Eurovision'ı nasıl bilirsiniz? Her senenin muhabbeti belli. Artık tekrarlamayalım şu komşuluk ilişkilerini. Eurovision'ın tek izlenme sebebi dünya üzerinde dönen geyik. Zamanında Terry Wogan için izlerdik, sonuncusunda da Mark Gatiss'in Twitter'deki yorumları için izledik (Love Me Back, what about the rest of him). Her sene de 1 tane adam gibi şarkı çıkar. Bana göre bu senenin dinlenesi tek şarkısı. Makedonya'dan geldi, Kaliopi, Crno I Belo. Yaşının 45 olduğunu belirteyim.
31 Mayıs 2012 Perşembe
KALIOPI-CRNO I BELO
Eurovision'ı nasıl bilirsiniz? Her senenin muhabbeti belli. Artık tekrarlamayalım şu komşuluk ilişkilerini. Eurovision'ın tek izlenme sebebi dünya üzerinde dönen geyik. Zamanında Terry Wogan için izlerdik, sonuncusunda da Mark Gatiss'in Twitter'deki yorumları için izledik (Love Me Back, what about the rest of him). Her sene de 1 tane adam gibi şarkı çıkar. Bana göre bu senenin dinlenesi tek şarkısı. Makedonya'dan geldi, Kaliopi, Crno I Belo. Yaşının 45 olduğunu belirteyim.
EURO 2012'Yİ BESLEYENLER
Lig bazında İngiltere, kulüp bazında da Bayern Munich Euro 2012'ye en çok futbolcu gönderen ülke ve takım oldular kadroların açıklanmasıyla. Bayern turnuvada 13 futbolcusunu izlerken, İngiltere Ligi'nde mücadele eden 79 oyuncu kupaya gitti. Manchester City ve Arsenal 8'er futbolcusunu takımlara verirken Real Madrid'de bu rakam 11. Ukrayna takımının ağırlığını oluşturan Dinamo Kiev'de ise 10. Aşağıdaki liste lig ve o ligin en çok oyuncu veren takımını gösterdiği için City ve Arsenal'i göremiyoruz. 3 futbolcuyu kupaya gönderen Beşiktyaş (Almedia, Quaresma ve Sivok) Türkiye'nin lideri. Bayern'in gönderdiği 13 futbolcudan 82i Alman milli takımına. Real Madrid 5 İspanya, 3 Portekiz, 2 Almanya ve 1 Fransa milli oyuncu gönderdi turnuvaya. Dinamo'nun 10 oyuncusunun 9'u Ukraynalı, 1'i Hırvat (Ognjen Vukojevic). Eğer diğer takımları da katarsak Chelsea'nin 9 oyuncusunu Arsenal, Barcelona, Borussia Dortmund, Manchester City, Shakhtar Donetsk ve Zenit Petersburg izliyor 8 oyuncu ile.
Burada belirtilmesi gereken İngiltere'nin 79 rakamının tümünün Premier Lig'den olmaması. Örneğin Championship takımı Leicester City Danimarka'ya Kasper Schmeichel'ı, İrlanda'ya da Sean St. Ledger'i gönderdi. Ligue 2'dan da 2 oyuncu turnuvaya gitti. Monaco'lu Giorgos Tzavellas (Yunanistan) ve Danijel Subasic (Hırvatistan). Alman 2. Ligi'nden yükselen takımlardan Eintracht Frankfurt'ta top koşturan eski Beşiktaşlı Gordon Schildenfeld Hırvatistan, Fortuna Düsseldorf forması giyen Adam Matuschyk Polonya kadrosunda. Son olarak Serie B şampiyonu Torino da 24 yaşındaki defans oyuncusu Angelo Ogbonna'yı İtalya milli takımına soktu.
30 Mayıs 2012 Çarşamba
HOLLANDA KADROSU TELAFFUZLARI

2010 Dünya Kupası öncesi yapmıştık.. Bu sene de spiker, muhabir ve gazeteci arkadaşlara amme hizmeti yapıyoruz. Buraya yazmadığımız bazı isimler olursa da yardımcı olmak amacıyla şu ufak bilgileri veriyorum.
Bir kere 100. defa söyleyeyim, Hollanda'da konuşulan dil Flemenkçe değil Hollandaca'dır. Flemenkçe bir dil grubudur. Hollandaca'da, Türkçe'deki "v" sesi, "w"dir. Hollanda alfabesindeki "v" ise Türkçe'deki "f" harfi gibi telaffuz edilir. Ayrıca "e" harfi hiç bir zaman "ö"ye dönmez. Zaman zaman "e" şeklinde kalır zaman zaman "ı" şeklinde okunur. Dolayısıyla da Robin van Persie'nin telaffuzu bir çok Türk spikerin yaptığı gibi "Van Pörsie" ya da "Fan Pörsi" değil "Fan Persi"dir. -ij, hecesi "i" şeklinde okunmaz. Yani "Nijmegen" kelimesi "niimegen" şeklinde değil "neymeyhkkhın" şeklinde telaffuz edilir.O sondaki hırlamanın sebebi "g" harfinin Hollanda'daki telaffuzunun istisnalar olması kaydıyla "hğğkkhhk" türü bir gırtlak sesiyle olmasıdır.Son olarak da "u" harfi "ü" şeklinde okunur. Bu kısa bilgilerden sonra numara sırasına göre telaffuzlara geçelim.
1-Maarten Stekelenburg: Maartın Steykılınbürgh
2-Gregory van der Wiel: Gregory fan dır Vil
3-John Heitinga: Con Haetingha
4-Joris Mathijsen: Yooris Mathaeysın
5-Wilfred Bouma: Wilfred Baovma
6-Mark van Bommel: Mark fan Bommıl
7-Dirk Kuijt: Dirk Küaeyt (neeey)
8-Nigel de Jong: Naycıl dı Yong
9-Klaas-Jan Huntelaar: Klaas Yan Hüntılaar
10-Wesley Sneijder: Wesliy Sneaydır
11-Arjen Robben: Aryın Robbın
12-Michel Vorm: Mişel Form
13-Ron Vlaar: Ron Flaar
14-Stijn Schaars: Staeyn Sıkhaars
15-Jetro Willems: Yetro Willıms
16-Robin van Persie: Robin fan Persi
17-Kevin Strootman: Kefin Strootman
18-Luuk de Jong: Lüük dı Yong
19-Luciano Narsingh: Lusiano Narsing
20-Ibrahim Afellay: Ibrahim Afılay
21-Khalid Boulahrouz: Kalid Bularuz
22-Tim Krul: Tim Krül
23-Rafael van der Vaart: Rafael fan dır Faart
Teknik direktor: Bert van Marwijk: Bert fan Marwaeyk
EURO 2012'NİN AĞIR ABİLERİ
2010 Dünya Kupası'nın finalistleri İspanya ve Hollanda Euro 2012'de kadroda bulunan oyuncuların milli olma ortalamaları 40'ın üstüne çıkan takımlar. Iker Casillas 129 kez ile bireysel anlamda en tepede. Ayrıca kendisi, 100'den fazla milli olmuş olan, Euro 2012'deki 12 oyuncu arasında en genç olanı, 31 yaşını 10 gün önce doldurmuştu. Onu izleyen İsveçli Anders Svensson (126) ve İrlandalı Shay Given (121), 1976 doğumlular. Xavi 104, Xabi Alonso da 94 kez bu şerefi yaşadı. İspanya takım olarak da ortalama 42,8 milli olma ortalaması ile zirvede. En çok milli formayı giyen oyuncusu Rafael van der Vaart olan (94) Hollanda ise 41,5 ile onları izliyor. Ev sahiplerinden Polonya 20,4 ile milli forma tecrübesi en az olan takımla turnuvada sahne alacak. Dariusz Dudka 62 kez milli formayı giydi ve takımın lieri. Polonyalılar aynı zamanda, Almanya'dan sonra turnuvanın en genç kadrosuna sahipler. Almanlarda Miroslav Klose Die Mannschaft için 63 gol attı ve Euro 2012'de mücadele edecek oyuncular arasında milli formayla en çok gol atan isim. Robbie Keane 53 golle onu takip ediyor. 35 yaşında bu turnuvayı uzun süredir bekleyen Andriy Shevchenko 46 golle üçüncü sırada. Bir başka Alman Lukas Podolski de 43 golle peşlerinde. İtalyanların ve Fransızların revizyona giden kadrolarında da milli takım golcüleri azınlıkta. İtalyanların kadrosunda milli formayla atılan gollerin liderleri Antonio Di Natale ve Daniele De Rossi. 10'ar gol attılar. Fransızlarda Karim Benzema 13 golle takımının en golcü ismi. Aşağıda ülkelerin kadrosundaki oyuncuların milli olma ortalamaları, kadroda en fazla milli olmuş ve gol atmış isimlerin listesi var.
28 Mayıs 2012 Pazartesi
2011-12 GOLCÜLERİ
2011-12 sezonu ile ilgili son performans yazıları artık. Zira sonbahar-ilkbahar takviminin uygulayan ligler perdeyi kapattılar. Sezonun bireysel performansının tepesini açıklayalım. Lionel Messi tüm kupalarda attığı 73 golle Avrupa futbolunda bu sezon en üretken isim oldu. Ezeli kankası (!) Cristiano Ronaldo da 60 golle peşinde. Messi La Liga'da 50, Copa del Rey'de 3,Şampiyonlar Ligi'nde 14, İspanya Super Kupası'nda 3, Avrupa Süper Kupası'nda 1 ve Dünya Kulüpler Şampiyonası'nda 2 gol attı. Cristiano Ronaldo. İzleyen 4 oyuncunun 3'ü Hollandalı. Schalke ile kulüp rekorlarını kıran Klaas-Jan Huntelaar, Eredivisie gol kralı Bas Dost ve İngiltere'de almadık ödül bırakmayan Robin van Persie. Sezonun son bölümünü oldukça kötü oynayan ve tekrar "meşhur bonservisini" akla getiren Mario Gomez. Euro 2012'yi de kötü oynarsa eleştiriler ne duruma gelecek bilemiyoruz. Tabii listeye 10. sıradan giren Burak Yılmaz'a da dikkat çekmek lazım. Tabii aşağıdaki gollerden hangisi en değerlisiydi derseniz, en son sıradaki Agüero'nun onu listeye sokan 30. golü derim.
Resim, Voetbal International sitesinden alıntıdır.
DÖNDÜK
Amsterdam-Helsinki-St.Petersburg-Helsinki-Tallinn-Helsinki-Amsterdam rotasını izlediğimiz tatili bitirip döndük. İnsanın bırakın iş hayatını bir süre en sevdiği hobilerinden bile uzak durması gerekiyor. Özellikle Finlandiya gibi insan elinin doğayı mahvetmeyi çok az başarabildiği ülkelerden birisine gidince bunu daha iyi anlıyorsunuz. Ara ara deklanşöre bastığımız andaki görüntüleri aktaracağız. Bu en ilginçlerinden. St. Petersburg'daki Peter's Fortress'den. Tuvalete çevrilmiş 2 belediye otobüsü...
Yazılara yakında başlarız.
20 Mayıs 2012 Pazar
TROYKA'NIN ZAFER GUNU
Helsinki sokaklarinda izledik dunku finali. Ne Chelsea ne de Bayern hic kimsenin umurunda degildi cunku bir kac saat once tum ulkenin kanalize oldugu, Erkekler Dunya Buz Hokeyi Sampiyonasi'nin yari finalinde, ev sahibi FInlandiya Rusya'ya 6-2 maglup olmustu. Ellerinde Suomi bayraklariyla onca insan huzunlu bir sekilde barlarda kendine geliyordu. Ruslar rahat kazandilar. Slovaklar ise abileri Cekleri surpriz denebilecek sekilde iyi bir oyunla maglup ettiler. Tabii Ceklerin once kalelerinde gordukleri "short-handed" gol sonra da buyuk savunma hatasinin da payi var. Bugun Ruslar finalin favorisi. Slovaklar Sinderella hikayesini devam ettirmeye calisacak.
Oglen kazanan Ruslar aksam da kazandilar. Cok yazmaya zamanimiz yok ama bana gore macin 2 kirilma ani var. Bayern lehine gorulebilecek 2 an Bayern'i kupadan atti. Birincisi Muller'in golu. O gol olmasa Heynckes Muller'i kenara almayacakti muhtemelen. Alip maci baglamaya calisti ama yedikleri tokatin uzerine sahada onemli bir kozlarindan da olmus oldular. Ardindan geleni ise penalti.Ribery dustugunde ibre Bayern'e yine donmus gorunuyordu ama Robben'in penaltiyi kacirdigi yetmedi (bu ne surpriz) Ribery de sakatlanip cikti ki o ana kadar hucum hattinin en etkin adamiydi. Bu 2 kirilma ani Bayern'i adeta "magluptur bu yolda galip" yapti. Ve artik hocalar bunu ogrensin. Hollandalilara penalti attirmayacaksin. Hele Heynckes, sezon icinde bunu yapmis, Beckenbauer'den bu yuzden firca bile yemis Robben'e attirinca aynen Borussia Dortmund maci gibi bir baska finali kaybetmesi kacinilmazdi. Bu HOllandali'nin ustuste kaybettigi 4. final. 2010 Sampiyonlar Ligi, 2010 Dunya Kupasi, 2012 Almanya Kupasi ve 2012 Sampiyonlar Ligi. 2010'larin Ballack' i olmaya gidiyor.
Kapatirken belirtelim. Cumartesi gunu Araplar futbolunun besiginin, Ruslar Avrupa'nin zirvesine ciktilar. Bundan sonra birilerine "parayla saadet olmaz" derken 2 kere dusunecegiz. Bize su 6 gunu ornek gosterseler elbette diyeceklerimiz olur ama bana gore 2 cumartesi arasi ve getirdikleri Roman Abramovich'in Chelsea kulubunu aldigi andaki kadar futbol tarihini degistirecek hadiselerdir. Etkilerini daha konusacagiz.
Ruslar bu aksam buz hokeyinin zirvesine cikmak icin Helsinki'de piste cikacaklar. Biz de yarin St. Petersburg yollarina dusecegiz. Huzne mi yoksa neseye mi gidecegimizi bu gece yarisi anlayacagiz. Herkese gorusmek uzere
Not: Vatan Sasmaz metrobus reklamini Helsinki'de cekmis. Sehirde insan yok yahu...
SOKAK, MÜZİK, ÖZGÜRLÜK

Sene muhtemelen ’94. Çanakkale’de
iki aile tatile gitmişiz. Her tatilde olduğu gibi meraklı babam yakın çevredeki
tarihi yerleri araştırıyor ve orada güzelim deniz, bir dolu plaj dururken biz
koştur koştur sıcakta şehitlik filan geziyoruz. O zamanlar böyle düşünüyorum,
çocuğum tabi. Yıllar sonra Türkiye’de bir çok önemli tarihi kalıntıyı çocukken
görmüş olmanın getirilerini anlayacağımı bilmiyorum.
Neyse, o tatilde Truva atına da gittik pek tabi. Efsane atın
dökülen sembolik bir ahşaptan ibaret olduğunu görmek hayal kırıklığı yaratsa da
çevresindeki kalıntıları gezmek keyifliydi. Akşam üstüne doğru ören yeri
kapanacak diye çıkmaya hazırlanıyorduk ki bir takım görevliler “Anfi tiyatroda
konser var, gitmek zorunlu.” diyerek biz zorunlu konser olmayacağını bilmeyen
masum yerli turistleri mekana doldurdular. Güneş son ışıklarıyla veda ederken günün
sıcaklığı da tatlı bir serinliğe dönüşmüştü ki üflemeleriyle, yaylılarıyla bir
oda orkestrası sahneyi doldurdu ve müzik başladı. Obuayı ilk orda canlı
dinlemiştim. Anfi tiyatronun güzel akustiği ve tarihi mekanın atmosferiyle
klasik müzikten anlamayan bizlere oldukça keyifli bir sürpriz yaşatmışlardı.
Sene 2011. Selanik’e otobüsle düzenlenen uygun fiyatlı bir
turdayız. Sabah saatlerinde kente varıp Atatürk’ün evini ve kentin tarihi
yerlerini gezdik. Bu sırada, her Avrupa’ya gidişimde yaptığım gibi girdiğimiz
mekanlara “canlı müzik yapan kafe ya da bar biliyor musunuz” diye soruyorum. Neyse,
güniçinde dolaşırken duvarlarda bir dolu yeni afişi de fark etmiştim. Yunanca bilmediğimden
afişleri okuyamasam da tarihin o günü gösterdiğini ve afişlerin birkaç festivalle
ilgili olduğunu anlayabildim. Bu arada Beyaz Kule diye anılan Osmanlı’dan kalma
kulenin ordaki meydanda eylem çadırlarına ve bir de roman düğününe
rastgeliyoruz. Sarı, eski model üstü açık bir BMW’nin kapılarına monte ettikleri
ev müzik setlerinde olan boyutta hoparlörlerle Türkiyeli romanların müziklerini
çala çala meydanda oynuyorlar, bizim de neşemiz yerine geliyor.
Öğleden sonra otele gidip biraz uyukladıktan sonra akşaüstü
yemek için dışarı çıktık. Etrafıma bakınıp duruyorum, bir festivale denk gelir
miyiz diye. Selanik’in anladığım kadarıyla en merkezi yerlerinden biri olan
Aristoteles meydanının yanından geçerken müzik sesi duyar gibi oldum. Hipnotize
olmuş gibi müziğe yöneldik ve sonunda muvaffak oldum. Sevinçten açlığı,
susuzluğu bile unutup doğru konser alanına yollandık. Selanik sahili,
bilmeyenler için söylüyorum, İzmir’in kordon boyuna oldukça benziyor. Aristoteles
meydanından kordon boyundaki yola vardığımızda bir tır üzerinde kurulmuş
sahnede punk-rock yapan bir grup olduğunu gördük. Grubun yüzü deniz yönüne
dönük. Biz de hemen tırın etrafını dolaşıp sahne önüne geldik. Sahne önünde bir
dolu insan. Bir kısmı pogo yapıyor. Grup bir süre çaldıktan sonra tır hareket
etmeye, sanırım sayısı binleri bulan gençler de (Selanik öğrenci kenti
olduğundan mütevellit yaş ortalaması yirmi filandı) tırı takip etmeye
başladılar. Herkesin elinde biralar ve hatta ortam duman kokuyor. Herkesin kafa
bi milyon anlayacağınız, ama fareli köyün kavalcısını aratmayacak bir görüntü. Tır
önde insanlar arkada Beyaz Kule’ye doğru yol alınıyor. Bu sırada yemek için
ayrıldık. Birkaç saat sonra Beyaz Kule’ye gittiğimizde şenlik halen devam
ediyordu. Kalabalık iyice çıldırmış, sirtaki oynayan yüzlerce insan alanı
doldurmuştu. Sahnedeki grup Yeni Türkü’yü andıran ve hatta Yeni Türkü’nün Türkçesini
bestelediği Yunan ezgilerini çalmasıyla bizim de içimizi ısıttı. Sirtaki ve
diğer Yunan oyunlarının ne kadar bizim oyunlara benzediğini görünce daha bir
kanım kaynadı Ege’nin diğer yakasındaki bu ülkeye.
Sene ya 2007 ya da 2008. Ahırkapı’da hıdrellez diye bir
şenlik olduğunu duymuş, işten çıktığım gibi mekana koşturmuştuk. Sahnedeki amatör
roman gruplarını profesyoneller takip ediyor. Sahne düzeninde konserin tadını
çıkardıktan sonra yandaki bakkaldan bira alıp sokaklara dalıyoruz. Ömrümde gördüğüm
ilk izdihamla şaşkına dönüyorum. Yanımdaki kadın arkadaşlardan biri
kalabalıktan fenalık geçiriyor. Onu, taksiye bindirip evine yolladıktan sonra
geç saatlere kadar kalıyoruz Ahırkapı’da. Kalabalık biraz hafifledikten sonra
sokaklarda dolaşıyoruz. Emir Kusturica filmlerini aratmayacak bir manzara. Pirinç
üflemelileriyle bir orkestra Balkan müziği çalıyor. Hooop, peşlerine takılıp oynaya
oynaya sokakları dolaşmaya başlıyoruz.
Sene 2012. Hıdrellez şenliklerinin Ahırkapı’da organize
edilmeyeceği biliniyordu. 2011’de de parkta biletli olarak yapılmak istenen
organizasyona tepki gelince Ahırkapı Hıdrellez Şenlikleri Derneği “Şenlik alanının taşındığı
Ahırkapı Parkı’nın da artık ihtiyacı karşılayamaması” açıklamasıyla organizasyonu
durdurmuştu. 2012’de bir sponsor ile birlikte Parkorman’da şenlik organize
edildi. Peşinde, şenliklerin ticarileştirilmesine tepkiler de geldi doğal
olarak. Diğer yanda Ahırkapı Hıdrellez Şenlikleri Derneği’nin geçen yıl ki
açıklamasında şu cümleler vardı: “…bizi çok mutlu eden ve Derneğimizin görevini
yerine getirdiğini gösteren şey de İstanbulluların ve özellikle gençlerin
“Hıdrellez”i kutlamayı ne kadar da çok önemsediklerini ve bu geleneği
benimsediklerini görmek oldu. Gerçekten de doğanın uyanışını kutlamak doğal
olmalı. Herkes, kendi semtinde, kendi yakınları, grupları ile dilediğince
etkinlik düzenlemeli ve bu vesile ile İstanbul’un bütün güzel semtlerinin,
deniz kıyılarının hakkını vermeli.”
Son güne kadar Ahırkapı’da şenlik olup olmayacağına dair
internette haber aradım. Şans bu, bulamadım. Akşam saatlerinde bir arkadaşım
olacağını haber verdi. Zaten olmaması son derece mantıksızdı; en nihayetinde bu
bir mahalle şenliğiydi. Organizasyona gerek yoktu.
Saat 14:00 sularında Parkorman’da aldık soluğu. Biletlerimizi
önceden almıştık, para boşa gitmemeliydi. Ne yalan söyleyeyim, orman da beni
çekiyordu fena halde. Mekana vardığımızda sahnede değil ama yerde müzik
başlamıştı. Bir dolu küçük orkestra davulları, zurnalarıyla çalıyordu. Kimi roman
müziği, kimi halay… bir dolu kadın da o orkestra senin bu orkestra benim
etrafında oynuyordu. Bir sürü aile çocuklarıyla birlikte gelmişti mekana. Bir masada
Füsun Demirel bile vardı, küçük kızı masanın üstünde oynuyordu. Biz de oynadık ama
ben daha çok roman havasında oynamayı bilen kadınları hayranlıkla seyrettim. Bir
çoğu günün anlam ve önemine uygun rengarenk eteklerini savura savura göbek
atarken ortamı aydınlatıyor, kollarındaki bileziklerin şıkırtısıyla müziği
zenginleştiriyordu. Kadınlar deyip duruyorum, zira ortamda erkek görmek için
gözlerinizle kalabalığı epeyce taramanız gerekiyordu.
Güneş çok yakıcıydı o gün. Sürekli su içmemize rağmen
hararetimiz geçmediğinden büyük sahnenin yanına düşürdüğü gölgeye sığındık. Daha
sonra seyyar bir orkestra yanımızdan geçti. Bir yandan aşağıdaki sahnede de
müzik olduğunu ilan edip bir yandan da insanları peşine takmış o sahneye doğru
yol alıyordu. Biz de onları izledik. Bu arada elimizde beş TL’ye aldığımız
biralarımız bardaktan taşıyor, yola saçılıyordu ama müziğin ritmine karşı
koymak imkansızdı.
Aşağıdaki sahnede, solisti muhtemelen alamancı türk olan bir
grup vardı. Tarzları için yorum yapmak namümkün, zira hakikaten her telde
çaldılar. Aklımda en çok kalansa roman havasında başlayan ve ilk otuz saniye “ben
bu şarkıyı nerden biliyorum” hissi ile aklımı karmakarışık eden “Killing In The
Name Of”tu. Roman havasında o kadar güzel yorumladılar ki şarkıyı, festival
budur dedim. Böyle alternatif grupları iğneyle kazıp internet kuyusunda bulmak
kolay değildir. Ama festivallerde, gizli kalmış bir dolu şahane grupla
karşılaşabilirsiniz.
Grup sahneden inmeye hazırlanırken biz de Ahırkapı’nın
yolunu tuttuk. Vardığımızda, önceki yıllardaki izdiham yoktu neyse ki. Ama kalabalık,
orkestralara yaklaşmaya engel olacak kadar çoktu. Bu kez, Ahırkapı’da bir
organizasyon olmadığı için sahne düzeni de yoktu. Anlayacağınız mikrofonsuz,
ses sistemsiz orkestraların etrafını sarmış insanlar çılgınlar gibi
eğleniyordu. Gerçek bir mahalle eğlencesine İstanbullular katılmıştı.
Sokakta yapılan eğlencelerde farklı bir ruh hissetmişimdir. Herkes
daha bir gerçek olur sanki, daha doğal. Ne bir rock barın tribal enfeksiyonu
vardır ne de bir klasik müzik konserinin kasıntı elitisliği. Sokakta olan bir
konser sadece meraklısını değil oradan geçen herkesin ilgisini çeker. Hele bir
de bu konserler bedavaysa. Ülkede son yıllarda olanlar daha özgür bir ortama
gittiğimize işaret etmese de festivallerin, sokak konserlerinin daha da
yaygınlaşması dileğiyle…
Gand
17 Mayıs 2012 Perşembe
LİTMANEN ÖNÜME ÇIKMA KIRARIM

Helsinki'de devam eden Dünya Erkekler Buz Hokeyi Şampiyonası'na salça olmak, Dostoyevski'nin yarattığı en büyük kahramanlardan Bay Golatkin'in izinde, St. Petersburg sokaklarında "öteki"yi kovalamak ve Tallinn'e gidip, "birader şunu bir güzel anlatın sizin komşular Latvia mı Lithuania mı?, hangisi Letonya hangisi Litvanya insanlar çocuğunu kesecek, ayrıca siz Rusya'dan ayrılmadınız mı, neden her Eurovision'da hala Rusya'ya oy veriyorsunuz" şeklinde bu işi köküne kadar çözmek için bir Kuzey Avrupa turuna gidiyorum. 29 Mayıs'ta tekrar görüşmek üzere. Biz ortalarda yokken Hayatım Futbol ile bilgi açlığını gidermek mümkündür.
Hayatım Futbol web
Hayatım Futbol Twitter
15 Mayıs 2012 Salı
PREMIER LİG 20. YIL ÖDÜLLERİ

Geçtiğimiz ay içinde Premier Lig'in resmi sitesi 20. yılını dolduran organizasyonun en iyileriyle ilgili bir oylama düzenledi. Sonuçları bugün açıkladılar. Bazıları sürpriz olsa da genelde hakedilmiş birincilikler elde edildiğini söyleyebiliriz. Ödüller uzmanlar ve halkın oylarına göre ayrıldı. Bazı kategorilere jüri bazılarına ise halk karar verdi. Cantona 11 dalın 5'inde adaydı ve bu dalda liderdi.
JÜRİ ÖDÜLLERİ
En İyi Oyuncu
Ryan Giggs (Manchester United)
En İyi Menajer
Sir Alex Ferguson (Manchester United)
En İyi Takım
Arsenal (The 'Invincibles' 2003/4)
En İyi Sezon
2011/12 (Champions Manchester City)
En İyi Demeç
Kevin Keegan ("I will love it..." 1996)
HALK ÖDÜLLERİ
En Güzel Gol
Wayne Rooney (Man Utd v Man City, Şubat 2011) - FD'nin oyu aynı.
En Güzel Maç
Man Utd 4-3 Man City (Eylül 2009) - FD'nin oyu, Liverpool 4-3 Newcastle Uniyed (Nisan 2009)
En İyi Kurtarış
Craig Gordon (Sunderland v Bolton Wanderers, Aralık 2010) - FD'nin oyu Peter Schmeichel
En İyi Gol Sevinci
Eric Cantona (Man Utd v Sunderland, December 1996) - FD'nin oyu aynı
En İyi 11
Halkın Seçimi: Peter Schmeichel; Ashley Cole, Tony Adams, Nemanja Vidic, Gary Neville; Ryan Giggs, Paul Scholes, Steven Gerrard, Cristiano Ronaldo; Thierry Henry, Alan Shearer.
Jürinin Seçimi: Peter Schmeichel; Ashley Cole, Tony Adams, Rio Ferdinand, Gary Neville; Ryan Giggs, Paul Scholes, Roy Keane, Cristiano Ronaldo; Thierry Henry, Alan Shearer
10 Mayıs 2012 Perşembe
EL TIGRE VE KARNESİ

NTV'nin ilk açıldığı yıllarda FA Cup maçlarını canlı yayınladıklarında ve Avrupa liglerinden özetler verdiklerinde, kanalın ilk spikerleri Okay Karacan ve Murat Kosova, biraz da bu yayın politikasındaki bir kanalın ilk kez yayına başlamasıyla, sundukları maçlardaki ortalamanın üstündeki her gole "mükemmel", "harika", "muhteşem" yakıştırmaları yaparlardı. Hatta bu konuda kendilerine bir mail yazmışlığım bile vardır. Muhteşem gol demek, Dennis Bergkamp'ın Newcastle'a, Paolo di Canio'nun Wimbledon'a, Marco van Basten'in Sovyetler Birliği'ne attığı gol demektir. Dün Falcao'nun attığı ilk gole muhteşem değil, "güzel", hadi çok zorlasak "çok güzel" denir. Ama "muhteşem" başka bir sıfat. Hatta bana göre 2. golün 1. golden, seyir zevki açısından pek bir farkı yoktu. Bu dertten muzdarip olduğumu belirttikten sonra Kolombiyalı'ya hakkını verelim.
Geçen sezon Porto ile Avrupa Ligi şampiyonu olurken 17 gol atmıştı. Bu sezon da 12 gol attı. 2 sezon boyunca bu kupada 29 maçta 29 gol atmış oldu. 2009 yaz aylarında Porto'ya katıldıktan sonra geçen 3 sezonda sırasıyla 34, 38 ve 35 gol attı. Etrafta Cristiano Ronaldo ve Lionel Messi gibi 2 gol canavarı olmasa Avrupa'da tapılan adam olacaktı. Bu sezonki performansı Lionel Messi, (72), Cristiano Ronaldo (59), Klaas-Jan Huntelaar (48), Mario Gomez (42) ve Robin van Persie'nin (37) arkasında. Falcao'nun dün akşam attığı 2 gol onu Ronaldo Luis Nazario de Lima'nın ardından üstüste 2 Avrupa kupası finalinde farklı takımlarla gol atan ikinci oyuncu yaptı. Ronaldo 1997'de Barcelona ile Avrupa Kupa Galipleri Kupası finali oynamış ve takımının PSG'yi 1-0 mağlup ettiği maçın tek golünü atmıştı. 1 yıl sonra yeni takımı Inter'de finalde Lazio'yu 3-0 mağlup ederlerken gollerden 1'ine imza atmıştı (diğer goller Ivan Zamorano ve Javier Zanetti'den gelmişti).
Falcao'nun bu sezon attığı 35 gol 47 maçta geldi. 23 gol La Liga, 12 gol Avrupa Ligi'nde. Gollerinin dağılımı yukarıda.
8 Mayıs 2012 Salı
ADAM MAHER YILIN YETENEĞİ
Eredivisie 2011-12 sezonunda yılın genç yeteneği, 18 yaşındaki Adam Maher seçildi. Fas asıllı futbolcu bu sezon 5 golün altına imza attı ve özellikle sezonun ilk yarısında AZ'in gösterdiği üstün performans ve liderlikte payı büyüktü. Johan Cruijff'un başkanlığını yaptığı Bert van Marwijk, Ronald Koeman, Frank de Boer, Youri Mulder, Jan van Halst, Phillip Cocu, Willy Dullens, Ron Jans ve Wim Jonk'tan oluşan bir kurul Maher'e ödülü verdi. Maher daha önce Hollanda milli takımında forma giydiğini açıklamıştı ancak henüz A milli formayı giymedi.
Ödülü geçtiğimiz yıllarda kazananların listesi şöyle
1999: Mark van Bommel
2000: Arnold Bruggink
2001: Rafael van der Vaart
2002: Robin van Persie
2003: Arjen Robben
2004: Wesley Sneijder
2005: Salomon Kalou
2006: Klaas-Jan Huntelaar
2007: Ibrahim Afellay
2008: Miralem Sulejmani
2009: Eljero Elia
2010: Gregory van der Wiel
2011: Christian Eriksen
7 Mayıs 2012 Pazartesi
BAS DOST'UN SEZONU VAN MARWIJK'IN SEÇİMİ
Karşınızda Hollanda'nın Euro 2012 için açıkladığı 36 kişilik ilk aday kadro. Van Marwijk her ne kadar Mulder ve Cillessen'i de İsviçre kampına götürecek olsa da Stekelenburg, Krul ve Vrom'un kupadaki kaleciler olacağını açıkladı. Bana göre Ricky van Wolfswinkel ve Bas Dost'un kadroda olmaması ama Jeremain Lens ve Dirk Kuyt'ın olması yanlış bir karar. Kadro önce 27'ye sonra da 23'e inecek. Aşağı yukarı kadro belli gibi. Aşağıda boldladığım 17 kişinin neredeyse yeri garanti .Muhtemelen Afelay da kadroya girecek. Siem de Jong orta sahaya, Maduro ve Vlaar da defansa eklenebilir. 23 kişilik kadro tahminlerimi aşağıda boldladım.
Kaleci
Jasper Cillessen (Ajax), Tim Krul (Newcastle United), Erwin Mulder (Feyenoord), Maarten Stekelenburg (AS Roma), Michel Vorm (Swansea City).
Defans
Vurnon Anita (Ajax), Khalid Boulahrouz (VfB Stuttgart), Wilfred Bouma (PSV), John Heitinga (Everton), Hedwiges Maduro (Valencia), Joris Mathijsen (Málaga), Erik Pieters (PSV), Nick Viergever (AZ), Ron Vlaar (Feyenoord), Stefan de Vrij (Feyenoord), Gregory van der Wiel (Ajax), Jetro Willems (PSV).
Mark van Bommel (AC Milan), Urby Emanuelson (AC Milan), Nigel de Jong (Manchester City), Siem de Jong (Ajax), Adam Maher (AZ), Stijn Schaars (Sporting Lissabon), Wesley Sneijder (Internazionale), Kevin Strootman (PSV), Rafael van der Vaart (Tottenham Hotspur), Georginio Wijnaldum (PSV).
Forvet
Ibrahim Afellay (Barcelona), Klaas-Jan Huntelaar (Schalke 04), Ola John (FC Twente), Luuk de Jong (FC Twente), Dirk Kuyt (Liverpool), Jeremain Lens (PSV), Luciano Narsingh (SC Heerenveen), Robin van Persie (Arsenal), Arjen Robben (Bayern Munich)
Dost Eredivisie'nin en değerli oyuncusu. Attığı 32 gol onu gol kralı yaparken yaptığı 6 asisti onu ligin en değerli oyuncusu yaptı. Sezona müthiş başlayan Dries Mertens asistlerin de etkisiyle ikinci sırada. Narsing ligin asist kralı ve bu performansı onu yukarıdaki aday kadroya soktu. Suriyeli Sanharib Malki sezonun tilki forveti. Muhtemelen takımdan ayrılacak ve Türk kulüpleri için büyük bir maden olabilir. John Guidetti ilk yarıdaki formunu devam ettiremedi yoksa Dost'un yerini zorlayabilirdi. Sporting Lizbon'da çok iyi bir sezon geçiren Van Wolfswinkel ve Dost'un olmamasını sadece aday kadroya değil turnuvaya da etki edeceğini düşünüyorum. En azından birisi Van Persie'nin 2010'daki kronik formsuzluğu ihtimaline karşı alternatif olarak kadroya alınabilirdi.
Turnuva yaklaştıkça daha çok yazacağız.
Orta Saha
SERDAR GÖZÜBÜYÜK HOLLANDA'NIN EN İYİ HAKEMİ

Yıl boyu kendisinden haber verdik. Hollanda tarihinin bir profesyonel maçta görev yapmış en genç hakemi ve Eredivisie'de görev yapmış en genç hakem unvanlarını alan Serdar Gözübüyük 2011-12'de Hollanda'nın en iyi hakemi oldu. Sezon boyunca alınan puanların ortalamasına dayanarak yapılan sıralama sonunda Gözübüyük 20 maçtaki 6.70 puanı ile zirvede. Ona en yakın isim ise Pieter Vink oldu 6.35 puanla. Gözübüyük henüz 26 yaşında ve FIFA'nın gözde hakemlerinden birisi olmasına kesin gözü ile bakılıyor. Kendisi hakkında 2 sene önce adını daha çok duyacağımızı belirten bir yazı yazmıştık. Daha bu başlangıç
Serdar Gözübüyük
6 Mayıs 2012 Pazar
ROBIN VAN PERSIE VE 30 BARAJI
Robin Van Persie'nin dün attığı 2 golle ulaştığı "1 sezonda 30 lig golü" barajını daha önce geçen oyuncularla ilgili bir tablo. Van Persie, Huntelaar ve Hollanda'nın muhtemel 2012 planının ayrıntılarını perşembe günü BirGün'deki Uçan Hollandalı köşesinde okumanız mümkün olacak.
GALATASARAY DERGİSİ 112.SAYI
Mayıs ayında Galatasaray dergisinde benimle yapılmış bir röportaj da var. Röportajı gerçekleştiren ve ilgi gösteren Tarık Ünlütürk'e de teşekkürlerimizi iletelim. Ayrıca dergide bu ay yer alan konular da şöyle.
----------------------------------------------------------
Topun Durduğu An: Selçuk İnan
Kariyeri boyunca her defasında doğru adamı atan Selçuk İnan, 2011-2012 sezonu öncesinde ülke futbolu için de önemli bir tercih yaptı. Mayıs 2011’de Galatasaray’a transfer olan yıldız oyuncu, sanki yıllardır Parçalı formayı giyiyor! Galatasaraylılar gerçekten çok şanslı, Selçuk İnan gibi bir futbolcuları var.
Efsanelerimizle Geçmişe Yolculuk
Onlar, yıllarca Galatasaray'ın eli ayağı oldular. Yeri geldi futbol takımımız için ter döktüler, yeri geldi topu ellerine alıp hentbol oynadılar. Bülent Eken, Turgay Şeren ve Fazıl Göknar'a Galatasaray'ın hentbol takımını sorduk, onlar bize çok daha fazlasını anlattılar.
A.N.Other Team
İlk Türk futbol takımı olduğu için, “Saray” kelimesinden korkulup Galatasaray’ın söylenemediği, dönemin spora yer veren tek gazetesinde takımımızın adının “Another Club” olarak yazıldığı dönemin, 1906 yılının, belgelerine ulaştık ve ilk kez yayınlıyoruz.
Muslera Sonrası Golcü Kaleciler
Futbol sahasının en dikkat çekici figürdür, yalnızdır. Yeri gelir, tüm gösterinin kahramanı olur. Gol atmak hayaldir onun için. Ama o hayali gerçekleştirenler de vardır…
Elmander ile Stockholm Turu
İsveçli yıldızımız Johan Elmander, ülkesinin başkenti Stockholm için bizlere rehberlik yaptı. Şehir merkezindeki adalardan Djurgården ile yakından tanışmamızı sağlayan Johan The Great, Stockholm’e yolumuzun düşmesi hâlinde işimize yarayacak tavsiyelerde bulundu.
Florya Mezunları
“Biz mağlubiyetten sonra bile dik duran, ‘helal olsun’ denebilen bir takım yaratmak istiyoruz. Bu da Florya'dan başlar” demişti Temmuz 2011’de Fatih Terim. Tarih boyunca işleyen sistem, yine hata yapmadı. Galatasaray, bir kez daha kendi içinden yetiştirdiği oyuncularla başarıya koşuyor. Ve yardımcı faktörler de işlemeye devam ediyor.
Taksim Spor Kulübü
İstanbul’un semt takımlarının peşinden gitmeye devam ediyoruz. Bu sayımızda merceğin altında Taksim Spor Kulübü var. 1940 yılında Güneş, Nor Şişli ve Esayan Kale kulüplerinin birleşmesiyle kurulan kulübün tarihini Başkan Garo Hamamcıoğlu ve bir dönem Taksim’de forma giymiş olan gazeteci Onur Belge ile konuştuk.
Şarık Tara
Başarı hikâyelerini anlatmak zordur. Sıradan insanların sıra dışı yaşamlarından bir tanesinin aktörü Şarık Tara. Öyle “bana önlerden bir yer” diyerek ayırdığı yerde değil, şansı ile azminin buluştuğu noktada… ENKA Holdin kurucusu ve iyi bir Galatasaraylı Şarık Tara yapılan geniş söyleşi dergimiz sayfalarında
Flying Dutchman…
Futbola, müziğe hatta hayata dair yastık altında kalan birçok hikâyeyi son yıllarda spor bloglarından takip ediyoruz. İşte en önde gelenlerinden “Flying Dutchman”in yazarı Fırat Topal dergimizin 112. sayısına konuk oldu
Kemal Suman
Bursa’da ilkokul birinci sınıfta Özhan Canaydın ve Ateş Ünal Erzen ile tanışan Kemal Suman’ın hayatı o gün Galatasaray’la kesişir bir daha ayrılmamacasına.
Koreografi Kralı
Bu sezon şampiyonluğun en güçlü adayı olan Galatasaray tribün şovlarında şimdiden şampiyonluğu garantiledi. Sezon başından bu yana tribünlerde yapılan görsel şovlar, 3D koreografilerle taraftarımız liderliğe yükseldi.
Levent Nazifoğlu
Galatasaraylı Sporcular Derneği Başkanı Levent Nazifoğlu tüm aktif ve veteran sporcularımızı Galatasaraylı sporcuların her türlü sorununun çözümünde kolaylaştırıcı olan derneğe davet etti ve “Derneğimizle güçlüyüz” dedi.
Arjantin'deki Galatasaraylı
Cimbom’u uzaktan sevmek, aşkların en güzeli değil belki ama ekstra bir saygıyı hak ettiği su götürmez. İşte Arjantinli Cimbomlu Jorge Martinetti Montanari’nin tüylerimizi diken diken eden hikâyesi…
Gücümüz Sizsiniz
Galatasaray yeni yönetimi ve yeni vizyonu ile gücünün kaynağı olan taraftarıyla daha rahat bütünleşeceği uygulamaları hayata geçiriyor. Online kombine satış sitesi gucumuzsizsiniz.com da bu uygulamalardan biri.
Akademi'de Geçen Ay
A2 Ligi Final Grubu'nda beş maçlık galibiyet serisi yakalayan Galatasaray, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da şampiyonluğa yürüyor.
Maç Günü
Galatasaray’ın Nisan ayı içerisinde oynadığı karşılaşmalar; maçların değerlendirmeleri ve hikâyeleri, fotoğraflarla Galatasaray Dergisi’nde.
İstatistik
İstatistik sayfamız, Galatasaraylı oyuncuları bir de rakamlarla değerlendirmeyi mümkün kılıyor.
Basketbol Maçları
Kadın ve erkek basketbol takımlarımızın bu ayki maçlarını mercek altına alıyoruz. Fenerbahçe Ülker ve Beşiktaş Milangaz zaferleri ve kadın basketbolunda sona eren sezondan geriye kalanla bu sayımızda.
Haberler
Geçtiğimiz ay sarı kırmızıya dair olanlar…
Müzeden Objeler
Galatasaray’ın başarılarına ve tarihine ışık tutan eserler artık her sayımızda okurlarımızla buluşuyor.
Tarihten Sayfalar
Nostalji güzeldir. Hele ki Galatasaray gibi bir tarihiniz varsa. Eski gazete kupürleriyle, zaten hiç akıllardan çıkmayan anılarımızı yâd ediyoruz.
Fotoğraflarla Geçen Ay
Galatasaray Dergisi’nin beğeniyle takip edilen köşesinde bir önceki aya ait en özel fotoğraflarını bulabilirsiniz…
Yakın Plan
Arşivlik fotoğraflarla günümüzden ve tarihimizden görsel anlar.
NBA
Bu ay Memphis Grizzlies'in ilgi çekici öyküsüyle karşınızdayız.
Kültür & Sanat
Sinema, tiyatro ve edebiyat… Tavsiyelerimiz, Galatasaray Dergisi’nin 110. sayısında.
Aslan Parçası
Aslan parçalarına sarı kırmızı sayfalar. Haydi bakalım çocuklar, bu sayfalar da sizler için… Galatasaray Dergisi'nin 110. sayısında dünyaya çocukların gözünden bakmaya devam ediyoruz ve yine sarı kırmızı gözlüklerle.
Okur Mektupları
Sizlerden gelen öneriler, tavsiyeler, sorular…
Efsane 11’im
Köşemizin bu ayki konuğu, efsane kaptanlarımızdan Cüneyt Tanman…
TOPÇU HUNTELAAR

29 gol ve Bundesliga tarihinde gol kralı olan ilk Hollandalı oyuncu olma ödülü. Hollanda'dan dışarı çıktığında iddialı olanı denedi Huntelaar. Ama gittiği kulüp yanlıştı. Real Madrid gibi 3 maç üstüste ortalama oynayacağınız bir yerde formsuz döneminde tutunması çok zordu. Van Nistelrooy'un Manchester United'a gidişi gibi değildi onunki. Başarısız Milan döneminden sonra, evine yakın Raul gibi bir adamla ortaklık kuracağı Schalke'yi seçti. 1975-76'da Schalke formasıyla 29 gol atan Klaus Fisher'ın rekoruna artık ortak. Ama daha önemlisi Bundesliga tarihinin en golcü yabancı futbolcusu oldu. 2 Brezilyalıu Ailton (2003-04) ve Grafite (2008-09) bu rekoru 28 golle paylaşıyordu. Huntelaar aynı zamanda 2005-06 sezonunda Ajax formasıyla tüm kupalarda 44 gol atmıştı. Bu sezon attığı 48 gol kişisel rekorunu da tarihe gömdü.
Bundesliga'da sayısız unvan kazanan Huntelaar ve İngiltere'y kasıp kavuran Robin van Persie. Bu 2 oyuncunun formu devam ederse Bert van Marwijk turnuvanın en iyi hücum gücüne sahip olacaktır.
5 Mayıs 2012 Cumartesi
BİRA GEÇİDİ vol.12: TSINGTAO & ASAHI

Bir kaç ay önce bir suşi restoranındayım. Çin ve Japon restoranlarının genel felsefesi şudur. Ortalama 20 euroya 5 kez sipariş verme ve her siparişinizde de menüden "5 yemek" seçme hakkınız vardır. Başta "5 tane dişimin kovuğuna gitmez" diyen hemen her kişi daha 2. raundun sonunda düğmeyi çözer, göbeği masanın üstüne koyar. 4. raunda çıkanı henüz bu gözler görmedi. Sebebi de şudur. Porsiyonlar küçük değildir. Örneğin suşiler genelde porsiyon başına 2 ya da 4 parçadır. Et türlerinin porsiyonları daha büyüktür. Uzakdoğulu kardeşlerimiz bunu bildiğinden, açgözlü Avrupalıların nefsini ve cüzdanındaki paranın saçılmasını engellemek için şu kuralı koymuşlardır. "Eğer sipariş verip tabakta bıraktığınız bir şey olursa, onu ödersiniz". Yani "ben bunu yiyemiycem hayatım" diye bir şey yok. Anne deyimiyle "o tabak bitmeden kalkma yok". Bu yüzdendir ki grupla gidilen suşi restoranlarında yemekten erken kalkıp tabağında bırakanlar arkadan çok küfür yemiştir çünkü kalanları bitirme işi masadakilere yıkılır.
Neyse ne diyordum, bir kaç ay önce böyle bir restorandayım. Kapanma saatine yarım saat kala geldiğinizde bütün suşileri yarı fiyatına alabileceğiniz (onun da felsefesi aynı, dükkanda artık bırakmamak) bir restoran. Hazır gitmişken 1 de bira içeyim dedim. Eleman dolaptan "Asahi"yi aldı. Açar açmaz köpüren bira tezgaha yayıldı. Bizimki özür dileyip, 1 tane daha aldı. Hop o da köpürdü. İlyas Salman'ın karpuz kesmesi gibi, artık eleman köpürmeyen birayı bulana kadar 4 tane bira açtı hepsinde de "aha bu da kabak, allah senin belanı vere karpuzcu" der gibi suratıma bakıyor. En sonunda tezgahtan diğer çekik gözlü kızımız, "ne beklersin Japon birası" diye bir anda Çin Ülkü Ocakları'ndan kopup geldi. İşte o an anladım ki dostlar bu 2 ülke arasında birada da bir rekabet var.
Asahi Japon pazarının liderlerinden. % 40'lık bir pazar payı var. Bizim Çinli kardeş açamadı ama tadı güzel biradır samuraylar bozulmasın. Osaka'da 1889 yılında kurulan ve 1. Dünya Savaşı'nda Almanların çaıştığı bir bira fabrikası ki zannedersem bira bugün bir şeye benziyorsa Almanlarn parmağının olduğundan şüpheliyim. Lager, stout, black lager gibi türevleri var ama en bilinenleri % 5'lik oranı ile lager olanı elbet. Tsingtao ile aralarnda bir de evlilik oldu. Grup, 2009'da Tsingtao biralarının % 19,9 hissesini 667 milyon dolara aldı ve Tsingtao Bira Grubu'ndan sonra en büyük 2. hissedar oldu. Asahi'nin Tokyo'daki genel merkezinin tasarımı modern mimarinin en güzel örneklerinden birisi. Aşağıda ön kısımda tepesinde alev sembolize edilmiş bina onlara ait.
Gelelim Tsingtao'ya. Made in China gördüğünüz her şeyden kaçmayacaksınız onun kanıtıdır ve bana göre Asahi'den daha güzel bir tadı vardır. Evet yine Almanlar bu ülkenin bira geçmişine de karışmıştır ve hatta 1903'te bira fabrikasını Almanlar kurmuştur. Bugün pazar payının % 15'ine sahip. Son derece hafif, yemeklerle beraber içebileceğiniz, bir muhabbet birası Tsingtao.Pilsner türünde % 4,7 alkol oranıyla da zaten kendisini belli ediyor. Firmanın ürettiği dark biranın alkol yüzdesi bile % 5,2 anlayın durumu. Hatta firmanın yeşil birası da var ve yeşil çay hesabı sağlığa iyi geldiği söyleniyor. Ben sadece pilsner olanı denediğim için bu konuda pek bir bilgim yok.Hoş bir not, Blade Runner filminde Deckard, Zhora'yı (yılansever striptizci) öldürdükten sonra bir tezgaha gidip bu birayı içiyor. İkisi arasnda bir karşılaştırma yapmam gerekirse bu sefer Çin malı Japon malını geride bırakmış derim. Herhangi bir Uzakdoğu restoranında en azından ikisinden birini, bazen her ikisini de bulmak mümkün.
Asahi
Alkol oranı: % 5
Tür: Lager
Uyruk: Japonya
Standart Ambalaj: Şişe (33 cl), Kutu (33 cl, 50 cl)
FD'nin Notu: 3,5/5
Tsingtao
Alkol oranı: % 4,7
Tür: Pilsner
Uyruk: Çin
Standart Ambalaj: Şişe (33 cl), Kutu (33 cl, 50 cl)
FD'nin Notu: 3,9/5
Bira Geçidi
BONSERVİSİ ELİNDE 10 TRANSFER HEDEFİ

1- Hugo Rodallega (Wigan Athletic): Takımının 4 sezondur lige tutunmasında Roberto Martinez kadar onun da payı büyük. Henüz 26 yaşında Premier Lig ayarında bir golcü olarak yazın en çok konuşulan isimlerinden olacak. Wigan’dan ayrılacağını çoktan açıkladı. Everton, Arsenal ve PSG onun için sırada. Kim kadrosuna katarsa ekonomik açıdan büyük bir iş yapmış olacak.
2- Dimitar Berbatov (Manchester United): Wayne Rooney, Hernandez ve Danny Welbeck’in arkasında dördüncü tercih durumuna düşüşü sebebiyle sezon sonu ayrılacağı çok önceden konuşulmaya başlandı. Sir Alex onu 1 sezon daha tutmak istiyor ama 31 yaşındaki oyuncu yeni sezonda büyük ihtimalle yeni takımında forma giyecek.
3- Didier Drogba (Chelsea): Söylenecek pek bir şey yok. Aslında sezonu bu safhasında takımı için bu kadar önemli olacağı düşünülmüyordu. Ancak 50 milyon pound ödenen Torres’in hali 34 yaşındaki oyuncuyu yine takımın en büyük hücum silahı haline getirdi. Şampiyonlar Ligi finali oynayacağı bir sezonun sonunda elinde bonservisi ile muhtemelen teklif rekoru kıracak.
4- Ricardo Montolivo (Fiorentina): İtalya ulusal takımında oynayan bir orta saha oyuncusu ve bonservisi elinde. Floransa’da yeni kontrat imzalamayı reddetti. Arsenal, Milan ve Juventus’un onunla ilgilendiği dedikoduları şimdilik yalanlandı. 27 yaşında ve bonservis değeri 13 milyon avro civarındaydı.
5- Solomon Kalou (Chelsea): O kulübe yeni kontrat imzalamayı önerdi ve Chelsea de bunun üzerine düşünüyor ama bu süre zarfında Arsenal ve Milan aklını çelebilir. 26 yaşındaki oyuncu kulüp bulmakta zorlanmayacak oyuncular arasında ve gideceği takımın hücum gücüne büyük bir katkı yapacak.
6- Sotiris Ninis (Panathinaikos): Yunanistan’ın “Messi”si. Yaş 22, yetenek had safhada. Atina’da bu kadar uzun kalması bile sürprizdi. Kulüpler onun için uzun bir kuyruk oluşturacak. Euro 2012’de gözler üzerinde.
7- Clarence Seedorf (Milan): Evet yaş 36, ama bu adamın adı Seedorf ve Serie A şampiyonluğuna oynayan Milan’ın orta sahasındaki en önemli adamlarından. Brezilya’ya gideceği konuşuluyor. Bizim topraklara getirirse Fenerbahçe getirir.
8- Mladen Petric (Hamburg): Takımdan ayrılacağını önceden açıklayanlardan. 31 yaşındaki Hırvat 5 yıllık bir Bundesliga golcüsü. Premier Lig’de orta karar bir takım ya da Bundesliga’da kalış onun için olası alternatifler. Euro 2012 kendini göstermesi için fırsat.
9- Tranquillo Barnetta (Bayer Leverkusen): Ağustosta geçirdiği menisküs ameliyatından sonra ancak mart ayında sahalara döndü. İtalya veya İngiltere’de futbol hayatını sürdürecek. Milan ve Newcastle resmi tekliflerini yaptılar. 27 yaşında.
10- Arouna Kone (Sevilla): Geçen sezon Sevilla’da 1 maça çıktı. Bu sezon emekliler ordusu Levante’ye kiralandı. 17 lig golü var, Levante Şampiyonlar Ligi vizesi kovalıyor ve 29 yaşındaki Fildişili serbest kalıyor. Bundan daha güzel bir transfer fırsatı olamaz.
3 Mayıs 2012 Perşembe
XXX 31

Ajax dün gece kulüp tarihindeki 31. şampiyonluğu kazandı. Kendi evlerinde VVV Venlo'yu 2-0 mağlup ettiler. Geçtiğimiz yıl ligin son maçında lider Twente'yi konuk etmişler ve 3-1 kazanmışlardı. O maçta 2 gol atan Siem de Jong dünkü maçta da 2 golü atan isimdi. Yani son 2 sezon şampiyonluğun ilan edildiği maçlarda atılan toplam 5 golün 4'ünde onun ismi var. Ajax 2000 yılından beri 4. şampiyonluğunu kazanmış oldu aynı zamanda PSV bu dönemde 7 kez şampiyon olurken AZ ve Twente de 1'er şampiyonluk kazandılar. Ajax son 13 maçta 13 galibiyet aldı. Bu mükemmel bir seri. Frank de Boer bu kez başından sonra Ajax kulübesinde oturduğu bir sezonu şampiyon bitirdi. Geçtiğimiz sezon görevi sezonun yarısında Martin Jol'dan almıştı.
Ajax'ın şampiyonluğunda önemli pay sahibi isimler. Sezon boyunca "haşarı çocuk" Theo Janssen ile takım içi liderliğinde çekişen ve sounda hem performansı hem de ağırlığıyla İngiliz kulüplerinin transfer listelerine giren kaptan Jan Vertonghen. Sezonun ilk yarısında, sol bekten, sağ beke, sağ açığa kadar her yerde kullanılan ama orta sahada Janssen ve Enoh ile süpürücü görevine geötiğinden beri 13 maçın üstüste kazanılmasında önemli rol oynayan Vurnon Anita ve tabii ki Ajax forvetinin hr başı sıkıştığında ortaya çıkan, yukarıda da bahsettiğimiz sahte 10 numaralardan Siem de Jong. Stekelenburg'un gidişi sonrası bir çok maçta iyi performans sergileyen Kenneth Vermeer'i de unutmamak lazım.

Ajax sezona aslında çok kötü başladı. Defansif kurgudaki büyük gedikler takımın 12. hafta sonunda (Utrecht'ten Galgenwaard'da 5 gol yedikleri haftanın sonrasında), lider AZ'in 12 puan gerisine düşmüşlerdi. Ama daha ötesi yedikleri 20 gol onu ligin en çok gol yiyen 6. takımı yapıyordu. Aynı dönemde lider AZ 9 gol yemişti. 5. sıradaki yerlerini daha yukarıya taşıyacakları yönünde bir umut da yoktu ortada. 12. haftada puan durumu aşağıdaki gibiydi.

Kış arası ve bu dönemde Feyenoord ve Utrecht'ten alınan 2 mağlubiyet takımı 20 maç sonunda halen şampiyonluktan uzak tutuyordu. Takım 6.'ydı ve AZ ile puan farkı 8'di. Defans hattındaki problem de çözülmüş gibi değildi. 12. haftadan sonra oynanan 8 maçta 10 gol yemişler ve kalelerinde toplam 30 gol görmüşlerdi. Kış döneminde AZ bir ara 4 maç üstüste kazanamadı ve ancak 1 puan alabildi. Steve McClaren'i tekrar göreve getiren Twente ve PSV bu şansı iyi değerlendirdi ve puan farkını kapattı. 20 maç sonundaki tablo şöyleydi.
Ancak o haftadan sonra Ajax'a sihirli bir değnek değdi. Takım 11 şubatta Breda'dan 2-0'lık galibiyetle döndü. O günden sonra da çıktıkları her maçta sahadan galibiyetle ayrıldılar. Üstüste gelen 8 galibiyet onları liderliğe oturttu. Evet ilk 6 takımın arasındaki puan farkı çok azdı ve şampiyonluk düğümünün son haftaya kadar çözülmeyeceği düşünülüyordu ama Amsterdam takımının korkunç formu onların son düzlükte fark yapmalarını sağladı. Ajax ligin son 13 maçında 41 gol atıp sadece 5 gol yedi. Bu performansla işi bitirdiler. Bu koşuda şampiyonluk yolundaki rakiplerinden PSV, Heerenveen ve Twente'yi mağlup etmeleri de önemli bir faktördü elbet.
3 oyuncu sezon boyunca Ajax'ta 33 maçın tümünde forma giydi. Kaleci Kennet Vermeer, "ne iş olsa yaparım abi" modundaki Vurnon Anita ve Premier Lig kulüplerini peşinde koşturan Danimarkalı genç yetenek Christian Eriksen. Siem de Jong Venlo'ya attığı gollerle gol sayısını 13'e çıkardı ve bu sezon takımın en golcü oyuncusu oldu. Onu Sulejmani 11 golle izliyor. 18 farklı oyuncu golle buluştu takımda. Christian Eriksen 15 asistle takımın lideri ve Eredivisie sıralamasında da 20 asist yapan Heerenveen'li Luciano Narsingh'in arkasında. Onu 7'şer asistle Siem de Jong ve Theo Janssen izliyor. Eriksen geçen sezon da 9 asistle bu dalda takım lideriydi. De Boer 27 farklı oyuncu kullandı şampiyonluk yolunda.
Ajax'ın bu sezon attığı 90 golün 71'i ceza sahası içinden atıldı. Bunların 22'si kale sahası içindendi. 17 gol de ceza sahası dışından atılan şutlarla geldi.
MESSI'NIN 68 GOL RAPORU

-Messi'nin Malaga macinda attigi 3 gol onu sezonda 68 gole ulastirdi. Boylece Gerd 'Der Bomber'Muller'e ait olan 67 golluk Avrupa rekorunu da tarihe gommus oldu.
-Messi Malaga macinda bu sezonki 9. hat-trickini yapti. Bu performansin 7'si La Liga'da 2'si Sampiyonlar Ligi'nde.
-Tum kariyeri baz alindiginda Messi'nin 3 gol attigi 19 mac var. 13 La Liga, 2 Copa del Rey, 3 Sampiyonlar Ligi ve 1 de Ispanya Super Kupasi.
-Messi'nin bu sezon attigi 68 golun kupalara dagilimi ise soyle. 46 La Liga, 2 Copa del Rey, 14 Sampiyonlar Ligi, 3 Ispanya Kupasi, 3 Ispanya Super Kupasi, 1 Avrupa Super Kupasi ve 2 de Dunya Kulupler Sampiyonasi.
-Messi'nin 68 golunun 58'i sol ayakla atildi. 3 golu kafayla, 7 golu de sag ayakla.
-Messi Camp Nou'daki 26 macta 42 gol atarken deplasmandaki 31 macta 26 gol kaydetti.
-Messi'nin 48 golunun 12'si macin perdesini acan goller. 11 golu 0-0 disindaki beraberliklerde takimini one gecirirken 3 golu takimina beraberligi getiren goller oldu. 16 golu farki 2'ye, 26 golu de farki 3'e cikaran goller.
-Barcelona'nin hazirlik maclarinda attigi 2 ve Arjantin milli takiminda attigi 5 golu de eklersek futbol sahasina ciktigi maclarda 75 golun (!) altina imza atti Messi.
-Pep Guardiola yonetiminde ciktigi 137 macta 137 golu var.
-Barcelona formasiyla ciktigi 326 macta 248 gol onun hanesine yazildi.
2 Mayıs 2012 Çarşamba
EVLADİYELİK ALBÜMLER-2:THE WHO-QUADROPHENIA

Konsept albümlere karşı bir zaafım vardır itiraf edeyim. Kafadan gözümde maça 1-0 önde başlarlar. Yarın bir gün Gökmen Özdenak "Hamamcı Teyze" adında bir konsept albüm yapsa gidip dinleyebilirim o derece. Şimdi bakın dostlar bir kere bu konsept albümlerin şöyle bir zorluğu vardır. Önce bir hikaye bulacaksın, sonra onu şarkı sözlerine dökeceksin, sonra onu uygun şekilde besteleyeceksin, sonra da hikayenin gidişine uygun bir atmosfer tutturacaksın. Bütün bunları yapıp bir de bunu başarılı şekilde yapan adamın önünde eğilmek gerekir. Konsept albümleri tema albümlerle karıştırmamak gerekir. Iron Maiden'ın "A Matter of Life and Death"i savaş temalı, Şebnem Ferah'ın "Benim Adım Orman" albümü doğa temalı albümlerdir. Ama hikaye anlatmak başkadır. Ayreon'un Human Equation albümü böyle bir efsanedir mesela. Albüm trafik kazası geçirmiş bir adamın komada iken geçmişini gözden geçirmesini anlatır. Bu girişten sonra itiraf etmek gerekir ki The Who'nun Quadrophenia isimli, albüm değil rock opera demek lazım, eseri konsept albüm tarihinin (abartmadığımı rahatlıkla söyleyebilirim) en iyi 5 albümünden birisidir.
1979 tarihli, bu albümden 6 yıl sonra Franc Roddam'ın çektiği film eli yüzü düzgün bir filmdir ama bana göre bu albümü kulağa takım 82 dakika süren bir yolculukta görüntüleri kendi kafanızda hayal etmek daha yerinde bir seçimdir. Grubun efsane gitaristi Pete Townshend 2000'li yıllarda Quadrophenia için "bugüne kadar yazdığım en iyi şarkılar bu albümdedir" demiştir. Albümde ergenlik bunalımında bulunan bir gencin 1960'lar ve 70'ler İngilteresinde yaşadığı sosyo-psikolojik sorunlar anlatılır. Bir çok kişiye göre aslında Townshend bu albümde The Who'nun 4 üyesi Roger Daltrey, John Entwistle, Keith Moon ve kendisinin o yıllarda yaşadıklarını anlatmıştır. Örneğin efsane şarkı Love, Reign o'er me Townshend'in kendi duygularını yansıtan bir şarkıdır. Hikayenin kahramanı çıktığı uzun yolculuğun sonunda, söz konusu şarkı ile kendi benliğiyle buluşmaktadır. Aslında açıklaması dinlemesinden daha zor olan bir albümdür Quadrophenia çünkü her dinleyişte tekrar tekrar keşfedebileceğiniz bu albümün 2011'de piyasaya sürülen deluxe versiyonunu edinmenizi öneriyoruz.
Benim albümdeki favorim kahramanın uyuşturucu pençesinde kişilik bölünmesinden muzdarip olduğu Dr. Jimmy şarkısıdır. Rock tarihinin en acaip sözlerinden bir grubu aynı zamanda bu şarkıda yer alır.
What is it? I'll take it.
Who is she? I'll rape it.
Got a bet there? I'll meet it.
Getting High? You can't beat it.
Doctor Jimmy and mister Jim
When I'm pilled you don't notice him,
He only comes out when I drink my gin.
You say she's a virgin.
I'm gonna be the first in.
Her fellah's gonna kill me?
Oh fucking will he.
I'm seeing double
But don't miss me if you can.
There's gonna be trouble
When she choses her man
Quadrophenia'yı hala dinlememiş rock dinleyicisi varsa, gelsin yüzünü şu tokata vursun.
Evladiyelik Albümler
FLYING DUTCHMAN'IN SEYİR DEFTERİ-62

Yunan futbolunun "General" lakaplı futbolcusu Mimis Domazos, tam 21 yıl Yunan Ligi'nde top koşturmuştur ve lig tarihinin en uzun süre forma giyen oyuncusudur. Domazos 1978-79 sezonunda, 36 yaşında, o zamanki teknik direktörle yaşadığı anlaşmazlıklar sebebi ile transfer olduğu AEK'yı bir kenara bırakırsak kariyerinin tamamını Panathinaikos formasıyla geçirmiş, 15 yıl boyunca takımın kaptanlığını yapmıştır. Toplamda tam 536 lig maçına çıkan Domazos'un bu rekoru halen kırılamamıştır. 9 lig şampiyonluğu yaşayan ve 1971'de PAO ile Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'nda final oynamış Domazos, kaderin bir cilvesi ki aslen Olympiakos taraftarıdır.
Seyir Defteri
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)