30 Nisan 2008 Çarşamba

CLERKS



Dante Hicks: You said you only had sex with three different guys; you never mentioned him!
Veronica Loughran: Because I never HAD sex with him.
Dante Hicks: You sucked his dick!
Veronica Loughran: We went out a few times. We never had sex but we fooled around.
Dante Hicks: Oh my God, WHY did you tell me you only had sex with three different guys?
Veronica Loughran: Because I DID only have sex with three different guys; that doesn't mean I didn't just go with people.
Dante Hicks: Oh my God, I feel so nauseous!
Veronica Loughran: I'm sorry, Dante, I thought you understood!
Dante Hicks: I did understand! I understood that you had sex with three different guys and that's all you said!
Veronica Loughran: Please calm down.
Dante Hicks: How many?
Veronica Loughran: Dante...
Dante Hicks: How many dicks have you sucked?
Veronica Loughran: Let it go!
Dante Hicks: How many?
Veronica Loughran: All right, shut up a second and I'll tell you! Jesus! I didn't freak out like this when you told me how many girls you fucked!
Dante Hicks: This is different, this is important. How many?
Dante Hicks: Well?
Veronica Loughran: Something like... 36.
Dante Hicks: What? Something like 36?
Veronica Loughran: Lower your voice.
Dante Hicks: Wait a minute, what is that anyway, something like 36? Does that INCLUDE me?
Veronica Loughran: Ummm... 37.
Dante Hicks: I'm 37?
Dante Hicks: [about the Death Star in "Return of the Jedi"] All right, so they brought in independent contractors, why are you so upset at its destruction?
Dante Hicks: 37! My girlfriend's sucked 37 dicks!
Customer with Diapers: In a row?

Clerks'ün efsane sahnelerinden.

ARNE NILIS



Evet isim bir yerden tanıdık geliyor. PSV'nin 90'lı yılların sonundaki Belçikalı gol makinesi oğluyla beraber "Nilis" soyadını tekrar Avrupa futbol sahnesine sokmaya hazırlanıyor. Kendisi de PSV'de şu anda forvet oyuncularının çalıştırıcılığını yapıyor. 17 yaşındaki Arne de Racing Genk'in kontratlı oyuncusu. Yakında babasının Eindhoven'daki evine yerleşir.

TROPIC THUNDER



Senaryosunu okuduğumuz kadarıyla her şey yolunda giderse, gülmekten karnımıza ağrılar girdiren bir filmle karşı karşıya kalabiliriz. Tropic Thunder. Senaryo şu: İddialı, büyük bütçeli ve romandan uyarlanmış bir savaş filmi çeken çaylak bir yönetmen aktörlerinin oyunculuk yeteneğinin eksikliği sebebi ile filminin tehlikeye girdiğini görüyor. Bu sebeple de sahnelerin inandırıcı olması açısından tüm kadroyu içinde dünya eroin ticaretinin önemli bir bölümünü yöneten uyuşturucu kralının olduğu bir ormana yerleştirip çekimlere devam ediyor. Sadece bir eksikle. Bunu oyuncularına söylemiyor ve aktörler hala ormanda her şeyin film icabı olduğunu düşünerek işlerine devam ediyorlar.

Kadro Ben Stiller, Jack Black, Robert Downey Jr. ve Nick Nolte'dan oluşuyor. Bu ekibin oluşturduğu askerlerin isimleri bile filmi için güzel bir fikir. Speedman, Jeff "Fats" Portnoy, Alpa Chino, Kirk Lazarus, Damien. Senaryosunu okuyunca bomba bir film olacağı hissini uyandıran filmler vardır ya. Öyle bir film. Umarım beklentileri boşa çıkarmaz.

NOEL BAŞKAN, CİTY ŞAMPİYON



Daha önce de Oasis grubunun beyni Noel Gallagher'ın Manchester City fanatikliği üzerine bir şeyler karalamıştık. Gallagher bir çok maçta City Of Manchester Stadı'nın tribünlerine yerini alıyor. Problemli kardeşi Liam'ın böyle bir alışkanlığı yok. Zaten 10 senede gitar çalabilmeyi ancak öğrenebildi. Bir 10 senede de futbolu çözer. O arada da abisinden yediği dayağın haddi hesabı kalmadı zaten. O yüzden ondan umudum yok.



City'de Taylandlı başkan Thaksin Shinawatra sezon sonu Sven-Goran Eriksson'un ipini çekecek. İngiliz basını bu hafta içi yapılan toplantıda Eriksson'a haberin iletildiğini duyurdu. Ardından da başkanın Jose Mourinho, Felipe Scolari, Slaven Bilic, Frank Rijkaard gibi uzun bir listeyle hoca avına çıktığını duyurdu. İngiliz basınına göre Eriksson'un kovulması futbolcular arasında da bir huzursuzluğa sebep olabilir. Tribünler tarafındaki huzursuzluğun başında ise Noel Gallagher var. Gallagher BBC Radio'ya verdiği demeçte "size son yıllardaki en iyi sezonunuzu geçirten hocayı kovmanın futbolla alakalı bir karar olduğunu düşünmek gülünç olur, 1 sezonda Şampiyonlar Ligi'ne katılabilmenin marifet olduğunu düşünüyorsa Everton'dan David Moyes'i, Aston Villa'dan Martin O'Neill'i de kovmak gerekir, Thaksin her şeyin mükemmel olduğu ütopik bir dünyada yaşıyor (cloud cuckoo land)" şeklinde görüş belirtti.

Yazıyı bitirirken aklıma geleni de yazmadan geçemeyeceğim. Ercan Saatçi de söz yazarı ve bestekar, Noel Gallagher da. Birinin bu hafta içindeki söylediklerine bakın bir de diğerine.

MUSLUOĞLU EFSANESİ



Çocukluğu veya üniversite hazırlık yıllarını Kadıköy'ün dersaneler sokağında geçiren herkesin bildiği, bugün tarihe karışmış ve endüstriyelleşmeye yenik düşmüş bir abidedir Musluoğlu Pide Salonu. Reks Sineması ve bugünkü Burger King'in de bulunduğu Sakız Gülü sokağın girişine yakın ince uzun bir dükkanda bulunurdu bu pideci. Özellikle Kadıköy ve benzeri okullarda okuyan öğrencilerin, okul sonrası dershane etütleri öncesi ya da okuldan kaçmaları sırasında uğrak yeri olmuş memlekettir. Yani Evimiz Hollywood'da dizisindeki "Peach Pit"in Türk gençliği versiyonu Musluoğlu'dur. Önemli farkı Shannon Doherty yerine bıyıklı göbekli garsonların sizi karşılıyor oluşudur. Buna rağmen 2 açık ayran içip, 3 kıymalı pide yiyip üstüne "daha var mı" dediğim nice akşamı hatırlarım. Ancak karşısında açılan Burger King'e en fazla 1 sene dayanabildi Musluoğlu. Sonra topu attı. Hala bugün yerinde bulunan dükkanın önünden geçerken soğuk Aralık akşamlarında camları buğulu o dükkanda "2 patatesli 1 kıymalı 1 açık ayran, arkadaşa da 2 peynirli 1 kapalı ayran" sesleri kulaklarımda çınlar. Endüstriyel Burger King'e karşı, Musluoğlu Kır Pidesi Kültürü.

TOMAS PEKHART



Tottenham Hotspur'un Dimitar Berbatov'un olası takımdan ayrılışı için arka planda tuttuğu Çek futbolunun yeni, patlamaya hazır bomba adaylarından.Sırasıyla Çek Cumhuriyeti'nin 16, 17,18, 20 ve 21 yaş altı takımlarında oynadı. Geçen sene 20 yaş altı Dünya Kupası'nda ikinci olan takımın en genç oyuncusuydu. 21 yaş altı takımında geçtiğinden beri de gollerine devam ediyor. 18 yaşında. Spurs onu 16 yaşında Slavia Prag'tan transfer etti. Son 2 senedir rezerv liginde Tottenham forması giyiyor. 1.88 boyunda. Haliyle de hava toplarında oldukça etkili. Çeklerin altın jenerasyonunun sonu Nedved'in futbolu bırakması ile resmen sona erecek. Anlaşılan yeni jenerasyon geriden geliyor. İleri uçta da Jan Koller'in varisi başka bir kule olacak.

DUVAR YIKILMADI



Messi gece boyunca çırpındı durdu. İstedim ki top sürekli onun ayağına gelsin, sürekli o oynasın. Üzüldüm açıkçası genç Arjantinli'ye. Kale çizgisi kenarında Scholes'a attığı çalımı Scholes 5 saniye sonra idrak edebildi. Barca'da ona ayak uydurabilecek bir adam olsaydı ya da Henry ve Deco 2 sene önceki formunda olsaydı bazı şeyler farklı olabilirdi. Ama tabi ilk maçta da kilit olan Wes Brown-Rio Ferdinand ikilisinden de ayrıca bahsetmek gerekiyor. Hatasız bir 180 dakika oynayıp Moskova yolculuğunun baş mimarları oldular. Farkettiniz mi bilmiyorum ilk yarının son 15 dakikasında Barcelona'nın hücum taktiği "Messi topu sağdan getirsin, ortadaki Deco'ya versin, Deco topu sol kanata açsın, oradan gelen de topu alıp kaleye vursun" şeklinde idi. Ama duvara takıldılar tabi. United 180 dakikanın aşağı yukarı 150 dakikasında savunma yaparak turu geçip gitti. Ronaldo'ya da değinmek lazım. İki maçta da Zambrotta sahadan sildi Ronaldo'yu. Portekizli artık 2. maçın sonlarında Zambrotta'yı faullerle durdurmaya başladı. Şahsen David Pizarro'nun onun için söylediği "çok iyi bir oyuncu ama küstah" sözüne giderek inanıyorum. Çok poz yapıyor, sürekli yüzünde bir ağlamaklı kendini acındırma ifadesi var ve ayak oyunları işlemeyince de acaip işler yapıyor. Zambrotta'yı kafa kolla indirdiği pozisyonda hala faule itiraz etmesi tam yüzsüzlük. Euro 2008'de Ronaldo'nun karşısına Hamit Altıntop-Gökhan Gönül dikilecek ideal dizilişe göre. Bu akşamki muameleyi yine görebilir.

Manchester United baştan beri otoritelerce favori görünüyor ama bana diğer ayağın galibinin kupayı alması daha yüksek bir ihtimal gibi geliyor. Steven Gerrard faktörü son 4 yıldır bu kupanın içinde. Liverpool hala kupa için benim favorim.

29 Nisan 2008 Salı

55 SANİYENİN ÖĞRETEMEDİKLERİ



Gölcük depremi sırasında İstanbul Ümraniye'de idim. Hayatımda yaşadığım en korkutucu saniyelerdir onlar. 55 saniye sürdü sadece. 55. Ama her biri cehennem ızdırabı gibi gelen o saniyeleri kimse unutmadı. İstanbul o haldeyken depremin merkez üssü olan Gölcük'te hissedileni tezahür bile edemiyorum. Bir çoğumuzdan bir şeyler alıp götürdü o gece. Tüpraş 2 gün boyunca yandı. 15.000 insan o geceden sonra hayatta değil. Mucize ve yıkım hikayelerini hala dün gibi hatırlıyorum. İnsanoğlunun huyudur. Bir şeyin değerini onu kaybedince anlar. O gece bize aslında değer vermemiz gereken çok şey olduğunu gösterdi. Peki biz bu dersi aldık mı?

İTÜ Öğretim üyesi Naci Görür 3 yıldır bas bas bağırıyor olası İstanbul depremi hakkında. Rahmetli Aykut Barka da vefat etmeden önce bu tehlikeye parmak basmıştı. 2001'den beri biz ne yapıyoruz? Hiç bir şey. Bu ülkeye gelmeden önce oturduğum binayı biliyorum. Gölcük depremindeki aynı şiddetle meydana gelecek bir depremde o bina orada olmayacak. Yine gelmeden önceç alıştığım iş dolayısıyla Türkiye'de kaç tane yapının kaçak yapıldığını, ya da üstüne kaçak kat çıkıldığını çok iyi biliyorum. Kaç tanesinin deprem sigortası olduğunu çok iyi biliyorum. 1999 yılından ber 9 yıl geçti. Bu ülkenin en büyük kentinde, 25 milyon insanın yaşadığı kentte çok şiddetli bir deprem olacak.

Sokaktaki sıradan vatandaşı geçtim, karar verme gücünü elinde tutanlar bile görmezden geliyor. "Allahın takdiri" diyen de vardı, "deprem havalar sıcak olduğunda oluyor" diyen de, saat 03:02'yi bekleyip deprem olmayınca yatan da. Ben "bu bilim adamları böyle konuşmak için devletten para alıyor" diyene bile rastladım memlekette.Müspet ilimlere zaten zerre kadar değer vermiyoruz. Kendi hayatımıza değer verelim bari.

Bugün bir haber daha vardı basında.

İstanbul'u tehdit eden fayı gözleriyle gören Prof. Dr. Naci Görür, "fay ürkütücü. Marmara'nın altı fokur fokur. Bu özellikleri ile tıpkı 1999 Gölcük depreminden önce Körfez'deki fayın belirtilerini sergiliyor" dedi. Çok bariz bir çatlak, belirgin bir kırık. Tıpkı 1999 depremlerindeki o fay hattı gibi. Fay ürkütücü. Bazı noktalarından gaz ve su çıkışı var. Hatta bu yönüyle Marmara'nın altı fokur fokur. Bu özellikleri ile tıpkı 1999 Gölcük depreminden önce Körfez'deki fayın belirtilerini sergiliyor. Günün birinde Marmara'nın altındaki fay da uyanacak. 2029'a kadar herhangibir anda Marmara'yı deprem bekliyor. 1999 depremleri Marmara'nın altındaki fayı tetikledi. Normalde 220 senede birikmesi gereken stresi, 1999'daki Düzce ve Gölcük depremleri 55 saniyede Marmara'nın altındaki kabuğa yükledi. Dolayısıyla Marmara'nın altındaki kabuk çok stres altında. Bu kabuk bu stres ile daha fazla dayanamaz. Bekleyeceğimiz depremin boyutu 7 ile 7.6 arasında olabilir " dedi

ALTIN MADENİ ANTALYA'DA



Bojan Krkic, Toni Kroos, Miralem Pjanic, Marko Nikolić, Victor Moses, Oğuzhan Özyakup. Bu oyuncuların ortak bir noktası var. Hepsi ülkelerinin 17 yaş altı milli takımlarıyla yaşadıkları başarılarla adlarını duyurdular. Hepsinin fiyatı şu anda milyon eurolarla ifade ediliyor. Hatta Krkic ve Kroos gibilerinki 10 milyon eurolarla. Dünya futbolunda artık flaş transfer yaşı 25-30 arasından 17-22 yaş arasına çekildi. Bu yaşın altındaki oyuncuları kapıp yetiştiren ve büyük paralara satan kulüpler kâr ediyorlar. Bizim satın alan tarafta olmamız imkansız. Zaman zaman futbolcusuna maaş ödemekte zorlanana kulüplerin 6-7 sıfırlı transferlere imza atmaları mükün değil. O zaman satana tarafta olacaklar. İstanbul'un 3 büyükleri de dahil. Buna Türkiye'de sadece bir kaç kez şahit olduk. En son örnek Franck Ribery idi. Eğer Galatasaray yönetimi, çok değil minimum idare kabiliyeti gösterbilseydi, 28 milyon euro şu anda Marsilya'nın değil Galatasaray'ın kasasında olurdu.

Ayağımıza bir fırsat daha geliyor şimdi. Burnumuzun dibine. Antalya'ya. Pazar günü Antalya'da "2008 Avrupa 17 yaş altı Turnuvası" başlıyor. A grubunda Turkiye, Hollanda, İskoçya, Sırbistan B grubunda Fransa, İrlanda, İspanya ve İsviçre mücadele edecek. Zaten genç oyuncu yetiştirme yurdu olan Hollanda'nın yanı sıra İspanya ve Sırbistan son yıllarda yetiştirdikleri oyuncularla bu kulvarda büyük atak yaptılar. Ayağımıza gelecekler. Hele Sırbistan. Sırbistan takımında oynayan oyuncuların kulüplerine ve transfer bedellerine baktım. 150-200 bin euroya pırıl pırıl gençler var. Peki Türk kulüplerinden kaçı orada olacak? 12 gün sürecek sadece turnuva. Yani Türkiye 1. futbol ligi bittikten 5 gün sonra. Son 2 hafta zafer sarhoşluğu derken bir bakacağız ki, turnuva yapılmış, scoutlar kapacağı oyuncuyu kapmış. Biz yine youtube'dan oyuncu transferleriyle, 33'lük tatil köyü arayan posalara kalacağız. Umarım bir kulüp beni yanıltır. Türkiye'deki tüm kulüplerin buraya bir temsilci göndermesi lazım. 2. ligde oynayanlar dahil. Linkten tüm takım kadroları  görülebilir. 

İKİMİZ BİR FİDANIN GÜLLER AÇAN DALIYIZ



Kuruyemişin böyle bir özelliği var küçük diye ağıza atıp duruyorsun ama bir süre sonra midenin dolduğunu hissediyorsun. Ondan sonra da klasik laf geliyor tabi "buna da insan başladı mı insan bırakamıyor be". Bende hiç olmazdı bu. Ta ki bundan 3 yıl önce yukarıdaki küçük şeylerle tanışana dek. İstanbul'daki evimin yakınındaki tekel bayi "Kaju Fıstığı" adını verdiği şeyden çok az sipariş vermiş ve bana da tattırmıştı. O gün cashewnotenla ruh ikizi olduğumuzu anladım. Artık bir ömrü beraber geçirecektik. Hayatım boyunca mücadelem onu elde etmek üzerine olacaktı. Anavatanı Brezilya'nın yağmur ormanları. Ama Türkiye'de "Hint Fıstığı" olarak da satılıyor. Tabi ben anavatanı ile ilgilenmiyorum. St. Kitts ve Nevis olsa farketmez. İlk önce çok çabuk kavuşamadık. Çünkü Türkiye'de bu arkadaşların kilosu 30 YTL idi. Tabi biz "Ümraniye'ye çek"ten ziyade "gündüz açar mısın abi" hatta "bu saatte belki otobüs vardır bakalım" neslinden yetiştiğimizden 100 gramdan fazla tatmak zevkine erişemedik. Neyse ki Hollanda imdadımıza yetişti. 250 gramı 2, kilosu 8 euro. Pazara bunun için çıkıyorum desem yeridir. Nereye gitsem gözlerim onları arıyor.

Brezilya ekonomisinin bana teşvik vereceği kadar reklamını yaptım ama şunu gördükten Antep fıstığını emekliye ayırdım, kusura bakmayın.

100 NUMARALI ADAM



Meksika Ligi'nin takımı Jaguares de Chiapas herhalde sırt numaraları konusunda hatırlanmak istiyor dünya tarihinde. Zaten bu konuda en varyeteli futbolcuyu da geçen sene transfer ettiler. Adolfo "Bofo" Bautista. Bautista daha önce oynadığı Chivas de Guadalajara takımında 100 numarayı giyiyordu (bu adam bu halde bereket bizim lige gelmedi çok manidar olurdu). Ardından 2007'de transfer olduğu Chiapas'ta 1 numarayı giyiyor. Takımın geri kalanı da bir değişik. Kaleciler 23, 30 ve 32 numaraları giyiyorlar. Forvetlerden birisinin sırt numarası 132.



Adolfo Bautista ile ilgili bir not daha verelim. Meksikalı oyuncu takımı Chivas'ın 2006 Apertura Ligi'ni kazanması sonucu arkasında melek kanatları olan bir forma giymişti. Bu Meksikalıların forma oyunlarına bitiyorum. Zamanında kaleci Campos'un İran halısı gibi olan kaleci kazağını hatırlamayan yoktur. Zaten zayıf ve kısa olan kaleci onu da giyince helyum balonu gibi oluyordu. Şimdi de numaraları zorlamaya başlamışlar. Yalnız şimdiden söyleyeyim, 666 giymek Meksika'da sıkar biraz. Dinine bağlı memleket, anında ipini çekerler.

EVLADIM SEN SAKAT DEĞİL MİYDİN?



Ronaldo'nun sonu da Mario Jardel gibi olmaya gidiyor. Google'da "Ronaldo" kelimesiyle arama yapınca hala Cristiano Ronaldo'nun üstünde 1. sırada kendi ismi var ama oradan devrileceği günler yakındır. Rio De Janeiro'da Pazar akşamı bir otelde 3 tane travestiyle basılmış Ronaldo. Hem de travestilerle kavga ederken, sebebi de onlara para ödemeyi reddetmesi. Hadise Ronaldo'nun ifadesine göre 3 kadını para karşılığı ayarlayıp otele götürmesi ve otel odasında "Doğan Görünümlü Şahin" olduklarını anlayınca da hadise çıkarması sonucu vukuu buluyor. Aslında olayın Brezilya basınında yankı bulmasının sebebi Ronaldo'nun hayat kadınlarıyla beraber olma denemesi değil. Söz konusu kadınların gerçek yüzünün ortaya çıkması ve Ronaldo'nun ifadesine göre içlerinden birinin o geceyi basından saklı tutmak için Brezilyalı golcüden 30.000 dolar istemesi.

Benim bildiğim bizim basın bu tür "fotoğrafları için tıklayın" haberine anında atlar. Hatta baktım da ben de atlamışım.

ÜÇ DELİNİN GÜNCESİ



-Yıllar sonra evde bir derbi izlemek çok zor geldi.
-Bunun öncesinde defalarca yaşadığımız karaborsaya milyonları bayılmak ya da bayılmamak gel-gitleri, yıllardır derbi atmosferini kaynağında soluyan bizlerin kanına dokunan tek nedendi.
-Maç öncesi sırasıyla PS2 ve PS3 turnuvalarında bile stres yüzünden beklenen performansa ulaşamadık.
-Bu arada Hollanda diyarında da tvu player programının sağ tarafındaki chat board'da "bilmemnegenc.com'a girin maç linkleri burada" yazılarına karşı ağız dolusu küfürler okunmakta idi.
-18:00 – 19:00 arası 100 yıl gibi geçti.
-Maç öncesi sanal reklam uygulamasında santra üzerinde beliren yüze yakın reklamda tanıdık yalnızca birkaç markanın bulunması makara sebebiydi..
-Yayıncı kuruluşun eski açıktaki koreografiyi yakın plan göstermesi ile bizden aldığı yoğun övgü(!) görülmeye değerdi.
-Bu dakikalarda sopcast'ten bulunan Japon kanalındaki spiker "galaysaan, yon yon minon formeyşondes. fenerbahce, yon yon formeyşondes" şeklinde sahaya dizilişleri aktarmaktaydı.
-5 Cimbomlunun ortasına konan “Sarı”nın dayısı, sarı-lacivert diye Efes Light’ları getirince olayın seyrini tahmin etmek hiç de zor olmadı.
-Kezman’ın 3 defa tekrarı gösterilmiş, hatta birisi super slow motion’dı, faulüne ısrarla “faulle alakası yok bu pozisyonun” yorumunun arkasında sarı-lacivert biralar vardı büyük ihtimalle.
-Ümit Karan’ın direkten dönen şutu sonrası sol elimde camın önündeki mermere atılan sol kroşe sonrası ufak bir sıyrık, gelişine vurulan sehpa sonrası da forzabrian’ın sol ayağında ufak bir morluk meydana geldi. An itibarıyla flyingdutchman'da yumruğuyla yan daireye geçme çabalarını evin duvarı üzerinde denemekteydi.
-Özellikle 2.yarıda 82 ekrana 1.5 metre mesafede takımla beraber savunma yapmaya çalışmak zor, bir o kadar da komikti.
-Maç sonu dayının tebriki ve hemen arkasında gelen “şampiyon falan olamazsınız siz” lafları süperdi.
-Muhtemelen de o saniyelerde Türkiye'deki kahvehanelerden "Roberto Carlos olacağğdı" veya "tam Lincoln'ün maçıydı" nidaları yükselmekteydi.

by forzabrian, Gorky, Flying Dutchman

28 Nisan 2008 Pazartesi

SINGIN' IN THE RAIN



Gene Kelly'nin ıslak versiyonunu çöpe atın. Malcolm McDowell'ın versiyonu favorimdir.

Vidi well, my brothers, vidi well!

ÇEKİÇİN İSTİKRARI



Bu konuda bir çok yazıya rastladık basında. Türk futbolunda teknik direktörlülerin takımlar arasında bitmek bilmeyen rotasyonu ve bir teknik direktörün herhangi bir takımın başında ortalama kalma süresi. İngiliz kulüpleri bu anlamda bir örnek. Dünyanın en ortalama takımları bile beraber oynama alışkanlığını, aynı oyun mentalitesine sahip hoca ile çoğu zaman da aynı hoca ile yapınca bir şekilde başarıya ulaşıyorlar. En azından büyük başarısızlıklar yaşamıyorlar, yaşasalar da geri döndürmeyi başarıyorlar. Bunun en büyük örneklerinden birisi bir sürü bu yönde emsali içeren İngiltere Ligi'nden Alex Ferguson tabi ki. Sadece şu örneği verelim. Kaç kişinin bu bilgiden haberi vardır ama, Sir Manchester United'daki yedinci yılında ancak İngiltere şampiyonu olabildi ve dördüncü yılında takım ligi 11. sırada bitirmişti. Türkiye'de üst düzey bir takımın hocasının şampiyon olmadan bir takımın başında 7 yıl kalıp, üstelik ligde bu duruma düştükten sonra görevde kalabileceğini aklınız hayaliniz alıyor mu?

Aşağıda bu akımın istatistiği var. İngiltere Ligi'nde en az süre ile teknik direktör değiştiren kulüpler. Lider West Ham United. 106 yılda sadece 12 hoca değiştirmişler. Hem de bu rakam 1902-89 arası sadece 5. Üstelik tarihlerinde İngiliz olmayanbir tek hoca var. O da bir İskoç olan resimdeki Lou Macari. Yani 8.8 yılda bir hoca değiştirmişler. Onları Liverpool takip ediyor. 111 yılda 17 menajer değiştirmişler. Ortalama 6.5 yıl.Onları da Manchester United takip ediyor. 103 yılda 17 menajer. Ortalama 6 yıl.

Daha trajik olanı ise İngiliz futbolunun en çok teknik direktör değiştiren takımı Crystal Palace ve Carlisle. 99 yılda 45 menajer değiştirmişler. Bu ortalama 2.18 yıl ediyor. Yani 26 ay. Türkiye'de son 20 yılda 2 yılı aşkın süre görevde kalan kaç hoca sayabiliriz. Fatih Terim, Christoph Daum, Zico, Gerets....başka. Hatırlayan varsa yazsın. Bizim uzun ömürlü hocalarımız onlar için birer patlamış mısır. Üzerinde uzun uzun düşünmek lazım.

İnceleme kategorisindeki diğer konular için.

AVRUPA ŞAMPİYONALARI'NIN UNUTULMAZ SAHNELERİ - 6/10: EURO 2004 FRANSA-İNGİLTERE



2004'te Portekiz'de düzenlenen Avrupa Şampiyonası sırasında Lizbon'daki Işık Stadyumu (Estadio De Luz) 13 Haziran tarihinde unutulmaz bir maça ev sahipliği yaptı. Turnuvada B Grubu'nun 2 favorisi Fransa ve İngiltere gruptaki ilk maçlarında karşı karşıya gelir. Fransa'nın maestrosu Zinedine "Zizou" Zidane ve İngiltere'nin en çok konuşulan adamı David Beckham'ın karşı karşıya geldiği ve Fransız olanın kazandığı maç olarak da bilinir ayrıca. Maçın 38. dakikasında David Beckham'ın sağ kanattan kullandığı bir serbest vuruşa Frank Lampard'ın vurduğu kafa ile İngilizler 1-0 öne geçer. Maçın ikinci yarısında da bu üstünlüklerini devam ettirirler ve Fransa'yı sık sık hazırlıksız yakalarlar. Bunlardan birinde 72. dakikada Wayne Rooney ceza sahasında Mikael Sivestre tarafından yere indirilir ve İngiltere bir de pnealtı kazanır. Maçın döndüğü an da bu andır.



Fransız kaleci Fabien Barthez Backham'ın penaltısını sol köşeden harika çıkarır. Fransa kalan dakikalarda bastırmaya devam eder. Ta ki maestro uzatma dakikalarında ortaya çıkana dek. Fransa kayıp zamanda Emile Heskey'in yaptığı hareketle bir free-kick kazanır. Zizou topu James'in ağlarına yapıştırır. İngilizler çöker, bütün konsantrasyonları dağılır. O dağınıklıkla sadece 1,5 dakika sonra dünyanın en sağlam oyuncularından Steven Gerrard kaleci James'e hatalı bir geri pası verir, Thierry Henry araya girer, James tarafından indirilir ve Zidane penaltı noktasına gelir......Gerisini yazmaya gerek yok. Fransa maçı uzatmada attığı 2 golle alır. Markus Merk son düdüğü çaldığında maç tüm Avrupa Şampiyonaları tarihinin en dramatik maçlarından biri olarak tarihe geçer.

Maç kadroları.

France: Barthez, Gallas, Thuram, Silvestre (Sagnol 79), Lizarazu, Pires (Wiltord 76), Vieira, Makelele, Zidane, Trezeguet, Henry.
Yedekler: Landreau, Boumsong, Dacourt, Desailly, Govou, Marlet, Pedretti, Rothen, Saha.

England: James, Gary Neville, King, Campbell, Ashley Cole, Beckham, Lampard, Gerrard, Scholes (Hargreaves 76), Rooney (Heskey 76), Owen (Vassell 69).
Yedekler: Robinson, Bridge, Butt, Carragher, Joe Cole, Dyer, Phil Neville, Terry.

Bu da karşılaşmanın enfes bir videosu.

Serinin tümü için.

2025'TE GÖRÜŞMEK ÜZERE



Yıl 1985. Sonradan "Sir" unvanını alacak Bob Geldof öncülüğünde Duran Duran, George Michael, Dire Straits, Sting, Elton John, Led Zeppelin ve Quenn’in aralarında bulunduğu (ki Elton John Quenn’i geceyi çalmakla suçlayacaktır) sanatçı topluluğu Etiyopyadaki açlar için bir araya gelmiş ve İngiltere, Amerika’da eş zamanlı bir dizi konserler vererek "Live Aid" organizasyonunu gerçekleştirmişti.Hatta bu organizasyonda 76-77-78 doğumluların çocukluk hayali olarak hatırlayacakları Stevie Wonder görüntüleri ile “We are the world” şarkısı çalardı.

Yıl 2005. yine başrolünü Bob Geldof’un oynadığı Philadelphia, Berlin, Londra, Paris ve Moskova'da düzenlenen "Live 8" konserlerinin katılımcıları da kendini usul usul dinleten U2, Anti-aging Madonna, Keane, Sting, Dido, Bon Jovi, Craig David, Green DayMusePlacebo ve insan üstü Hyde Park performansı ile Robbie Williams. Konserin amacı Edinburgh’ta toplanacak G-8 zirvesindeki gelişmiş 8 ülkenin dikkatini Live 8 organizasyonu ile fakirliğe çekebilmekti.

Yani 20 yıl boyunca değişen tek şey Bob Geldof ve Sting dışında sanatçılar olmuş.

Bu gidişle de aynı nedenle 2025’te de görüşürsek şaşırmayalım. Bu konserlerin varlığı dünyadaki fakirliğin azalmadan devam ettiğinin bir kanıtı adeta.

Neyse efendim gelelim giriş,gelişme ve sonuç bölümlerinin sonucuna; 

Aslında aradan geçen 20 yılı, bir zamanlar Doğu’nun yıkılmaz kalesi Moskova'da live sahnesinde boy gösteren Pet Shop Boys'un itirafı güzel özetlemiş ;

Go West!!!


by aaron

KNVB



Feyenoord Hollanda'da "KNVB Beker" olarak bilinen Hollanda Kupası'nın sahibi. Dün finalde Roda'yı Landzaat ve De Guzman'ın gollleriyle 2-0 mağlup ederek kupaya uzandılar. Böylece Bert Van Marwijk takımının başındaki son maçına çıkmış oldu (Feyenooord kupayı kazandığından UEFA Kupası play-offlarına katılmayacak). Hollanda Milli takımının başına koltuğunun altında bir kupayla gidiyor. 



MAVİ ŞİMŞEK SESSİZ ÇAKTI



Bundan yaklaşık 1 yıl önce Haziran 2007'de Adanademirspor o zamanki adıyla A Kategorisi vizesini son maçta kaçırdığı günlerde çıkardığımız Hayatım Futbol'daki "Lokomotif Adana" yazısı şöyle bitiyordu: "Demirspor hem camiasının büyüklüğü ile hem de tribünlerinin taşıdığı potansiyelle grubundaki takımlar arasında üst ligleri en çok hak eden ekip kuşkusuz. Gün, daha da dik olunacak gün dolayısıyla. Bir maçlık seyirci sayısı, neredeyse rakiplerinin bir sezon boyunca stada çekebildiği kadar iken, son haftalara doğru hâlâ kendini rakiplerinden sıyıramamış olması, itici güce duyulan ihtiyacı daha da arttırıyor. İtici gücünü de her daim yanında buluyor Mavi Şimşekler. Ve o itici güç haykırıyor omuz omuza"

Resim dünden. Çok fazla şeyin söylenebileceği ve aslında hiç bir şeyin söylenemeyeceği bir resim. Adanademirspor'lu oyuncuların dün Gaziosmanpaşa'yı kendi evlerinde sessiz bir statta 4-1 mağlup ederek B kategorisi şampiyonluğuna ve Bank Asya Ligi'ne yükselmeye bir adım daha yaklaştıkları maçın sonrası. Futbolcuların seyircisiz tribün sıralarını atlayıp dış dünyaya sevinç çığlıklarını aktardıkları an. Bu fotoğraf çok şeyi simgeliyor aslında. 2 senedir insanların içinde biriktirdiği o sessiz çığlıkların o sessiz staddan artık dışarıya duyurulduğu anı. Haftaya Adana derbisi var. Bu sene bir kaç kez, Adanademirspor'a 2 senedir devam eden karşılıksız taraftar desteğinin (hem de geçtiğimiz sene bu zamanlarda başarının kıyısına gelip büyük yıkım yaşamışken) futbol ilahları tarafından mutlaka ödüllendirileceğini söyleyip durduk. Ödüllendirilecektir de. Son adım haftaya. Mavi şimşeklere Bank Asya Ligi hayırlı olsun. Buradan dönüş olmaz. Olursa 2500 yıllık bu spora ayıp olur.

37. DAKİKADA...ANLAŞTIK



Cuma günü derbi ile ilgili yazdıklarımızı hiç değiştirmeden buraya koysak herhalde çok büyük bir fark olmayacak bu yazıdan. Zira Fenerbahçe'yi durdurmanın yolunun forvet arkası üçlü bir blokla mümkün olabileceğinin, bu üçlü bloğun Fenerbahçe'ye rakip sahadan frikik şansı verilmemesi gerektiğinin ve Nonda'nın takıma yerleştirilmesi gerektiğinin altını çizmiştik. Galibiyetin 3 ana sebebi de bu zaten. Galatasaray'ın Ayhan, Mehmet Topal ve çoğu zaman Barış'ın yardımı ile oluşan üçlü orta saha bloğu Fenerbahçe'ye nefes aldırmadı. Buna Emre ve Servet ikilisinin de hatasız oyunu eklenince Fenerbahçe'nin hücum varyasyonları serbest vuruşlara kaldı. Ancak o savunma hattı buna da imkan vermeyince Deivid, Alex ve Aurelio aynen Stamford Bridge'deki Chelsea maçında olduğu gibi kaybolup gittiler. Üzerine de Nonda (tabi ki Volkan ve Edu'nun büyük yardımıyla) eklenince Galatasaray galibiyete ulaştı. Genel kanının aksine Lincoln'ün oynamamasının yararlı olduğunu düşünüyorum. Ömer Üründül dün akşam Stadyum'da bu tür presle kazanılan topların kullanılması açısından Lincoln'ün çok etkili olacağını söyledi ama şunu unuttu. Lincoln oynasa idi bugün sahadaki oyunculardan birisi olmayacaktı. Muhtemelen Nonda veya en iyi ihtimalle Barış. O zaman Galatasaray aynı pres organizasyonunu yapabilecek miydi bu şüpheli. Hem de oyunu sıkıştırmak yerine açmayı seven ve sürekli kanatlara kaçan bir Brezilyalı ile. Sahada bir Alex de Galatasaray'da olacaktı kısacası. Dünkü oyunda Alex'in durumu Lincoln'ün düşeceği durum için de bir mesaj bize göre.

Galatasaray'ın şampiyonluk yolunda Türk futbolu ile ilgili çok mesaj ve soru işareti var aslında. Avrupa'nın en iyi 8 takımından birisini son 2 yıldır aynı hocayla ve aynı iskeletle işlerken, hocasız bir takım altedebiliyor. Bu takımın ideal onbirinde sadece 1 yabancısı var (Lincoln). Aynı zamanda bu adam takımın en yaratıcı oyuncusu ve o olmadığında takım yabancısız ve yaratıcı oyuncusuz kalıyor ve en çok şey beklenen oyuncusu Servet Çetin isminde bir defans oyuncusu. (Arda'nın yaratıcılığı oldukça devamsız bir yaratıcılık). Bittiğinde, Türk futbolunda yabancı oyuncu sayısı, teknik direktörün rolü ve Türkiye 1. futbol liginin kalitesi hakkında konuşulacak çok şey bırakacak bir sezon olacak.

27 Nisan 2008 Pazar

HAFTANIN MENÜSÜ - 4




















1 - Feridun Düzağaç - Ağlamıyorum

2 - Iced Earth - I died for you

3 - Feridun Düzağaç - Biterken Herşey

4 - Bruce Dickinson - Man of Sorrows

5 - Bruce Dickinson - Tears of the Dragon


by Barad-dur

25 Nisan 2008 Cuma

MONK



"Mean Machine"in Monk'u Jason Statham'ın bizi koltuktan aşağı yuvarlayan sahnesiyle bitirelim. Marilyn Manson ve "Fight Song" eşliğinde.


Herkese iyi tatiller, umarım hadisesiz bir derbi izleriz. Arzum Galatasaray'ın Fenerbahçe'yi, Sivas'ın Denizli'yi, gelecek hafta da Sivas'ın Galatasaray'ı, Fenerbahçe'nin Gençlerbirliği'ni mağlup etmesi. Son haftaya 3 takım da 73 puanda girsin, güzel bir finish izleyelim.

PAUL JEWELL, SENDEN BÜYÜK ANTWERP VAR



Dünya tarihi boyunca çok kötü takım gördü futbol camiası. Örneğin İngiltere Ligi'ndeki Halifax Town bu konuda şahsi efsanelerim arasındadır. Yıllardır konferans liginde oynar Halifax. Ne düşer, ne çıkar, ligi her zaman 10-20. sıralar arasında bitirir. Bu sene de konferans liginin son haftası öncesi küme düşme hattının 2 puan üstündeler. Yine ligde kalırlar.

Bizim anlatacağımız takım ise başka. Sanırım futbol tarihinin en başarısız futbol takımı ile karşı karşıyayız. Daha doğrusu 1995-96 yılında 16 takımda oluşan Belçika'nın yukarıda görülen şirin kenti Antwerp eyalet liginde mücadele eden "SSA Antwerpen" takımı insanlık tarihinin gördüğü en başarısız performansa imza attı. Ligde oynanan toplam 30 maçta, 0 galibiyet, 0 beraberlik 30 mağlubiyet, atılan 12 gole karşılık, yenilen 271 gol, averaj -259. Kısacası sen, ben aramızda bir takım yapıp 9 avans verip 10'da biter desek yine maçı alacağımız bir takım. Bazı maçlarının skorları (271 gol açısından doğal olarak) 18-0, 0-15, 1-18 gibi skorlarla bitmiş. Derby County'nin hocası Paul Jewell'in içi rahat olsun kendisinden beteri var. Aşağıda o yılın puan durumu var.

1. Meer 30 22 4 4 70 110- 25 +85
2. St. Jozef 30 20 5 5 65 80- 28 +52
3. Borsbeek 30 16 10 4 58 97- 45 +52
4. Maccabi 30 15 10 5 55 83- 33 +50
5. Olympic 30 15 5 10 50 76- 57 +19 *
6. Heibos 30 14 5 11 47 76- 47 +29
7. Donk 30 14 4 12 46 62- 35 +27
8. Luchtbalboys 30 13 6 11 45 61- 55 +6
9. Ol. Essen 30 12 9 9 45 55- 57 -2 *
10. Mariaburg 30 11 8 11 41 60- 70 -10
11. Berendrecht 30 10 9 11 39 55- 45 +10
12. FC Merksem 30 9 7 14 34 43- 51 -8
13. Stabroek 30 8 9 13 33 45- 39 +6
14. Minderhout 30 7 4 19 25 52- 79 -27
15. Bezemheide 30 2 9 19 15 49- 79 -30
16. SSA Antwerpen 30 0 0 30 0 12-271 -259 ,

 

SOL KANATTAN MÜTEMADİYEN AKANLAR



Ryan Giggs, David Ginola ya da Karel Poborsky'i beklemeyin bu yazıda. Çünkü bu sol kanat bildiğiniz sol kanat değil. Siyasetin sol kanadı. Kariyerleri boyunca sosyalist görüşe yakınlıklarıyla bilinen oyuncuları bir araya topladık.

İlk ikisi bu taraflarını itiraf etmiş ve hatta Marxist öğretiye olan bağlılıklarını da dile getirmiş olan futbolcular. İrlanda Milli Takımı'nın eski oyuncuları Tony Galvin, Chris Houghton.Houghton şu anda da Newcastle United takımında Kevin Keegan'ın yardımcısı olarak görev yapıyor. Manchester United'da 11 sene futbol oynayan iskoç futbolcu Brian Mc Clair de sol görüşlü oyunculardan. McClair bir röportajında "Sizi en çok korkutan nedir?" sorusuna "Margaret Thatcher hükümeti" diye cevap vermişti. Ayrıca adanın 2 büyük hocası Alex Ferguson ve Bill Shankly'nin de bu görüşe yatkın olduğu biliniyor. Bill Shankly'nin "sosyalizm benim inancıma göre bütün herkesin ortak iyilik için çalışmasıdır. Hayatı da futbolu da böyle görüyorum" sözü onun ünlü vecizeleri arasında. Shankly tamam da "endüstriyelleşme" deyince akla gelen ilk kulüp Manchester United'ın 24 yıldır başında olan bir adamdan şüpheliyim. Evet Ferguson İskoçya'daki demir atölyelerinde büyümüştür ve ailesinde de bu özellik vardır ama "Sir" davaya ihanet edeli çok oldu. Eski futbolcu yeni Sunderland başkanı İrlandalı Niall Quinn de Margaret Thatcher hükümetinin reformlarından nefret eden isimlerden.

Diego Armando Maradona, Jorge Valdano ve Fernando Redondo'nun da sosyalist görüşe mensup oldukları biliniyor. Eski Barcelona kaptanı Josip Guardiola da Katalanist ve anti-merkezci bir hükümet yanlısı imiş. Almanların efsane oyuncusu ve 1974 Dünya Kupası Şampiyonu takımın unutulmazlarından Paul Breitner da listede. Breitner soğuk savaş Almanyası'nın sol görüşlü hareketlerinden "Rote Armee Fraktion"ın (Kızıl Ordu Hareketi) bir üyesi idi. Şili'li Ivan Zamorano ve eski Norveçli milli futbolcu Egil Olsen de sol görüşe sahip oyuncular. *

Türkiye'de sosyalist görüşe sahip oyunculara rastlamak çok kolay değil. Akıllarda kalan bir tek eski Fenerbahçeli futbolcu Kemalettin Şentürk. Bunun dışında bildikleriniz varsa yorum kısmına rica edelim.

Bir kaç güne kadar sağ görüşlü oyuncularla devam edeceğiz.


*Düzeltme için aceto'ya teşekkürler. Daniele Massaro'nun üye olduğu parti "Lega Nord" İtalya'da federalist görüşleri ile bilinen sağcı bir parti. 

ITS FRIDAY I'M PINK



Daha önce cuma günü için bir underground menu yapmıştık. Şimdi ipin diğer ucuna gidiyoruz. Son derece pembe bir cuma günü menüsü.

14.30 - 15.30: Shania Twain - Come On Over
15:30 - 17:30: You've got Mail
17:30 - 18:00: Friends
18:00 - 19:30: Mecidiyeköy Cevahir
19:30 - 20:30: Starbucks
20:30 - 22:00: Sleepless In Seattle
22:00 - 23:00: Mariah Carey #1's
23:00 - 23:30: Bridget Jones' Diary

MFF SUPPORT





İsveç Ligi takımlarından Malmö'nün taraftar grubu. Grup 1992 yılında AIK'nın Malmö Stadion'da tarihinin 9. şampiyonluğuna ulaşmasından bir kaç gün sonra kuruluyor. Kuruluş felsefesinde "hiç bir politik görüşe bulaşmadan, ırkçılık ve şiddete karşı olmak" gibi bir ibare bulunuyor. Dolayısı ile MFFSupport'un bir numaralı önceliği tribün şovları ve takıma maç boyunca veirlen desteğin hiç kesilmemesi.





Grubun başkanlığını İsveç'te tanınmış bir gazeteci olan Tony Ernst yapıyor. MFF Support 27.500 kişilik Malmö Stadion'un saha kenarlarında kalan "maraton" olarak tabir ettiğimiz tarafında ikamet ediyorlar. En önemli rekabetleri Göteborg, AIK ve Hammarby takımlarının taraftar grupları ile. Nitekim Göteborg, AIK ve Malmö İsveç futbolunun "klasik üçlüsü" olarak adlandırılıyor.

BUKALEMUNDAN MESAİYE DEVAM



Indiana Jones serisinin 19 yıl sonra gelen ve hepimizi heyecanlandıran dördüncü filmi "Kingdom Of Crystal Skull"un gösterime girmesine 1 aydan az bir süre kaldı. Cate Blanchett yine şekilde şekile girme konusundaki ustalığını kanıtlayacak. Ancak, tahminim çok iyi bir saf kötü olamayacağı yönünde. Onun Elizabeth'te de gördüğümüz, gururla beraber, iyi ile kötü arasında gidip gelen öfkesini dışa vurma yeteneğinin daha iyi olduğunu düşünüyorum. Ama yine de bu filmi deliler gibi beklememizi engellemiyor. Indy, 22 Mayıs'ta premierini yapacak. 

KADER



Çok söylenecek bir şey yok. Bir çok kişi şampiyonluğun bu maça bağlı olmadığını ve 2 sene önce de ligin bitimine 4 hafta kala Fenerbahçe'nin 4-0'lık galibiyetle Galatasaray'ı ezmesine rağmen şampiyonluğu kaybetmesine atıf yaparak benzer bir durumun olabileceğini söylüyorlar. Ama bu sefer durum biraz değişik. Birincisi o maç sonrası puanlar eşitlenmişti. Bu maçta ise herhangi bir taraf kazanırsa 3 puan öne geçiyor. Hatta Fenerbahçe kazanırsa ve Galatasaray 3 farklı kazanırsa gelecek hafta şampiyonluğu ilan etme şansları var. Dolayısıyla kim ne derse desin bu derbiden bir galip çıkarsa bana göre şampiyonluğu alır gider.

Fenerbahçe'nin özel bir önlem, özel bir oyun planı ile oynaması gerekmiyor. 2 senedir aynı iskeletin üzerine bir takımla, aynı hocayla, aynı oyun sistemiyle oynuyorlar, Kezman tek başına veya Kezman-Semih veya Semih tek başına formülü çok fark ettirmeyecektir. Fenerbahçe'nin nasıl oynayacağını herkes biliyor. Bu maçın skoru Galatasaray'ın oyununa göre şekillenecek. Fenerbahçe'yi taktiksel açıdan durdurmanın tek yolu var ve bunu bu sene sadece 2 takım başarabildi. Stamford Bridge'de Chelsea ve Türkiye Kupası eşleşmesinde Kadıköy'deki maçta Galatasaray. Ali Sami Yen Stadı'ndaki maçta Galatasaray'ın bunu başardığı söylenemez. 24 gün önceden çok daha kötü oynamıştı sarı kırmızılı takım. Yapılması gereken tek forvetin arkasında ortada üçlü bir blokla Aurelio, Deivid, Alex varyasyonlarını önlemek (Lampard, Ballack, Makelele'nin yaptığı gibi), kanatları çok iyi savunmak ve her hücumu dikkatli, ayağa pas yaparak yapmak. İlaveten de Fenerbahçe'ye belki de kendi sahasında faul yapmamak. Zira artık Alex sadece ceza sahası çevresindeki serbest vuruşları değil, rakip sahanın ortasındakileri bile duran top organizasyonu olarak kullanıyor. Ayhan ve Mehmet Topal'a bu konuda çok iş düşecektir. Zira bu serbest vuruşları en fazla yaratan adam da yine Alex, Alex'i hem sıkı savunup hem de faulden uzak durmak zor. Bunu da Mehmet Topal Kadıköy'deki maçta başarabilmişti.

Zico'nun taktiği belli, sahaya dizilişi belli, eğer sezon başından beir iki takımın da sergilediği ortalama performanslar sahaya yansıtılırsa Fenerbahçe şanslı taraf. Bu maçı Galatasaray alacaksa ekstra bir şeyler yaparak, 1-2 oyuncudan sürpriz bir performans çıkartarak alacak burası kesin. Taktiklerle son notum da Shabani Nonda üzerine. Galatasaray böyle bir oyuncuyu ilk onbire sokmayı nasıl başaramadı hala hayretler içerisindeyim. Pazar günkü maçta da çok önemli bir silah olabilirdi.

Hakemi konuşacağız yine biliyorum. Her faul, her taç atışı, her korner kararı sorgulanacak ve renkli gözlüklerimizi takacağız yine. Bir derbiyi hakemsiz oynasak da neler oluyor görsek diyorum bazen.

GAIZKA MENDIETA



90'lı yılların sonu ve 2000'li yılların başının en gözde futbolcularındandı İspanyol orta saha oyuncusu. Valencia İspanya ve Avrupa futbolunda 70'lerde yaşadığı yükselişe tekrar başlarken orta sahayı yönlendiren isimdi. Valencia'nın Hector Cuper yönetiminde 2 sezon üstüste Şampiyonlar Ligi Finali oynadığı senelerde bu başarıda büyük pay sahibiydi. Bu performans onu İspanya Milli Takımı'na kadar yükseltti. Takımın değişmez adamı ve penaltıcısı oldu. Özellikle penaltı vuruşları sırasındaki sakinliği, yavaş vuruşları ama kalecileri ters köşeye yatırmasındaki başarısı ünlüdür. 2001 yılındaki Lazio transferi ise onun kariyeri açısından başaşağı gidişin başlangıcı oldu. Sırasıyla Lazio, Barcelona ve son olarak da Middlesborough'da sakatlıklar ve kadroya girememe sorunları sebebi ile 7 senede topu topu 120 maç civarı oynayabildi. Middlesborough ile kontratı bu sene sonu bitiyor. Gareth Southgate onu maç kadrolarında bile hiç düşünmedi. İspanyol gazeteleri bu sene futbolu bıracakağını söylediler ama Mendieta Middelsborough internet sitesinden bu haberi yalanladı. 33 yaşında. Gelecek sene kramponları tekrar giyebilmek için La Liga'ya dönmesi bekleniyor.

24 Nisan 2008 Perşembe

BE KIND REWIND



Bir film önerisi de benden gelsin. "Be Kind Rewind".

Festival boyunca gittiğim bir kaç filmden birisiydi. Çok ama çok güldüm. Uzun bir süredir bir filmde bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum.

Konusu kısaca şöyle; batmak üzere olan video kaset (VHS) kiralama dükkanınında çalışan Mike ve hasta ruhlu arkadaşı Jerry, kasabadaki elektrik santraline sabotaj yapmaya calisirlarken elektromanyetik özellik kazanan Jerry video dükkanındaki tüm kasetleri siler. DVD ile rekabet edemediği için kapanma ve yıkılma tehlikesi olan dükkanı çekip çevirmeye çalışan Mike'ın bir başka başarısızlığa tahammülü yoktur. Yine hasta ruhlu Jerry'nin önerisi ile müşterilerin istemiş olduğu filmleri kendileri çekip kaydederler..

Devamı için, film yarın gösterime giriyor, izleyin derim (Özellikle Ghost Busters sahneleri fena..)

Gorky

LYON'DA HORON



Aslında efsane kadrolar serisinde bu takımı ayrıca inceleyeceğiz ama bunu ayrı yere koymak lazım. Trabzonspor'un Galatasaray ile birlikte Avrupa'da estiği yıllar. Tarih 23 Ekim 1991. UEFA Kupası 2. tur ilk maçında Trabzonspor Gerland Stadı'nda Olympique Lyon önüne çıkıyor. STAR1 naklen yayınlıyor maçı. Belçikalı teknik adam Urbain Breams'ın Karadeniz fırtınası hiç yenik duruma geçmeden ve 3 kez öne geçtiği maçı Şeyhmus, Hami'nin 2 ve Orhan'ın golleri ile 4-3 kazanıyor deplasmanda. İçeride de 4-1 kazanıp Lyon'u kupanın dışına itiyor. O maçın sözü geçince aklıma gelen bir tek şey var. Hami Mandıralı'nın 2. ve 3. golden sonra romantizm ülkesi Fransa'nın kültür merkezi şehri Lyon'un Gerland Stadı'nda horon tepmesi. Cantona'nın gol sevinçleri için "en karizmatik" demiştim. Yanına bunu da koyuyorum. Ne zaman izlesem kendime gelemiyorum 15 dakika.

Bu maçın en önemli özelliklerinden birisi de Trabzonspor'un reklamsız formayla sahaya çıkmış olması ve Lyon'un başında şu andaki Fransa milli takım hocaıs olan Raymond Domenech'in olmasıdır. Gol sevinçleriyle, maç kadrosuyla, maçı yayınlayan kanal ile, formasıyla tek kelime ile "efsane" bir maç

1962 ŞİLİ



Şili'de 1962 yılında düzenlenen ve Brezilya'nın finalde Santiago'nun Estadio Nacional Stadı'nda Çekoslovakya'yı 3-1 mağlup ederek kazandığı Dünya Kupası'nın, söz konusu final maçı bileti.

2018 HOLLANDA İLK ONBİRİ



Bir kaç yazıdır bahsediyoruz, 2018 Dünya Kupası’nın Belçika ile birlikte ortaklaşa düzenlemek isteyen ve bu konuda ilk resmi başvuruyu yapan Hollanda’nın o yıldaki ilk 11’i için şimdiden görüşler belirtilmeye başlandı. İşte 10 sene önceden ilk 11 veriyoruz size. Daha ne olsun? Bu arada bizim daha 1,5 ay sonra sahaya çıkacak kadromuz belli değilken adamların 10 sene sonranın kadrosunu oluşturma hazırlıkları da ayrı bir hadise.

Jeroen Zout (Kaleci-17): PSV’nin ve Hollanda kalesinin geleceği ona teslim. Van Der Sar’ı kendisine örnek aldığını söylüyor.
Jeffrey Bruma (Sağ bek, orta saha-16): Chelsea’de oynuyor. Feyenoord altyapısından transfer edildi. Stili ve vücut yapısı Van Bronckhorst’u andırıyor.
Daley Blind (Stoper-18): Ajax’ta oynuyor.Eski oyuncu, kaptan ve hoca Danny Blind’in oğlu. Mevkisi de baba yadigarı.
Patrick Van Aanholt (Sol Bek-17): PSV altyapısından Chelsea’ye transfer oldu. Şimdilik rezerv liginde
Marko Matic (Orta Saha-17): AZ altyapısında oynuyor. Bu sene A Takıma dahil edildi.
Georginio Wijnaldum (Orta Saha-17): Feyenoord’la bu sene A takımda maçlara çıkmaya başladı. Yeni bir Davids geliyor.
Leroy Fer (Orta Saha-18): Feyenoord orta sahasında 2007 yılında sahaya çıkmaya başladı.
Vincent Van Der Berg (Orta Saha 19): Arsenal onu Heerenveen genç takımından kaptı. Eğer Arsenal işin içinde varsa çok iyi bir oyuncu geliyor demektir.
Rodney Sneijder (Forvet-16): Evet doğru tahmin (resimdeki) Wesley Sneijder’ın küçük kardeşi. Ajax’ta yeni bir Sneijder dönemi başlamak üzere.
Oğuzhan Özyakup (Forvet-15): Arsenal altyapısına transfer oldu. Hollandalılar 10 sene sonranın forvet hattında bir Türk’ü düşünüyor. Yetkililere tekrar duyurulur.
Nacer Barazite (Forvet-17): Arsenal Fas asıllı oyuncuyu NEC Nijmegen altyapısından transfer etti. Arsene Wenger onu yakında denemeye başlayacaktır.

MİRALEM BU SENE BİR ALEM



İtiraf ediyorum, "Yendik mi lan?"dan daha rezalet bir başlık oldu ama ne yapayım. Miralem Sulejmani Hollanda'da yılın genç yeteneğine verilen "Johan Cruijff Prijs"ın sahibi oldu. Ribery için Anelka'nın bonusu diyorlardı ya, işte bu da Ribery'nin bonusu. Franck Ribery'nin bütün özelliklerini ve vücut yapısını alın. Aynen FIFA serisindeki karakter yaratma gibi her şeyi aynı yapın (yaş, boy, kilo), sadece bütün özelliklerini Ribery'den 1 seviye aşağıda yapın. Alın size Miralem Sulejmani. Sırp oyuncu 2 senedir Heerenveen'in Abe Lenstra Stadyumu'nun gözde isimlerinden. Özellikle Amerikalı Michael Bradley ile beraber takımın genç vurucu timini oluşturuyorlar. Takımın bu sene Şampiyonlar Ligi play-oof'una kalmasında büyük payı var. Ama şunu belirtmek lazım, henüz gideceği çok yol var. Heerenveen'de büyük işler yapan Afonso Alves'in, Middlesborough'da halen beklenen başlangıcı yapamaması bunun bir örneği. Birebirde özellikle kanatlarda çok etkili, süratli ama sıkı bir savunma karşısında kaybolup gidebiliyor. Fiyatı 10 milyon euro civarında. Ajax, PSV, Feyenoord, Arsenal, Chelsea, Hamburg, Manchester United ve Real Madrid peşinde. Şahsi fikrim Hollanda'nın büyüklerinden birisne gidip 1-2 yıl daha oynamasının yararlı olacağı yönünde. Çünkü Van Nistelrooy, Vennegoor Of Hesselink gibi isimler bu yolla kariyerlerine tuğla koyarak ilerlediler. Henüz 19 yaşında olması da bu fikri güçlendiriyor. Genç yaşına rağmen Sırbistan A milli takımının 2 kez formasını giymiş durumda.

Bu arada belirtelim Sulejmani ödülü Feyenoord'lu Luigi Bruins ve PSV'li Dirk Marcellis'in önünde kazandı. Ödülün geçen seneki sahibi de bir diğer PSV'li Ibrahim Afellay'dı.

HARRY POTTER AND THE HALF-BLOOD PRINCE



Serinin 6. filmi yolda. 21 Kasım 2008'de gösterimde olacak. Şahsım adına söyleyebilirim ki benim Harry Potter kitap ve filmlerine karşı bir tatsızlığım var. Hikayelerini, isimlerini, filmlerdeki oyuncuları çok rahatlıkla sayabilirim ama ilk film "Harry Potter and the Sorcerer's Stone"u yıllar önce Süreyya Sineması'nda izlemişliğim vardır onun dışında da bir kere oturup gerisini izlemek nasip olmadı. İlk filmde sevmediğim şey fazla hafta sonu çocuk filmi havasında olmasıydı. Daha sonra tabi yönetmenler değişti, Alfonso Cuaron gibi alternatif yönetmenler de işin içine girdi ama bir türlü ben seriye bağlanamadım. Ha hala en sevdiğim karakter ilk filmden mütevellit Severus Snape'tir o ayrı. Ama sadece beyaz perdede değil J.K. Rowling'in kitaplarında da beni çekmeyen bir şey var. Nedir bilemiyorum. Okuyasım gelmiyor. Bir de çok iyi hatırlarım serinin televizyonda yayınlanan ilk filminde türkçe seslendirme tam bir rezaletti. Harry'i ve Ron'u konuştukça yaş odunla dövesiniz geliyordu. 

Bütün bunlarla birlikte kitaplar piyasaya çıktığında 2 gün önceden kuyruğa girip, internetten kitap satış sitelerini kollayan insanları da bir baba şefkatiyle kucaklıyorum. Aynısını yıllar önce biz de Star Wars'ta yaşardık. Julia Roberts'ın "My Best Friend's Wedding" filmine "Star Wars: Phantom Menace"ın fragmanını izlemek için girip fragmandan sonra çıkıp giden nesilden geliyoruz biz. O yüzden onları anlıyorum.

Neyse efendim uzatmayalım son film "Order of the Phoenix"in yönetmeni David Yates belli ki seriyi hegemonyasına almış. Zira önümüzdeki filmden sonra serinin son kitabı olan "Deathly Hallows"u da yönetecek ve bu film kitabın uzunluğu sebebi ile 2010 ve 2011'de gösterime girecek iki filmden oluşacak. Filmin oyuncu kadrosunun maşallahı var yine. Daniel Radcliffe, Rupert Grint, Emma Watson, Helena Bonham Carter, David Bradley, Robbie Coltrane, Timothy Spall, Warwick Davis, Tom Felton, Michael Gambon, Alan Rickman, Maggie Smith, Natalia Tena, Julie Walters and David Thewlis, Evanna Lynch, Matthew Lewis, Bonnie Wright, Jim Broadbent, Helen McCrory, Jessie Cave, Hero Fiennes Tiffin, Frank Dillane.Yani 3 kafadar + İngiliz tiyatrosunun bütün aktörleri diyebiliriz. Bu arada Helena Bonham Carter, Timothy Spall ve Alan Rickman "Sweeney Todd"un da oyuncu kadrosundalardı. Bir Johnny Depp eksik, o da olsa filmin adı "Harry Potter and racon kesmiyorum kafa kesiyorum" olabilirdi.

 

MANCHESTER GEÇİLMEZ



Bir ara Barcelona-Manchester United değil de, Barcelona-Cadiz maçını izler gibi hissettim. Barcelona'nın Manchester'ı en hazırlıksız yakaladığı kontraatakta United yarı sahasında tam 5 kişi bekliyordu. Ardından da blok halinde 4 kişi daha defansa yardıma geliyordu. United gereğinden fazla kapandı ve bunun cezasını Old Trafford'da görebilir. Zira Barca kendi evinde gol atamayarak ama gol de yemeyerek deplasmana gidiyor. Wes Brown-Rio Ferdinand ikilisi 1 pozisyon dışında hatasız oynadılar. Buna Van der Sar'ın da hatasız oyunu eklenince Barca maç boyunca kaleye rahat gidebileceği tek pozisyon bulamadı. Buna Hargreaves ve Scholes'un orta sahadaki kurnazca taktik faulleri de eklenince Kırmızı Şeytanlar oyunu kitlemeyi başardı. Rio Ferdinand'a ayrı parantez açmak lazım. Neden 30 milyon pounda malolduğunu dün akşamı izleyerek anlayabilirsiniz. Her şuta ayağını uzattı, her topa atladı. Dün akşamın güçlendirdiği bir yargı daha var. Cristiano Ronaldo iyi bir defans oyuncusu ve sıkı bir alan savunması ile kitlendiğinde kaybolup gidiyor. Geçen sene yine yarı finalde, San Siro'daki Milan maçında Milan'ın yaptığını ağırlıklı olarak Zambrotta ve Barcelona yapınca Portekizli çırpındı durdu. Zaten United'ın hücum yapmaya niyeti de olmayınca nerede ise görünmedi. Bu maçtan sonra kimin finale çıkmasının finalin seyir zevki açısından hayırlı olacağından şüpheliyim. Şunu anladık ki kalan 4 takımdan hiç biri diğerlerinden çok önde değil. Kupa bu 4 takıma da gidebilir.

YOKSUN...












Yağmurumu yakar yokluğunun türküsü
Özlem aşkın mı acının mı öyküsü
Oysa ellerin benim en sevdiğim çiçeklerimdi
Yoksun artık gönül düşümün söğüdü eğildi
Yine kış gelecek üşüyeceksin
Benden uzakta neler düşüneceksin
Üşüyorum ellerin yok
Gittin gideli bir tek düşüm yok

by Barad-dur

23 Nisan 2008 Çarşamba

MASUMİYET



Türk sinemasında başroldeki tüm oyuncuların mükemmel performans sergilediği, karakterlerin bu kadar gerçeklik duygusuna sahip olduğu film sayısı çok azdır. Sağda solda Zeki Demirkubuz'un en sevmediği filminin bu olduğu söylenir ama bizce tam tersi en iyisidir. Haluk Bilginer'in tek planda verdiği bu monolog da Türk Sinemasının unutulmaz sahnelerinde rahatlıkla ilk üçe girer.