceği bir oyuncu olacağı konusunda şüphelerim var. Tabi kenar yönetim onu ufak çapta bir değişime tabi tutabilirse bu şüpheler de azalacaktır.

Aradan 3 ay geçmiş ve Elano hala deneniyor takıma oturtulmak için ama takımın en eğreti duran oyuncusu olduğu gerçeği hiç değişmedi. Dün genelde sağ kanatta buluştuğu topları çok kötü kullandı. Bir oyuncudan en yüksek performansı almak için çare aramak bir alternatiftir ama bu çareyi aramak uğruna takımın bir kanadının hücum organizasyonlarını da tamamen etkisiz hale getirmek, çare aramanın bedeli olmamalı diye düşünüyorum. Zira Elano o performansı ile birçok pozisyonda Sabri'yi de sahadan sildi. Keita girdikten sonra Sabri'nin hücumdaki gözle görülür performansı önemlidir. Galatasaray taraftarı, teknik direktör ve yönetiminin şuna karar vermesi lazım. Brezilyalıyı kazanmak uğruna takımın hücum hattının etkisiz hale gelmesine bu takım ne kadar katlanabilir? Rijkaard'ın kafasındaki oyun planının halen sahaya yansımamasının sebeplerinden birisi Elano ise 9 milyon dolarlık bir oyuncunun dahi bir takıma uymayabileceği, tarihte bunun bir dolu örneği olduğu ve oyuncuyu kazanmak uğruna takımın "kazanma" sayısını azaltmanın ne kadar mantıklı olduğu tartışılmalı.

Defans hattının hücum katkısı: Eylül ayında Servet Çetin'in hücum hattına zamansız çıkışları ve bunun yarattığı karmaşıklığı konuşmuşuz. Artık Servet o kadar fazla hücum hattında görünmüyor, en azından son birkaç maç, rakip korner bayrağının dibinde iki kişinin arasından geçip orta kesmeye çalışmıyor. Ama bu bize başka bir şeyi daha gösterdi. Galatasaray'ın, hücumcu bir bek olan Sabri dışındaki defanstaki üç adamının, özellikle de orta ikilisinin rakip ceza sahasındaki etkinliğinin tamamen Servet'in dengesiz çıkışlarıyla doğru orantılı olması. Yani, bu ikilinin, örneğin duran toplarda Uche-Högh, Edu-Lugano örneklerinde olduğu gibi takımın skor gücüne önemli etki yaptığı işlere imza attığını göremedik. Halbuki üst düzey takımların, defansının ortasında yer alan bu ikili korner ve frikiklerde aynı zamanda çok önemli bir hücum gücüdürler. Galatasaray'da ise bu güç Servet'in bireysel kararlarına ve doğru zamanda doğru yerde bulunmasına bağlıydı, ya da bağlıymış diyelim. Rijkaard düzenli olarak bu "deli" çıkışları azaltınca, Gökhan Zan'ın nerede ise olmayan hücum katkısı seviyesine Servet de gelmiş oldu. Rijkaard gibi bir hocanın, bu iki uzun adamı, ceza sahasına atılan duran toplarda kullanmanın yolunu bulması lazım. Bunun için çok büyük bir zeka gerekmiyor. Fenerbahçe "Alex kale sahasının tam içine doğru kavisli keser, Edu ön direğe Lugano arkaya gider (ya da tam tersi)" gibi oldukça basit bir taktikle sayısız gol kazandı.

Santrafor ve hücum organizasyonları: Santrafor demişiz 2 ay önce. Değişen bir şey var mı? Yok. Milan Baros'un eksikliğinin hissedildiğinden bahsediliyor. İtiraf edeyim ben böyle bir eksiklik hissetmiyorum. Zira Baros'un da oradaki performansı çoğu maçta vasatın altındaydı. Galatasaray takımının bu sisteminde ileri uçta tek başına kullandığı forvetin önemini karşılayan adamlar değiller, ne Nonda ne Baros. Üstelik Galatasaray gibi defans hattının ileri top taşımakta zorlandığı, orta sahanın ortasındaki süpürücü adamların sürekli başını kaldırıp, ileride topla buluşturacak (Arda ve Keita olmadığı anda) bir adam aradığı ve her geçen maç, topu ileri şişirme dakikasının geriye çekildiği bir takımda, bu gibi zamanlarda serseri topları toplayacak bir forvetin önemi çok fazla. Galatasaray defansının uzaklaştırma amacı ile ileriye vurduğu toplara bir bakın. Hiçbirisi Baros veya Nonda'nın arkadaşlarına kazandırdığı toplarla bitmiyor. Rakip defans oyuncuları bu topları çok iyi topluyorlar. Çünkü ne Çek ne de Kongo'lu fizik gücü açısından da yetersiz kalıyorlar. Bunu kapatacak ölçüde, örneğin Mario Jardel gibi gözünüzü kapatıp topu atacağınız ve haneye bir gol yazacağınız yüksek son vuruş becerileri de yok. Bu da bu iki adamın ileride serseri mayın gibi dolaşan oyuncular hale gelmesine yol açıyor. Bunun bir çaresi ikisini bir arada oynatmaktır ama bunun Rijkaard'ın kafasında olduğunu sanmıyorum. İkinci çare de alternatifini üretmektir. Hem rakip defansı rahatsız eden, onunla girdiği ikili mücadelelerin en azından yarısını kazanacak, gol becerisi de çok fena olmayan bir adam. "Çok şey yazdın Dutchman bu adam kaça patlar biliyor musun?" diyeceklere ligin "Arıza"sının maliyetine bir bakın derim.

Harry Kewell: Taraftarın sevgilisi Kewell. Çok seviliyor, tapılıyor, saha içi ve saha dışı karakterinin yüceliğinden bahsediliyor. Katılıyorum bunlara, ben de çok seviyorum. Katılmadığım görüşler de var onunla ilgili, Hagi'nin Galatasaray'daki sembol kişiliğinin yerini doldurabileceği gibi. Ama nerede ise herkesin bir noktayı gözden kaçırıp, onun sorumluluğu çerçevesindeki bir iş için bir başka adamı günah keçisi ilan etmeye pek razı olamıyorum. Hakan Balta için son haftalarda yine futbolculuğu yönünde muhabbetler dönmeye başladı. Peki Hakan Balta sizce neden böyle? Bir anda mı bu hale geldi? Bu derece orta saha çizgisinin gerisine gömülmesinin sebebi nedir? Bir futbolcu ikili mücadelelerde ayakta kalamaz hale geliyorsa, sürekli yanlış pas tercihleri yapıyorsa, defanstaki görev yerini sürekli aksatıyorsa o oyuncunun durumu hakkında onu özel olarak sorgulamak mümkün. Ama Hakan Balta'nın problemi şu? Hücum hattında nerede ise hiç gözükmüyor ve maçın % 80'ini kendi sahasında geçiriyor. Bunun için diğer kanata bakalım isterseniz. Sabri Sarıoğlu'na. Hem de dünkü maçta fotoğraf çok güzel çekilmişken. Dün Sabri önünde kiminle oynadı 70 dakika boyunca? Elano ile. Elano ile Kewell birbirine oyun karakteri bakımından çok benzeyen oyuncular. Çok fazla sprinter olmayan, top ayaklarında iken daha iyi işler yapabilen, topu genelde istediği yere atabilen klasik "usta ayak" adamları. Ama arkalarındaki kanat oyuncusu ile gösterdikleri performans facia. Sabri bu yüzden 70 dakika boyunca hücumda görünmedi. Ne zamanki Keita oyuna girdi, Sabri rakip kale çizgisine kadar inebildi. Hakan Balta Sabri'nin dün 70 dakika boyunca çektiğini sezon başından beri çekiyor. Fenerbahçe maçını hatırlayın. Kewell oyuna girdikten sonra o kadar fazla rakip kale önüne kadar inip Hakan'dan uzaklaşmıştı ki Ayhan Kewell'ı, "Hakan'a biraz yaklaş" şeklinde uyarmak zorunda kaldı. Ama değişen bir şey yok şimdilik. Bu yüzden Hakan her maçta taç çizgisine yapışmış şekilde kendi sahasında topla buluştuğunda, karşısına bir defans oyuncusu dikiliyor ve Hakan yakınına topu bırakabileceği, önünde oynayan adamı arıyor. O adam da rakip sahanın uç noktalarında olduğunda topu ona atıyor, top da genelde ya rakip ya kendi takımı lehine taçla sonuçlanıyor.Rijkaard'ın bu kanatta Kewell'ın takımın hücum tarafına ve Hakan Balta'ya verdiği zararı mutlak surette, yerleşme konuşmaları yaparak çözmesi lazım. Yoksa bu performans hiç değişmeyecek belirtelim.

Leo Franco: Leo Franco ile Galatasaray bir yerlere gelebilir ama en yükseklere çıkamaz, bu konuda görüşüm çok nettir. Bu takımla dördüncü ayını geçiriyor Arjantinli kaleci. Halen defans adamları ile arasındaki iletişimi konusunda büyük problemler olduğunu düşünüyorum. Galatasaray'ın dün yediği gol bir faciaydı. Tabii Mustafa Sarp'ın büyük bir "dalıp gitme" hatası var onu geçmeyelim, Simpson topa vurmadan 1 saniye önce onun ensesindeydi, Simpson vurduğunda ise ona en yakın adam 1 metre mesafede. Bireysel hataları gözardı etmek imkansız ama şunu unutmamak lazım. Duran toplarda, atağı savunan tüm oyuncular bir adamla eşleşirler. Bunu organize etmeye en elverişli adam kalecidir, zira topa vurulana kadar herhangi bir şeyi takip etme sorumluluğu yoktur. Leo Franco, duran toplar öncesi kalesinde sus pus olmuş şekilde bekliyor. Oyuncuların ceza sahası için adam paylaşımı ve takibi tamamen kendi insiyatiflerine kalmış durumda. Kaleciler için "ceza sahası içinde hakimiyet" lafı sadece kaleden 18 metre uzakta bile topu elle tutabildikleri için kullanılmıyor. Ceza sahası içini organize edebilme gücünü de içeriyor bu. Bu, Leo Franco'nun takım arkadaşlarıyla olan ilişkisi, e peki bireysel bazda. Ben Galatasaray penaltı noktası ve 1-2 adım ilerisine düşen her topu Galatasaray defans oyuncularının alması için dua ediyorum. Zira o topu Leo Franco'nun çıkıp almayacağından emin oluyorum. Galatasaray'a Hayrettin Demirbaş'tan beri yan toplara hakimiyet konusunda bu kadar zayıf bir 1 numaralı kaleci gelmemişti çok iddalıyım. Bir çok yan topta onu izliyorum. Bir kalecinin hiçbir zaman yapmaması gereken bir şeyi, bir maçta 2-3 kez yapıyor. İki adım öne çıkıp geri kaçma. Yani yan topu alabileceğini düşünüp yarı yolda karar değiştirme. Bu hareketin bedeli eğer rakip forvet topa kafayı vurabilirse goldür, çünkü % 99 oranında da hareket halinde yakalanıp destek ayağınız olmadığı için golü yersiniz. Diğer tüm mevkilerdeki sorunların çözümü bu mevkiden daha kolay. Bu da ilk cümlemin sebebidir.

Bunun dışında olumlu bir şeyler var mı takımda? Var tabii ama bireysel anlamda. Sabri ve Linderoth'un dönüşü diyelim. Hala onu eleştirip ti'ye alabiliriz ama Sabri şu anda Galatasaray takımının en formda oyuncusu. Linderoth'un dün girdikten sonra hücum hattında geriden gelerek Galatasaray'ın en büyük iki tehlikesini yaratmasından da onun, sakatlanmazsa, bir dinamizm katkısı yapabileceğini söyleyebiliriz. Ama bunların hiçbirisi yukarıda sayılan olumsuzlukları kapatabilecek gibi değiller.

2 ay sonra yine masaya yatırırız işleri.

16 yorum:

SirEvo dedi ki...

Çok güzel bir analiz olmuş. Ellerinize sağlık. Harfiyen katılıyorum. :)

pclion dedi ki...

'Yeni Hagi' kısmıyla demek istediklerimi aslında sen birebir onaylamışsın. Böyle bir sevgi, ilgi ve saygı aynı anda varken bundan 10 yıl sonra 2000'lerde hatırlanacak en önemli yabancı Kewell olacaktır. 80'lerde Prekazi karizmasıyla hatırlandığı gibi. Hagi bana kalırsa Türk futbol tarihinin gördüğü en büyük oyuncudur...

ADSIZ dedi ki...

Ya kusura bakmayın ben hatırlayamadım, Hakan Balta'nın hücum performansı ne zaman iyi oldu ki? Mesela geçen sene, önünde Arda oynarken, deli fişek gibi ileri çıkan bir bek performansı çizdi mi Balta?

Takımın sol bekinde uzun zamandır alarm veriyor Balta. (Somut örnek olmasi adina Diyarbakır'dan yediğimiz golü hatırlayalım.) İkili mücadelelerde güçsüz, maç içinde konsantrasyonunu çok sık kaybediyor, Sürekli arkaya adam kaçırıyor.

Tahmin ediyorum ki, 1-2 hafta dinlendirilmesi, özel bir programla güç takviyesi yapılması ve biraz da motive edilmesi lazım. Böyle bir uygulama, suçu Kewell'a atmaktan daha faydalı bir çözüm olacaktır.

Ferhat dedi ki...

Peki Dutchman Kewell konusunda; Hakan Balta'nın yerinde Caner oynasa nasıl olurdu?

Şundan soruyorum.Hakan Balta hücumu pek sevmeyen ya da pek aşina olmayan 3-5-2 sol beki.Yani daha çok geride kalmayı yeğliyor.İhtiyaç olmadıkça asla Keita'nın dibine kadar gelip bindirme yapan Sabri gibi değil.

Ama Caner'i çok az gördük.Ama sadece bir iki maçta bile Hakan Balta'ya göre öne çıkmak konusunda ve Kewell'la pas alış verişi yapabilme anlamında daha uyumlu görüntü çizdi.

Kewell'ı Hakan'a yaklaştırıp sol tarafı geriye çekmek yerine Caner'i programlayıp Kewell'la Sabri-Keita ilişkisine benzer bir ilişki kurdursak daha iyi olmaz mı?

Hani demişsin Elano'yu sisteme monte etmek adına Keita'nın yerinde onu oynatmak Sabri'yi etkisiz kıldı.Kewell'ı da Hakan yaklaş demek etkisiz kılar gibime geliyor.

Sezon başında sol tarafın sağa göre etkisiz olması Hakan Balta ve Kewell'ın zıt karakterde olmaları ile kaynaklandığını düşünüyorum.

Kewell çok verimli iken onu eğip bükmek yerine Caneri sol beke monte etmek daha kesin bir çözüm olur gibime geliyor.

Elano konusunda;

Elano'nun mevcut sistemde yer bulması malesef bir çok dengeyi alt üst edecek.

Elano oynamazsa da Elano'ya bu kadar para ödendi neden oynatılmıyor denilecek.

Elano Galatasaray'ın aşil tendonu haline geldi.

Flying Dutchman dedi ki...

Şimdi derin işlere girmeyelim ama tabii Nonda ve Baros şu durumda iken ve Kewell Diyarbakırspor maçının son 20 dakikasında bu ikisinin yapmadığı derecede (pislik yapışkan forvet modu ile) rakip savunmayı meşgul etmişken forvette alternatif olamaz mı diye düşünmüyor değilim

eğilip bükmek böyle olabilir...yoksa 31 yaşındaki adamı gidip gelen bir adama dönüştüremeyiz zaten bu yaştan sonra...benim söylemek istediğim en azından keita kadar sabri'ye yardımcı olması...

Adsız dedi ki...

hakan balta'nın kötü oyununu kewell'a bağlamak çok yanlış.hakan zaten yetersiz bir futbolcu. ben de caner*kewell birlikteliğinden yanayım.hakan balta stoper yedeği olsun.

sunshine dedi ki...

Bana göre alparslan bile bu takımda hakan baltadan daha fazla katkı verir.Ben daha sıfıra inip bi tane orta kestiğini hatırlamıyorum hakan baltanın.Hani herkesin kızdığı ibrahim üzülmez bile 5-6 maçta bir iyi oynuyor.Orta yapmaya çalışıyor yerini bulmasada.Gel görki hakan balta'nın en fazla yaptığı al kewella ver yada arda varsa ona ver.Hiç kafayı kaldırmak yok bi orta keseyim diye.
Kaleci zaten facia.Şimdi kalede aykut olsa bunları yapsa türkiye'den kovulmuştu ama leo olunca söylenen şey ispanyada en uzun süre kalecilik yapan yabancı kaleci, alışma dönemi var uzayıp gidiyor.İşte halep işte arşın diyorum bende.

Adsız dedi ki...

baros ile ilgili kısım hariç tamamen katılıyorum sadece senin tersine baros un "iyi ki var" derecesinde değerli olduğunu düşünüyorum gs için. yıpratıcı, sürükleyici, bitirici.

mavi beyaz dedi ki...

forvet için aranan ve adı bilinmeyen kan bence Robert Lewandowski uzun top tekniği olan güçlü bir oyuncu(arıza kadar da güçlü değildir sanmam tabi ama ondan çok daha yüksek bir top tekniğine sahip olduğunu düşünüyorum)

tam dengeli bir forvet olduğuna inandığım bir kişiliktir kendisi

tabi birde artem milevskiy var ama o oyuncuda hala tam bir fikre sahip olamadım sanki ileride sönecekmiş gibi geliyor bana

firat selcuk dedi ki...

yazıdan evvel yorum kısmına takıldım, memlekette hala fm'de alınıp basarılı olan ucuz isimlerden medet umanlar var.. baros'un oldugu yerde lewandowski diyenler var peh peh peh peh peh..

yazıya gelince, kewell kısmına pek katılamadım ben.. gecen sene de kewell vardı bu takımda, hakan hic de boyle elestirilmiyordu.. aynı hakan milli takım'da iyi oynamaz mıydı gerekcesi kewell'ın geri gelmeyisi olsa ?

kaldı ki kewell sık sık geriye gelip top alıp ara sıra savunmaya destek olabilen bir isim.. acımasız olmus o satırlar..

Eren dedi ki...

Ben de Baros yorumuna çok şaşırdım. Arkasındaki destek oyuncularına (çok farklı stilleri olmasına rağmen) aynen Hakan Şükür gibi boş alan yaratan, rakip savunmayı dağıtan, son vuruşu iyi olmamasına rağmen, pozisyona girmesini çok iyi bilen bir forvet. Daha ileri gidip, şahsi fikrim olarak Anelka ve Ferdinand ile beraber şu ana kadar TR'ye gelmiş en kaliteli forvet diyebilirim.

Özellikle Jardel gibi mükemmel işleyen 10 kişilik bir organizmanın önünde şut çekmek dışında hiçbir şey yapmayan bir adamın ismiyle aynı cümlede anılması ona yapılan çok büyük haksızlık.

Forvet hattında 3. alternatifin olmaması dışında bence hiçbir sorun yok. Hatta birbirinden çok farklı tarza sahip 2 forvetin olması önemli bir artı. En büyük sorun, Servet-Gökhan-Balta 3'lüsünün saçmalamaları ile hala Linderoth gibi müthiş oyun zekası olan bir adamı ilk 11'de göremememiz.

Flying Dutchman dedi ki...

Bu Jardel'li kısmın yanlış anlaşılacağını daha yazarken tahmin ettim ama....neyse açıklık getirelim

Ben orada Jardel ile Baros'u genel anlamda karşılaştırıp Jardel'in üste çıkarmadım. Şunu demek istedim: Baros ve Nonda gibi adamların mücadele gücü pek yok, defans arasında eziliyorlar, bunlar yokken belki gol vuruşları çok güçlü olsa Jardel gibi tahammül edilebilir ama o düzeyde de değiller anlamında söyledim.

Bahadir Yilmaz dedi ki...

Rijkaard Kewell'ı şu oyun kurgusunda tekniği ve son vuruşları nedeniyle santrfor yedekleyen bir görevde kullanıyor. Bu kadar gol bulması ve pozisyona girmesinin nedeni de budur bana göre. Dikkat ederseniz takımın ataklarının büyük bölümü sağ kanat merkezli gelişiyor. (Baros varken de bu kanada doğru rakip stoperleri peşine takıp boş alan yaratıyordu rakip ceza sahası içinde) Elbette Hakan Balta'nın hücum yönünün zayıf olması da bu taktik kurgusunun ortaya çıkmasında etkili. Bence Hakan gerektiğinde stoper olarak da oynayabildiği için takımda tutulması faydalı bir oyuncu olur her zaman, ancak Elano ödenen bonservis ve aldığı para göz önünde bulundurulduğunda hakikaten lükse kaçıyor.

silent lucidity dedi ki...

nonda ve baros'u ayni kefeye koymamak lazim bence.ama ikisinin de tek forvetli sisteme cok uygun adamlar olmadigina katiliyorum,ancak biz tek forvetli bir sistem(fb gibi 4-4-1-1 ya da 4-2-3-1) oynamiyoruz.yoksa dedigin adam bir sonraki postta bahsettigin bukharov'dan baskasi degil. hakan balta'nin performansi konusunda da genel goruse katiliyorum ne zaman hucuma katildi ki simdi katilmamasinin sebebi kewell olsun.bence hakan stoperde servetin yanina cekilmeli hem duran toplarda etkinligimizi(fb maci) hem de defansin topu oyuna sokmasini olumlu etkileyecektir.cok uzun oldu kusura bakmayin ve biraz fm'cilik olacak ama orta uclunun topal(sarp)-linderoth-elano olmasi taraftariyim,performansa gore m.sarp kimi keser bilemem tabi.

CaRtMaNtR dedi ki...

Baros darbelere karş kendini belki kolay yere bırakıyor ama hızı ve inatçılığı sayesinde onu sürekli itip kakan ve ondan bir kaç vites yavaş olan stoperleride baya bir yoruyor.

Birde buna ek olarak yanılmıyorsa bu son sakatlığına kadar pek fazla ciddi bir sorunda yaşamada onca darbeye maruz kalmasına rağmen.

Tüm bunlara ek olarak özellikle Avrupa'daki deplasman maçlarında genel olarak hep belli bir düzeyin üstünde performans göstermişken kendisini yetersiz görmek çok doğru olmaz. Ama yinede forvet rotasyonunda 1.85 üstü havaya çıktığında markajcısını darmadağan edecek kuvvette bir genç yetenek eklense hoş olur ama yerli ve bu tanımı dolduracak bir isim bulmak biraz zor. O bakımdan basındaki üfürme haberlerden yola çıkarsak Sercan olayı yazılanların binde biri kadar doğru ise Baros'un ikamesi için ona benzer yapıda hızlı ve genel ülkemiz stoperlerine ters gelecek yapıda bir adam daha eklenmek isteniyor.

Nonda'nın durumu ise daha farklı. Zamanında yaşadığı diz sakatlığından sonra ondan her maç 90 dakika üst düzey performans beklenmemeli. Zaten o düzeyde olsa oyun zekası ve arkadaşlarına duvar olma yeteneği sayesinde hala EPL'de kendine yer bulabilirdi.

Caner ile Hakan arasındaki seçim ise bir başka sorun. Caner aslen bek orjinli olmamasından o pozisyonda hücumda aktif olurken geride bir hayli boşluk bırakabiliyor.

Zaten Sabri gibi 4 ciğerli yada Uğur gibi aşırı derecede gelişmiş oyun bilgisi olmayan bir bekten koridor bek performansı istemek biraz fazla olur.

Bu bağlamda Sabri sık sık ataklara katılırken savunma güvenliği bozulmaması gerektiğinden diğer bekin biraz ortaya kayarak savunmayı üçlemesi bir taktik anlayışın ürünü olabilir.

Elano içinse bence devre arası sıkı bir kondüsyonu sonrası en ideal pozisyon Ayhan'ın oynadığı pozisyon olacaktır. Ayhan'ında son performansı düşününce şu anki Elano bile biraz defansif olarak rakibi ısırsa atacağı ters toplarla Ayhan'dan faydalı olacaktır. Hele yanında sakatlıktan kurtulmuş Linderoth ve yavaş yavaş forma giren Mehmet Topal olduğunda en iyi senaryoda oldukça dominant bir orta saha gücü ortaya çıkacaktır.

a-town dedi ki...

elano-sabri ilişkisi konusundaki yoruma katılmıyorum.

"...Sabri bu yüzden 70 dakika boyunca hücumda görünmedi. Ne zamanki Keita oyuna girdi, Sabri rakip kale çizgisine kadar inebildi."

bu kesinlikle yanlış, hatta tem tersi oldu. elano, sabri'yi devamlı kaçırmaya çalıştı. ileri çıktığı her pozisyonda ona pas verdi. şimdi gözümün önüne 4-5 pozisyon geliyor. ilk yarıda elano'nun topu ayağında tutmayıp sabri'ye aktardığı birkaç pozisyon var, sabri bunların çoğunu iyi kullanamadı, birinde sabri'nin ortasını kaleci çizgide tokatladı. ikinci yarıda yine elano-sabri ortaklığı sonrası nonda'dan kewell'a gelen top. elano'nun çıkmasından hemen önce sabri'ye attığı ara pas ve sabri'nin pasında nonda'nın dışarı giden kafası. keita ise bütün pasları nonda'ya atmaya çalıştı. hatta uzatma dakikalarında keita'nın sağdan kaçan sabri'yi görmek yerine nonda'ya şişirmesi sabri'yi çıldırttı.

sonuçta elano'yla oynamak sabri'nin hücum etkinliğine hiçbir olumsuz etki yapmadı. fakat elano'nun sürat ve dripling eksikliği sağ kanattaki toplam etkinliğimizi azalttı.